Tarquinia ve Cerveteri kasabaları, antik dönemde Etrüskler zamanından kalma 2 ayrı şehir. Cerveteri Roma‘ya yaklaşık 50 km mesafede iken Tarquinia’nın uzaklığı ise 100 km mesafede. Bu iki eski antik şehri önemli kılan nokta ise Nekropolleri yani ölü şehirleri. Mezarlıklar ise geçmiş hakkında fazlasıyla bilgi veren noktalar. Bu nedenle 2004 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi içerisine giren Etrusk Mezarlarını, programınıza eklemenizi tavsiye ederiz. Her iki “Ölüler Şehri” de bilet ile girilebilen noktalar. Her iki şehirde de ayrıca Milli Müzeler bulunmakta. Bu müzeleri de ziyaret etmeniz gerek. Müze ve mezarlıklar ile ilgili bilet bilgisi için resmi web sitesini buradan ziyaret edebilirsiniz. Kaçırılmaması gereken noktalardan bir diğeri.

Tarquinia ve Cerveteri Nekropolleri yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

Villa d’Este, gerçekten çok güzel bir Saray. Zaten sahibi de böyle bir güzellik yaptıracak alt yapıya, beğeniye, eğitime, paraya, şöhrete ve siyasi güce sahip birisi. Papa Aleksander VI’nın torunu, Ferrara Dükü’nün 2. oğlu İppolito d’Este bu villanın sahibi. 5 kere Papa olması için aday gösterilmesine rağmen olamayan, Kardinal İppolito d’Este, döneminin en zengin ve şaşaalı kardinallerinden birisiymiş. Papa olma fırsatları ortadan kalkınca Tivoli’ye Vali olarak atanmış. O da Hadrian Villasını geride bırakacak şekilde bir villa inşa ettirmiş. Gerek içerisi, gerek dış yüzü ve bahçesi, tam bir şaheser olan sarayın günümüz girişi Piazza Trento tarafında, Santa Maria Maggiore kilisesinin hemen yanından yapılıyor.

Villa d’Este yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

Urbino, ilginç ve güzel bir şehir/kasaba. 1998 yılında, Özgür Rönesans kültürünü iyi aksettirdiği için UNESCO Dünya Mirası Listesi içerisine girmiş. En çok bilinen yanı ise, fotoğrafta da göreceğiniz Dükalık Sarayı. Orta halli bir Roma kasabası olan şehir, 6.yy’daki Gotik savaşları esnasında stratejik bir noktaya gelmiş. Bizanlılar şehri M.S. 538’da ele geçirmiş.

Şehirde en önemli gezi noktalarında, halen Dünyanın en önemli Rönesans dönemi resimlerini sergileyen Dükalık Sarayı, baş rolü oynuyor. Uğradığınız taktirde mutlaka gidin. Palazzo Albani, Palazzo Odasi ve Palazzo Passionei gibi 3 tane daha 17.yy. sarayı bulunuyor. Meşhur ressam Raphael‘de bu şehirde doğmuş. Onun evini de görebiliyorsunuz. Ayrıca 14.yy.’dan kalma kalesi La Fortezza (Albornoz Kalesi) de diğer bir ilgi noktası.

Urbino yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

Certosa di Padula, UNESCO Dünya Mirası Listesi içerisinde bulunan bir İtalyan tarihi binası. Ancak bu bina İtalya’nın en büyük, dünyanın ise en büyüklerinden olan bir manastır. Daha doğrusu manastırmış. Şimdi ise Lucania Antikaları’na ev sahipliği yapan bir Arkeoloji Müzesi konumunda. Manastır ilk olarak 1306 yılında yapılmaya başlanmış ve şimdiki haline en son 1600 ve 1700’lü yıllarda ulaşmış. Padula için İtalya’nın en büyük manastırına sahip olmak önemli bir övünç kaynağı iken, artık bu binanın bir arkeolojik müze olarak kullanılması ise ayrı bir övünç sebebi. Bu bölgeye geldiğiniz taktirde hem bu ihtişamlı yapıyı, hem de içinde barındırdığı arkeolojik eserleri kaçırmayın deriz.

Certosa di Padula yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

Avrupa’da deniz kenarı limanların bazılarında olduğu gibi, Velia’da bizim Foçalılar tarafından kurulan bir yerleşim yeriymiş. M.Ö 540’larda Antik Yunan kasabası olarak kurulmuş. İlk ismi Hyele, daha sonra Ele, ardından Elea ve en son olarak günümüz haline dönüşmüş. Antik Yunan’da Sokrates öncesi filozofi okulu olan Eleatic burada bulunuyormuş ve M.Ö 500’lerde Parmenides tarafından kurulmuş. Bu nedenle bir kültürel şehir özelliğine sahip şehirde bugün aynı isimde bir köy bulunmakta. Günümüzde hala geçerli olan düşünleri olan filozof Zeno’da buradan çıkma. M.Ö 273 yılında Roma İmparatorluğu altına katılan şehirden geriye bir kule-kapı, şehir surları, çeşitli bina kalıntıları, bir kaç kule görebilme şansınız var. Şehir, UNESCO Dünya Mirası Listesi içerisinde bulunuyor.

