Kazancılar Çarşısı arşivleri - Turrehberin.com https://www.turrehberin.com/tag/kazancilar-carsisi/ Her an elinizin altındaki rehber Thu, 17 Aug 2023 10:49:49 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://www.turrehberin.com/wp-content/uploads/2016/07/cropped-favicon-32x32.jpg Kazancılar Çarşısı arşivleri - Turrehberin.com https://www.turrehberin.com/tag/kazancilar-carsisi/ 32 32 Adana günübirlik nasıl gezilir? https://www.turrehberin.com/adana-gunubirlik-nasil-gezilir/ https://www.turrehberin.com/adana-gunubirlik-nasil-gezilir/?noamp=mobile#respond Thu, 17 Aug 2023 07:45:45 +0000 https://www.turrehberin.com/?p=18070 Günübirlik Adana Gezisi Bu yazımızda sizlerle Adana’ya gideceğiz. Adana’yı bir günde nasıl gezebilirsiniz, Adana’da gezilecek tarihi yerler neresidir, Adana’da nerede ne yenir, Adana’da bir günde neler yapılır gibi aklınıza takılan hemen her soruya cevap vereceğiz. Yazımızın sonunda bizimle birlikte gezmek istersiniz diye günübirlik Adana gezimizin videosunu da ekledik. Bizim neler deneyimlediğimizi videomuzu izleyerek görebilirsiniz. Hazır …

Adana günübirlik nasıl gezilir? yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Günübirlik Adana Gezisi

Bu yazımızda sizlerle Adana’ya gideceğiz. Adana’yı bir günde nasıl gezebilirsiniz, Adana’da gezilecek tarihi yerler neresidir, Adana’da nerede ne yenir, Adana’da bir günde neler yapılır gibi aklınıza takılan hemen her soruya cevap vereceğiz. Yazımızın sonunda bizimle birlikte gezmek istersiniz diye günübirlik Adana gezimizin videosunu da ekledik. Bizim neler deneyimlediğimizi videomuzu izleyerek görebilirsiniz.

Hazır mısın Adana? Turrehberin geliyor.

Biz Adana’ya sakin olacağını düşünerek hafta içi gitmeyi planlamıştık. Üstelik bu kez hep yaptığımızın tersine günübirlik bir gezi yapacaktık. Nasıl olur, yetiştirebilir miyiz soruları kafamızda gezerken, doğru planlamayla kafamızdaki şehir gezisinin ilk aşaması olan uçak biletlerimizi aldık. THY’den aldığımız biletler sabah 07:20 gidiş, akşam 21:00 dönüş şeklindeydi.

Bilet kısmını çözdükten sonra sıra Adana için bir gezi rotası oluşturmaktaydı. Sıkı bir çalışma sonrası Adana’da gezilecek yerler nerelerdir belirledik. Günübirlik bir gezi yapacağımız için Adana merkezde nereler gezilir diye düşünerek bir liste çıkardık ve bu gezi noktalarını haritamız üzerinde işaretledik. Bir anlamda sizin okuduğunuz bu yazı gibi kendimize özgü bir Adana gezi rehberi oluşturduk. Adana Şakirpaşa Havalimanı’nın şehrin merkezinde olması günübirlik gezi için büyük kolaylık sağlıyor. Bizim gezi yaptığımız tarih olan Aralık 2022’de şehrin yeni havalimanının inşaatı henüz devam ediyordu. Yeni havalimanı şehre daha uzak olacağından bu fırsatı iyi değerlendirmek gerekiyor diye düşündük. Uçuş günümüz geldi çattı ve heyecanla beklediğimiz günübirlik gezimiz başladı.

Adana’da bir günde neler yapılır?

Uçağımız İstanbul‘dan tam vaktinde kalktı ve biz 08:30’da Adana’daydık. Günübirlik gezilerin en güzel yanlarından biri de yanınızda valizinizin olmayışıdır. Uçaktan iner inmez bavul sırası beklemeden taksiye bindik ve gezimiz başladı. Alandan Büyük Saat Kulesi’nin de yer aldığı merkeze on dakikada ulaştık ve karşılığında 35 TL taksi ücreti ödedik. Bu muhteşem.

Şehrin eski bölgesinde yürümeye başlıyoruz. Sabah saatlerinde tüm esnafın güne hazırlanışlarına tanık oluyoruz. Bizim dikkatimizi sıra sıra dizilmiş kuyumcular çekiyor. Bu kadar gösterişli altını başka yerde görmedik desek abartmış olmayız. Adanalılar altını çok seviyor.

Adana Eski Meydan Bölgesi

Altınlardan gözlerimiz kamaşarak ilerliyor ve Kemeraltı Camii’ni görüyoruz. Seyhan ilçesinin en eski kavşaklarından birinde yer alan cami, Ramazanoğulları Beyliği Dönemi’nde 1548’de yaptırılmış. Tek minareli yapı kare plandan oluşuyor. Camii bulunduğu yer itibariyle Tarsuskapı Camii olarak da biliniyor. Caminin etrafı ayakkabı boyacı ve tamircileriyle dolu. Şehrin dokusunu özümseyerek yürüyoruz ve bir de güzel yağmur başlıyor. Adana bizi yağmurla karşıladı. Aralık ayı olmasına rağmen havanın İstanbul’a göre oldukça ılık olduğunu belirtmeden olmaz.Adana Kemeraltı Camii

Kemeraltı Camii’nin karşısında yer alan Mestanzade Hamamı’na geliyoruz. Tarihi hamam Ramazanoğlu Hacı Mahmut Ağa tarafından yaptırılmış. Küçük Saat Meydanı’ndaki bu güzel yapı Adana’nın dört önemli hamamından biri.

Buradan karşıya geçiyor ve ara sokaklarda yürüyerek Bebekli Kilise’ye geliyoruz. Özellikle yabancı turistlerin mutlaka ziyaret ettiklerini öğrendiğimiz kilisenin resmi adı Aziz Pavluv Katolik Kilisesi. 1880-1890 yılları arasında yapılan kilise adını ön üst cephesinde yer alan tunçtan yapılmış Meryem Ana heykelinden almış. Bu heykeli bebeğe benzettikleri için bu ismi koymuş olmaları muhtemel. Fakat yakından bakınca biz benzetemedik.

Yağ Camii

Kilisenin bahçesine girip biraz gezdikten sonra kebap kokulu sokaklarda yürümeye devam ediyoruz. Saat sabahın erken saatleri, bu koku ne diyecek oluyoruz ki 05:00’de açılan kebapçılarda sabah kahvaltısı yapıldığını öğreniyoruz. Kahvaltıda et yeniyor. Bu durum Adana için gayet normal. Şehrin eski merkezinde yürüyor ve Eski Çarşı’da yer alan Yağ Camii’ne ulaşıyoruz. Bu yapı aslında Saint Jacque adına yaptırılmış bir Haçlı Kilisesi. Sade bir mimari tarza sahip yapı 1501 yılında Ramazanoğlu Halil Bey tarafından camiye çevrilmiş. Avlusu o kadar huzur veriyor ki bir süre burada dinleniyoruz. Camiinin olduğu sokakta bir dönem yağ pazarı kurulurmuş, Yağ Camii ismini de bu pazardan almış.

Adana Yağ Camii

Yağ Camii’nden Büyük Saat Kulesi’ne doğru yürümeye başlıyoruz. Sağlı sollu dükkanlarda Adana işi kumaşlar ve bolca şalvar görüyoruz. O meşhur şarkıda söylendiği gibi: “Adana’ya gidek mi, şalvarından giyek mi?” Bu çarşı şarkı sözlerini doğrulamak istercesine şalvarla dolu. Adana gezimiz boyunca bu sözleri mırıldandığımızı da eklemek isterim. 😊

Büyük Saat Kulesi

İşte karşımızda Büyük Saat Kulesi. Adana’nın sembolü, kentin eski merkezinin de merkezi olan 32 metre yükseklikteki saat kulesi Ulu Camii mahallesinde yer alıyor. Tarihi yapılar arasında boy gösteren kulenin inşaatına dönemin Adana valisi Ziya Paşa zamanında başlanmış. Klasik Osmanlı mimarisi ile tasarlanan kulenin dört tarafında da saatler bulunuyor. Meydanlardaki çeşmeler ve saat kuleleri Osmanlı’nın son dönemlerinde özellikle 2. Abdülhamid zamanında bir çeşit modernleşme hareketidir. Şehirlere başka bir anlam katabilmek için yapılan saat kulelerine en güzel örneklerden biri de hiç şüphesiz ki Adana Büyük Saat Kulesi’dir.

Büyük Saat Kulesi

Kazancılar Çarşısı

Kuleyi, hemen yanındaki hamamdan gelen sıcak dumanlar eşiğinde seyrediyor, sonrasında ciğer dumanlarının sisi altında kalan Kazancılar Çarşısı’na geliyoruz. Satır kıymasından kebapların büyük bir afiyetle yendiğini, koca koca bakır kazanların ne büyük emekle kalaylandığını görüyor; dükkanlarda sergilenen dev boyutlu kazanları hayretle seyrediyoruz. Anadolu’daki kapalı çarşı geleneğinin en güzel örneklerinden biri olan Tarihi Kazancılar Çarşısı, asırlar öncesinden günümüze ulaşan önemli değerlerden biri olarak özellikle yerli turistlerin ilgisini çekmeye devam ediyor.

Çarşıda gezdikçe Adana’da olduğumuzu iyice idrak ediyoruz. Büyük keyifle geziyor ve günün ilk molasını çarşı içindeki bir çay evinde veriyoruz. Demli bir çay içiyoruz, karşıdaki lokum imalathanesinde çalışanlar güllü lokum ikram ediyor. Hayır demiyoruz. Bakırlara vurulan çekiç sesleri ve ciğercilerden süzülen duman eşliğinde çayımızı içiyor, esnafla sohbet ediyor ve çarşının en eski helvacısına gidiyoruz. Adana’nın cezeryesinin tadına bakıyor, tahin helvamızı da alıp yola devam ediyoruz.