Velia Antik Kasabası yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

Paestum yaklaşık 2600 yıllık bir Yunan kenti. İtalya’nın güneyinde Yunan kentinin ne işi var diye sormayın. O dönem henüz Roma yayılmamış durumda. Bu kenti de ünlü yapan ve UNESCO Dünya Mirası Listesi içerisine sokan şey de zaten buradaki 3 Grek Tapınağı. Dor tarzında yapılan tapınaklar oldukça iyi durumda. Aslında şehrin geneli de oldukça iyi durumda diyebiliriz. Şehrin neredeyse tüm binalarının taban duvarları, şehir duvarları, ana caddesi, tapınakları, konsül toplanma alanı gibi bir çok noktayı görebilme şansınız var. Şehirde bulunan malzemeler ve eşyalardan, şehrin Anadolu ve Suriye ile etkileşim içinde olduğu, ve buralardan gelen nüfusun da şehirde barındığı anlaşılmakta. Antik kent merakı olanlar kaçırmamalı

Paestum yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

Villa Romana del Casale, İtalya‘nın Sicilya adasındaki Piazza Armarina adlı kasabanın yaklaşık 3 Km. dışında bulunan bir villa. Bu villayı ünlü yapan şey ise M.S. 4. yy.’la endekslenen Roma mozaikleri. Bu villadaki mozaikler hem çok iyi korunmuş, hem çok sanatsal hem de sadece yerde değil duvarları da kaplayan freskolar cinsinden. Villa’nın en az 150 yıl kullanıldığı, etrafında Platia (Saray) adında bir köy oluştuğu, 12. yy’da bir yer kayması sonucu köyün ve villanın terk edilip, kaçanların Piazza Armarina’yı kurdukları biliniyor. İstanbul’daki Büyük Saray Mozaikleri’ni solda sıfır bırakacak cinsten mozaikler ve freskolar var. Alan olarak ise 3000 metrekarelik bir alandan bahsediliyor. Tüm bu sebeplerden ötürü de, Unesco Dünya Mirası Listesi içerisinde.

Villa Romana del Casale yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

Modena’nın tarihi meydanı diye adlandırabileceğimiz bölgede bulunan Duomo yani Katedrali, Meydanı ve Çan Kulesi, UNESCO Dünya Mirası Listesi içerisinde bulunmakta. Bu listeye 1997 yılında dahil edilen bu bölgenin dahil edilme sebebi ise, 12 yy. Orta Çağ Hristiyan Kasabası merkezini ve Romanesk Mimariyi en güzel yansıtan yerlerden birisi konumunda olması. Gerçekten de, Katedralin heykelleri tam bir sanat eseri. Meydanda aynı zamanda eski belediye binası da bulunmakta. Katedralin yapımına 1099 yılında başlanmış. Çan kulesinin yapımına ise 12. yy. başlanmış ve 1319 yılında tamamlanabilmiş. Ghirlandina adı da verilen kulenin ve katedralin birbirine uyumu harika. Bulundukları meydan ise 1150’lerden sonra oluşmuş bir meydan. Modena Katedrali, Torre Civica ve Piazza Grande, yolu buradan geçen herkesin ziyaret etmesi gereken bir yer.

Modena Tarihi Meydanı yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

1545 yılında Padova Üniversitesi, daha çok ilaç üretimi için araştırma olsun diye Padova Botanik Bahçesi ‘ni kurmuş. Bu botanik bahçe bugün, dünyanın aralıksız olarak kurulduğu bölgede bulunan en eski akademik botanik bahçesi konumunda. Toplamda 22 dönüm araziye yayılan bahçe bugüne kadar olduğu gibi, hala akademik araştırmalar için kullanılmaya devam ediyor. 6000’i geçen bitki çeşitleri ile hala değerini koruyan bahçe, 1997 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi içerisine de dahil edilmiş durumda. Gerek Unesco Mirası Listesi takipçisi gezginler için, gerekse Padova’ya gelen gezginler için, uğranılması gereken noktalardan birisi. Vaktiniz varsa, kaçırmamanızı tavsiye ederiz. Sonuçta neredeyse 500 yıllık akademik bir botanik bahçesinden bahsediyoruz değil mi?

Padova Botanik Bahçesi yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

Pienza, ilk olarak 9. yy.’da kayıtlarda ismi köy olarak geçen bir yerleşim olarak gözüküyor. O zaman ki ismi Corsignano olarak geçiyormuş. 1405 yılında, daha sonra Papa Pius II olarak anılacak Piccolomini burada doğmuş. Papa olduktan sonra bu köyü baya bir ihya etmiş. Kendisine bir anlamda güzel bir Rönesans kasabası yapmış ve adı da kendinden esinlenerek Pienza olmuş. Ana meydanın etrafındaki binalar buranın önemli noktalarını oluşturuyor. Meydanın batısında Palazzo Piccolomini ana saray olarak duruyor. Bizzat Papa’nın temelini attığı Katedral, meydanın ortasında. Papa gelir de Kardinaller gelmez mi? Onlar için de Palazzo Vescovile yapılmış. Şehir olarak resmen ilan edilince de belediye binası gerekmiş. Bu sebeple de Palazzo Comunale yapılmış. İdeal Rönesans şehir düzenini öngördüğü için şehir 1996 yılından, etrafındaki Val d’Orcia Vadisi ise 2004 yılından itibaren UNESCO Dünya Mirası Listesi içerisinde.

Pienza yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.