Ulu Cami – Farklı bir mimari

Adana Ulu Cami

Şimdiki durağımız Ulu Cami. Şehrin en huzur duyduğumuz ve beğendiğimiz yerine de böylece giriş yapmış oluyoruz. Medrese, harem, selâmlık, Çarşı Hamamı, Gön Hanı, imaret, arasta ve çarşılarla birlikte bir külliye olarak inşa ettirilen caminin yapılışına 1513’de başlanmış. Ramazanoğlu Halil Bey tarafından başlatılan inşaat 1541’de oğlu Piri Mehmed Paşa tarafından bitirilmiş. Caminin Osmanlı çinileri dillere destandır ve 16. Yüzyıla aittir. Kapısındaki Selçuklu dönemi izleri nedeniyle bu caminin başlangıçta küçük bir mescitken zamanla Ramazanoğulları Beyliği’nin güçlenmesi ve ihtiyacın artması üzerine büyütülerek bugünkü haline geldiği düşünülebilir. Ulu Camii, Sabancı Camii açılana dek şehrin en büyük ve gösterişli camisi olmuş.

Bu güzel camiyi hayranlıkla geziyor ve Ziya Paşa parkına doğru ilerliyoruz. Parkın orta yerinde bir dönemin Adana Valisi ve şair Ziya Paşa’nın büstü dikkat çekiyor. Çok sevdiğimiz bir sözü büstün hemen altında yazılı görünce pek bir seviniyoruz. Bu anlamlı söz meğer Ziya Paşa’ya aitmiş: “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.” Yaptığımız güzel işlerle anılmak dileğiyle Ramazanoğlu Konağı’na doğru ilerliyor ve tarihi mekânda yer alan masaların birine oturup birer sade kahve söylüyoruz. Mevsim kış olsa da Adana ekim ayından bir günü yaşıyor gibi. Ulu çınarlar henüz yaprak dökmemiş, sararmış yapraklar nazlanarak süzülüyor. İşte yorgunluk kahvemizi böyle bir ortamda içiyor, etrafı seyre dalıyoruz.

Ramazanoğulları Beyliği ve Ramazanoğulları Medresesi

Özellikle şehrin “Eski Adana” ismiyle anılan bölgesinde Ramazanoğulları ismini çok sık duyuyoruz. Kimdir bu Ramazanoğulları? Ramazanoğulları Beyliği, Misis ve Adana yöresinde kurulmuş bir Anadolu beyliğidir. 1352 yılında kurulan beylik 1514 yılında kısmen, 1608 yılında tam anlamıyla Osmanlı Devleti hâkimiyetine girmiş. Bu sülale Oğuzların Üçok kolunun Yüreğir boyuna mensuptur. Osmanlı Beyliği’nden sonra Anadolu’da en uzun süre bağımsız olarak kalabilen ikinci beylik olarak tarihe geçmiştir.

Ramazanoğulları Medresesi

Biraz dinlenip tarihin tozlu sayfalarında bir yolculuk yaptıktan sonra Ramazanoğlu Medresesi’nin iç avlusuna giriyoruz. Kapısından girdiğimiz an bambaşka bir dünyaya girmiş gibi oluyoruz. Bu tabir lafın gelişi değil gerçeğin ta kendisi olarak yazıldı sevgili dostlar. Günümüzde Türk-İslam Merkezi olarak kullanılan bu yapıya gösterişli kapısından girdiğiniz an hoş bir şadırvan ve şadırvanın çatısına uzanmış dallarındaki limonları görüyoruz. “İşte” diyoruz “doğru yerdeyiz.”

Tarihte bir çay içme

Avluda biraz dolanıp özenle bakılmış çiçeklerle hasbihal ediyor, sonra bir tabureye oturup sırtımızı tarihi duvarlara yaslıyoruz. Ulu Cami’nin önünden havalanan güvercinler dans etmeye başlıyor. Evet evet bu uçmak değil dans etmek! O kadar güzel ki, etkisinde kalıp bu görüntüyü hafızamıza kaydetmeye çalışırken elimize kameramızı almak aklımıza gelmiyor. Demli bir çay içiyoruz. Sessizlikle baş başayız. Çay ocağını işleten görevli yabancı olduğumuzu ve hayranlığımızı hemen fark etmiş olacak ki bir koca tabak mandalinayla yanımıza geliyor. Mandalina dediğime bakmayın, bir tanesi büyük boy portakal gibiydi. Özenle yıkamış, getirmiş. “İkramımızdır.” diyor. İşte Anadolu’nun güzelliği, gözünü sevdiğim Anadolu, ne kıymetli insanlar yetişti senin topraklarında… Mandalinalarımızı bıçakla keserek yiyoruz, kuşları izliyoruz, çiçekleri kokluyoruz. Sırf bu avluda oturmak bile “iyi ki Adana’ya geldik” dedirtiyor.

Bıraksanız bütün gün burada oturabiliriz, ama zaman kısıtlı, kalkıyoruz. Ulu Camii’nin önünde oturan ak sakallı amcadan üç kalem alıyoruz. Bu üç kalemin hikayesi bambaşka bir yazı konusu olur, şimdilik bende saklı kalsın. Kim bilir belki bir gün bir öykü olur dilden dile dolanır…

Taş Köprü

Ulu Camii’nin arka kapısındaki güvercinlere yem atıyor ve Taşköprü’ye doğru yürümeye başlıyoruz. Yol üzerinde tablacı denilen simit tezgahlarını görüyoruz. Simitlerin yanında şalgam suyu da satılıyor. Adanalılar şalgam suyunu sabah saatlerinden itibaren içmeye başlıyorlar. Biz de geleneğe uyuyor ve Adana’nın meşhur simidinin yanına bir bardak şalgam suyu alıyoruz. Suyun içine acısını isteğe göre ekliyorlar. Eee şehrin geleneği acı şalgamsa biz de geri kalır mıyız? Bol acılı şalgamımızı içip simidimizi yiyerek Taşköprü’ye geliyoruz. Manzaraya göre şarkı geleneğimiz burada da bozulmuyor: “Adana köprü başı, otur saraya karşı” diyerek Seyhan nehrinin üzerinde boy gösteren köprü manzarasına bakıyoruz.

Mevsim itibariyle Seyhan’ın debisi oldukça düşük. Bu mevsimde suyu kesip, yazın gürül gürül bırakıyorlarmış. Nehir etrafında düzenli parklar ve güzel yürüyüş yolları var. Sabancı Camii ve köprü manzarasıyla bir Adana kartpostalına bakar gibi yürüyerek köprüye çıkıyoruz. Köprünün üzeri binbir çeşit çöp dolu. Görmezden geliyoruz ki keyfimiz kaçmasın. Adana’nın önemli simgelerinden biri olan Taşköprü, IV. (385) yüzyılda Roma İmparatoru Hadrianus tarafından yaptırılmış. Bu tarihi yapı, yüzyıllarca Avrupa ile Asya arasında önemli bir köprü vazifesi görmüş.  Taş Köprü 319 metre uzunluğunda ve 13 metre yüksekliğinde. 21 kemerinden 14’ü ayaktadır. Ortadaki büyük kemerde iki aslan kabartması dikkatimizi çekiyor. Dünyanın halen kullanılan en eski köprülerden biri olarak bilinen Taş Köprü, araç trafiğine kapalı. Köprü üzerinde Sabancı Camii’ni fon yaparak fotoğraf çektirmek de bir gelenek olduğuna göre biz de uyguluyoruz.

Taş Köprü

Tarihi Adana Konakları

Sabancı Merkez Camii, Adana’nın Reşatbey semtinde, Merkez Park’ın güneyinde ve Seyhan Nehri’nin batı kıyısında yer alıyor. Açılış tarihi ise 1998. 28.500 kişiye ibadet imkânı sağlaması nedeniyle Balkanların ve Orta Doğu’nun en büyük camilerinden biri kabul ediliyor. Konumu itibarıyla Adana’da bulunan ana arterlerin, demir yolunun ve Adana’yı çevre il ve ilçelere bağlayan yolların kesim noktasında ve yüksek minareleriyle uzaktan görünüyor olması nedeniyle, şehrin sembollerinden biri haline gelmiş. Bu güzel manzarayı izleyerek kıyıdaki parkta bir yürüyüş yapıyoruz. Seyhan nehrinin kıyısında biraz dinlendikten sonra yolun karşısına geçiyoruz. Burada bizi birbirinden güzel, eski ve değerli Adana evleri karşılıyor.

Cadde üzerinde gördüğümüz eski bir evi görüntülemeye başlıyoruz. Balkon ve pencere detaylarına hayran olduğumuz bu evi görüntüye kaydederken bir bey yanımıza yanaşıyor ve bu evin neyini çok beğendiğimizi soruyor. Sohbet etmeye başlayınca Ulvi Bey’in bu eski evin yeni sahibi olduğunu öğreniyoruz. Binanın yanında iş yeri olan Ulvi Bey, hemen bitişiğindeki evin satılacağını duyunca yabancıya gitmesin diyerek bu yapıyı satın almış. Biz çok beğenince de damadı Mustafa Bey’den anahtarı alıp bizi binanın içini görmeye götürmesini istiyor. Adana’nın sıcak insanlarına bir kez daha hayran olduğumuz bir an yaşıyoruz. Eski evin içini geziyoruz, sohbet ediyoruz. Evin ne amaçla kullanılacağı belli değil. Binanın yenilenmiş halini de gelip görmek üzere Ulvi Beyle sözleşip hemen yakınındaki Atatürk Evi Müzesi’ne geliyoruz. Burası aslında Suphi Paşa Konağı.

Atatürk Evi Müzesi

Gazi Mustafa Kemal Atatürk Adana’ya tam dokuz kez gelmiş ve 5 ayrı konutta konaklamış. Bunlardan ikinci ve üçüncü gelişlerinde (16 Mart 1923 ve 17 Ocak 1925) kaldığı tarihi konak, günümüzde bir müze olarak hizmet veriyor. Müzede Atatürk’ün Adana gezilerini anlatan dev boyutta fotoğraflar, Kuvayı Milliye dönemine ait eşyalar, etnografik ürünler, döneme ait gazete arşivleri sergileniyor.  Ayrıca Hatay’ın kurtuluşunu anlatan özel bir de oda var. Bu müzeye geldiğinizde yöresel bir Adana köşkünü görme fırsatınız da olacak. Köşkün içinde üst katta yer alan vitray kapı ve pencereler çok özel. Bu özel müzeyi müzekart ile gezmeniz mümkün.

Atatürk Evi Müzesi

Adanalıyık Allah’ın Adamıyık

Atatürk Evi Müzesi’ni gezerken aklımıza şehre özel o anlamlı söz geliyor: “Adanalıyık Allah’ın adamıyık.” Bu bilindik sözün nereden geldiğini biliyor muydunuz? Gelin Çanakkale Destanı’na doğru bir yolculuğa çıkalım: Bu zafer, tarihe adını altın harflerle yazdırmış bir destanın adıdır. Bu söz bir kahramanlığın öyküsüdür. İngiliz ve Anzak’lara karşı savaşan şanlı Türk Ordusu’nun kıymetli askerleri arasında elbette Adanalı askerler de varmış. Adanalı askerler kahramanca ve planlı bir şekilde mücadele vermişler, bir bayırda konuşlanarak siperlerine küçük mavi bir plaket takmışlar. Bu mavi işaret düşman askerleri karşısında birbirlerini tanımaları için bir parola ve kendi aralarında sakladıkları bir sırmış.

Adanalılar övgüye layık bir titizlikle gizleniyor, düşman askerlerini öldürüyor ve bu askerleri düşman kuvvetlerinin arasına atıyorlarmış. İngiliz ve Anzak kuvvetleri esrarengiz bir şekilde kaybolan yüzlerce askerlerine şaşırırken bir süre sonra Adanalı askerlerin üstün savaş yeteneğini fark edip korkmuşlar. Öyle korkmuşlar ki, siperlerinin yer aldığı tepelere yanaşamamışlar ve birbirlerini tehlikeye karşı şu sözlerle uyarmışlar: “O tepeye yaklaşmayın, orada Tanrı’nın adamları var.” Bu söz zamanla “Allah’ın adamları” şeklinde kullanılmaya başlanmış. O gün kahramanca mücadele eden 900’den fazla Adanalı asker kahramanca şehit olmuş, bayırın adı “Adana bayırı” olarak anılmış, bu hikâye nesilden nesile aktarılmış. “Adana bayırı” Çanakkale dolaylarında il ismiyle anılan ilk ve tek yer olarak tarihe geçmiş.

Adana Sinema Müzesi

Büyük heyecanla gezdiğimiz bu güzel yerden çıktıktan sonra hemen yanında yer alan Adana Sinema Müzesi’ne gidiyoruz. Eski bir Adana evi restore edilerek muhteşem bir müze açılmış. Müzeye girince, şehre özgü yönetmenler, oyuncular ve yapımcılar ile ilgili eserler dikkat çekiyor. Müzenin zemin katı film afişleri için ayrılmış. Posterdeki en az bir isim Adana sakinine ait. Birinci katta, Yılmaz Güney’in fotoğraflarını, film afişlerini ve eşyalarını gösteren bir oda yer alıyor. Ayrıca Yılmaz Güney, ressam Abidin Dino ve yazar Orhan Kemal’in de heykelleri var. Adana’dan sinema ile ilgili diğer tanınmış kişilerin sergilendiği fotoğraflar ve eserlerin arasında yazar Yaşar Kemal, oyuncu Şener Şen ve babası oyuncu Ali Şen, Muzaffer İzgü, Ali Özgentürk, Orhan Duru, Aytaç Arman, Bilal İnci, Meral Zeren, Menderes Samancılar, Nurhan Tekerek ve Mahmut Hekimoğlu yer alıyor.  Bizi Yeşilçam’ın eski günlerine götüren bu şirin müzede bir de kütüphane yer alıyor.

Müzeden çıktıktan sonra çevreyi keşfetmeye devam ediyoruz. Hep söylediğimiz gibi bir şehri tanımanın en iyi yolu sokaklarında kaybolmaktır. Adana gezimizde bu sözümüzü birebir uyguluyoruz. Hiç araç kullanmadan sadece yürüyerek şehri bir uçtan bir uca gezdik desek abartmış olmayız. Hatta o kadar yürüdük ki, sosyal medya hesabımızda paylaştığımız bazı fotoğrafların yerini Adana’da yaşayan takipçi dostlarımız bile bize sordular, bilemediler.

Adana’nın Yolları Taştan

Şehrin yaşam alanlarına, sokaklarına, caddelerine doğru yürüdükçe şehri daha iyi anlıyoruz. Sokaklarda dikkatimizi çeken bir detay da her köşeden bize gülümseyen portakal, turunç ve limon ağaçları oldu. Dallarından meyve sarkan ağaçlara şaşırarak baktık, biz baktıkça Adanalılar da bize baktı. Öyle çok meyve vardı ki artık yerlere dökülmüştü.

Şimdi istikametimiz ülkemizin en eski on müzesinden biri olan Adana Arkeoloji Müzesi. Cumhuriyet’in ilanından kısa bir süre sonra açılan müzenin kuruluş tarihi 1924. Anadolu zaten bir açık hava müzesi gibi. Gezdiğimiz şehirlerde güzel muhafaza edilmiş, özenilmiş ve ziyaretçisi bol olan müzeleri görünce çok çok mutlu oluyoruz. Adana Müzesi yeni yerine geçmiş ve merkeze biraz uzak. Biz buraya da yürüyor ve gün ortasının getirdiği ılık havanın güzelliği eşliğinde müzeye varıyoruz.

Adana Arkeoloji Müzesi

Sessiz sakin ve oldukça büyük olan yapıyı görünce heyecanlanıyor ve gezmeye başlıyoruz. Adana Müzesi’nde Tarsus Gözlükule, Mersin Yumuktepe, Misis, Karatepe, Soğuksutepe gibi höyük ve iskân yerlerinde yapılan arkeolojik kazılarda çıkan eserler ile Adana ve çevresinden derlenen eserler yer alıyor. Müzede Prehistorik dönem eserleri, Hitit, Asur, Fenike, Frig, Arkaik, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait heykel, kitabe, lahit, stel, mimari parçalar gibi taş eserler, pişmiş topraktan yapılmış çanak çömlek, çeşitli kaplar, silindir ve damga mühürler, sikkeler ve diğer arkeolojik buluntular da dikkat çekiyor. Bu eserler çok geniş bir alana yayılmış olan müzenin içinde öyle güzel düzenlenmiş ki, yorulmadan büyük keyifle geziyoruz. Müze kapanmak üzereyken gezimizi bitiriyoruz. Müze binasının ortasında üstü açık ve yeşilliklerle dolu bir de bahçe var. Fakat aniden başlayan yağmur sebebiyle oraya gidemiyor, binadan çıkıyoruz.

Portakal Kokulu Sokaklar

Günübirlik gezinin bir olumsuz tarafı da yanınızda üzerinizdeki kıyafet ve el çantanız haricinde kişisel hiçbir eşyanızın bulunmayışıdır. Montlarımızın şapkasını takıyor ve telefondan navigasyona Ziyapaşa Bulvarı yazarak yola koyuluyoruz. Yine yürüyoruz, palmiyelerle dolu kavşaklardan, turunç yüklü ağaçlarla kaplı ara sokaklardan, buğulanmış pencerelerden sızan ışık hüzmelerini izleyerek ilerliyoruz. Bambaşka bir şehirde bilmediğimiz sokaklardayız. Bu keşif heyecanına soğuyan havanın ürpertisi de eklenince eşsiz bir mutluluk hissediyoruz. Portakal ağaçlarını gördükçe portakal çiçeklerinin renk renk açtığı mevsimde bu sokaklar kim bilir nasıl kokar diye düşünüyoruz. Portakalın çiçeğinin festivalini neden yaptıklarını anlıyoruz.

Tüm bu düşüncelerle Ziyapaşa Bulvarı’na geliyoruz. Burası şehrin modern yüzü. Geniş bulvarlar, modern butikler, küçük kafeler, renkli pastaneler ve cıvıl cıvıl sokaklarıyla tam bir modern şehir havasını içinde barındırıyor. Her taraf yüksek ve yeni apartmanlarla dolu. Bu bölge bir dönem iki katlı, geniş bahçeli köşklerle doluymuş. 50’li yıllarda yapılan bu evler, 80’li yıllarda yerini maalesef apartmanlara bırakmış…Yağmur altında yürürken bu köşklerden en güzel örnek olan Talip Aksoy Evi’ni görüyoruz. Hayran oluyoruz, bahçeyi çevreleyen demirlere yaslanıp bu güzelliği seyre dalıyoruz. Tüm bulvarın böyle köşklerle dolu olduğu yılları hayal edince coşuyoruz. Ah ne güzeldir, hayali bile mutlu ediyor.

Adana’da Ne Yenir?

Bu güzel düşüncelerle yürümeye devam ediyoruz. Sokak arasında bir semt pazarı görüyoruz, şöyle bir dolaşıp uygun fiyatları görünce İstanbul’un pahalılığına sayıp döküp soluğu Kazım Büfe’de alıyoruz. Adana’ya gelince muzlu süt içmeden dönmeyin, mutlaka Kazım Büfe’ye uğrayın dediler. Biz de söz dinledik ve bu çok bilinen büfeye geldik. Şunu belirtmekte fayda var. Adana’da her semtte muzlu süt içebileceğiniz yerler var ve şehrin sakinleri hepsinin de lezzetli olduğunu söylüyor.

Bizim vaktimiz dar olduğu için en meşhuruna uğramak istedik. Büfe çok kalabalıktı. Gençler akın etmişti. Sipariş vermek için sıraya girdik, sıra hızlı ilerledi. Ben son anda “çocuk gibi muzlu süt mü içeceğim?” düşüncesiyle karışık meyve suyu siparişi verdim. Güzeldi. Çağrı geleneksel lezzette ısrarcı olarak muzlu sütünü sipariş etti. Biz bir beklerken iki geldi. İkinci bardak diğerinden biraz küçüktü. Yanlışlık oldu, biz bir adet sipariş verdik dememize kalmadan ikinci bardağın ikram olduğunu öğrendik. O an anladım ki bu muzlu süt içilecek. İçtim. Muzu ya da sütü veya her ikisini de sevmiyor olabilirsiniz. Ama muzlu sütü seveceksiniz. Çok net söylüyorum.  İstanbul’da Beşiktaş’ta da şubesi varmış. Meraklılarına duyurulur.

Birbirinden güzel tatlar

Bu güzel deneyimden sonra günün sonunu keyifli bir yemekle bitirmek şart olmuştu. Sabah 05:00’de evden çık, 07:20’de uçağa bin, Adana’ya in ve tüm şehri yürüyerek keşfet. Yemek hakkımızdır. Hep söyleriz, biz yeme-içme üstadı değiliz, gurme hiç değiliz. Gezdiğimiz yerlerde temiz yemek sever, arar bulur ve yeriz. Ama iş tavsiyeye gelince haddimizi de biliriz. Fakat iş Adana olunca yemekten bahsetmeden olur mu? Olmaz. Şimdiki durağımız Asya Restoran. Çağrı geçen sene Portakal Çiçeği Festivali’nde yaptığı Adana ziyaretinde Ramazanoğlu Caddesi üzerindeki bu restorana gelmiş ve çok beğenmişti. Bu nedenle gezimizde hiç düşünmeden buraya geldik. Bir hatırlatma yapalım, buraya özellikle akşam saatlerinde gelecekseniz önceden arayıp yer ayırtmalısınız. Biz şansımıza yer bulduk. Temiz, düzgün bir işletme. Zeytinyağlı ve meze bölümü çeşitli.

Bu benim için çok önemli çünkü ben vejetaryenim. Masayı süzme yoğurtlu mezeler, salata ve yeşilliklerle donattık. Çağrı ise Adana kebabın mutluluk denizine dalış yaptı. Yanına bir de karışık kebap söyleyerek mutluluğunu perçinledi. Restoranın sloganı “Adana’da kebap mutluluktur.” Bu sloganı hak eden bir yerdi. Yemekte özellikle humus siparişi de verdik. Bu humus bildiğimiz humuslardan değil, güveç kabında üzerinde peynirle pişiriliyor, servis edilmeden önce üzerine kızgın yağ dökülüyor. Humusu pek sevmem, bunu da pek sevmedim. Ama denemiş olduk.  Bilenler humusun asıl lezzetinin Tarsus’ta olduğunu söylediler. Konaklamalı bir gezi planladığımızda Tarsus’a gitme fırsatımız da olacaktır. Adana-Tarsus arası oldukça yakın. Yemeğin üzerine demli çayımızı içerken yağan yağmur altında nazlanarak salınan karşı kaldırımdaki begonvili seyrettik. Geziyi yaptığımızda Aralık ayının ortasındaydık, bu mevsimde bile bize tüm pembeliğiyle göz kırpan begonvil, bu gezimizde hatıramızda kalan hoş detaylardan sadece biri…

Çukurova’nın güzel yürekli insanlarına selamlar

Bizim günübirlik Adana gezimizin detayları işte böyle. Sizlerle adım adım tüm detaylarıyla paylaşmaya çalıştık. Bu güzel şehrin daha nice güzelliği var elbette. Bici bici tatlısı var mesela. Mevsim kış olunca buz yemeye çekindiğimizi itiraf edelim. Sırf bu nedenle bile bu güzel şehre bir daha gelinir. Sıcakkanlı, dost canlısı insanlarını unutmak olur mu? Şehirlerini tanıtmaya çalışan, yabancıyı hemen anlayıp hürmet gösteren Çukurova’nın güzel yürekli insanlarına bizden selam olsun.

Tekrar geleceğiz…Hazır mısın Adana?

Yazı ve Fotoğraflar: Gonca-Çağrı SAĞLIK

 

Adana günübirlik nasıl gezilir? yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/adana-gunubirlik-nasil-gezilir/feed/ 0
Kayseri Gezi Rehberi https://www.turrehberin.com/kayseri-gezi-rehberi/ https://www.turrehberin.com/kayseri-gezi-rehberi/?noamp=mobile#respond Wed, 17 Apr 2019 11:59:41 +0000 https://www.turrehberin.com/?p=12988 Kayseri : Selçuklu Diyarı Anadolu’da gezilmedik şehir kalmasın diye yola çıktık, bu seferki durağımız Kayseri. Eski adıyla Kaisareia veya Latince ismi ile Caesarea olan bu şehirde Türkler, Rumlar ve Ermeniler yıllarca kardeşçe yaşamışlar. Özellikle Talas ilçesi bu güzel birlikteliğin izlerinin görülebileceği bir yer. Talas şehir merkezine 8 km. mesafede yer alıyor. Mutlaka gidip Ermeni ustaların …

Kayseri Gezi Rehberi yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Kayseri : Selçuklu Diyarı

Anadolu’da gezilmedik şehir kalmasın diye yola çıktık, bu seferki durağımız Kayseri. Eski adıyla Kaisareia veya Latince ismi ile Caesarea olan bu şehirde Türkler, Rumlar ve Ermeniler yıllarca kardeşçe yaşamışlar. Özellikle Talas ilçesi bu güzel birlikteliğin izlerinin görülebileceği bir yer. Talas şehir merkezine 8 km. mesafede yer alıyor. Mutlaka gidip Ermeni ustaların elinden çıkmış, Ali Dağı’nın eteklerinde arz-ı endam eden taş evleri görün. Böyle bir güzelliği daha önce neden görmediğinizi sorgulayacağınıza eminiz.

Kayseri Caddeleri

Tarihi şehir güzelliği ile bizi şok etti…

Kayseri, beklentilerimizin çok üzerinde güzellikte bir şehir. Geniş yolları ve kaldırımları, şehir içi ulaşımın kolaylığı, düzenli ve temiz sokaklarıyla bizleri şaşırttı. Bu düzenin tüm şehirler için örnek teşkil etmesini gönülden diliyoruz. Bilinen en eski yerleşim yerlerinden biri olan Kayseri’nin tarihi 6 bin yıl öncesine dayanıyor. Anadolu’nun en önemli kavşak noktalarından biri olan şehir, adeta bir müze kent durumunda. Helenistik dönemde Kapadokya’ya başkentlik yapmış. O zamanki adı ise Mazaka imiş. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Kayseri için şöyle demiş: “Kayseri’nin pastırması ve sucuğu padişahlara hediye gider. Erciyes Dağı eteğinde bulunduğu için havası soğukçadır. Bütün halkı zinde ve yiğittir. Şehrin zarifleri Farsça ve Arapça konuşur. Ama halkın dili Etrak (Türkçe) dilidir. Genellikle halk Ermeni dilini konuşur. Ama Kürt ve Rum lisanını konuşmazlar.” Çelebi’nin de söylediği gibi Kayseri’nin halkı sıcak, havası biraz soğuk. Sokakta gezerken her an bir esintiye hazırlıklı olun. Diri ve çivi gibi bir dağ havası sizleri bekliyor.

Kayseri’nin Cumhuriyet Meydanı

Cumhuriyet Meydanı

Kayseri, tarihi öneminin neticesi olarak önemli eserlere ev sahipliği yapıyor. Bu eserler çok güzel korunmuş. Biz, ziyaretimizde şehir merkezinde bir otel tercih ettik. Böylece gezimiz sırasında araç kullanmadan çok fazla yeri görme fırsatımız oldu. Şehrin merkezi konumundaki Cumhuriyet Meydanı, saat kulesi ve muhteşem Atatürk heykeliyle bir Anadolu şehrinin ne sürprizlere gebe olabileceğini kanıtlar nitelikte. Meydan oldukça geniş, bir tarafta devlet daireleri, diğer yanda tarihi eserler var. Şehrin hemen ortasından tramvay hattı geçiyor. İstediğiniz yere tramvayla ulaşabilmeniz mümkün. Sık sık geçen tramvay ve otobüslerle Talas’a kadar gidebilirsiniz.

Tarihi Devlet Binaları

Cumhuriyet Meydanı’ndan şehri seyrediyoruz. Hemen karşımızda başı dumanlı, zirvesi karlı Erciyes’i görüyoruz. Nasıl ki İstanbul’da Boğaziçi semtlerinde gezerken bir anda Boğaz’ı görür mest olursunuz, Kayseri’de de sokak aralarından geçerken Erciyes size işte böyle göz kırpıyor. Şehirde eski ve yeni iç içe geçmiş durumda. Her adımda antik bir kalıntı, bir kümbet veya han görüyor, mest oluyoruz.

Kayseri Kalesi

Şehri baştan başa saran Kayseri Kalesi yol boyunca bize eşlik ediyor. 3.yy’da Roma devrinde yapılan ve 6.yy’da Bizans devrinde daraltılan Kayseri Kalesi ve Surlar; Selçuklu Sultanı I.Alaeddin Keykubat zamanında bugünkü şekliyle yeniden yapılmış. Karamanoğulları ve Osmanoğulları zamanında iki defa tamir görmüş. Kayseri şehir merkezini koruyan kale, günümüze kadar gelen eski varlığı ve zaman içinde yapılan ekleriyle tipik bir orta çağ kalesi durumunda. Şehir merkezinde gezerken kale duvarlarına yaslanıyor, o eski günleri hayal ediyoruz.

Kale’nin merkez bölümünün hemen karşısında ise meşhur Kazancılar Çarşısı var. Çarşının olduğu yerde daha önce, Şeyh İbrahim Tennuri’nin soyundan Hacı Muslihiddin adıyla bilinen Bezirci Hacı Mustafa bin Hacı Ahmed tarafından 16. yüzyılın ortalarında yapılmış bir cami ve çeşme varmış. Bu cami ve çeşme, büyük depremlerin birinde onarılamayacak biçimde yıkılmış. Daha sonra bu alana 1935 yılında Kazancılar çarşısı yapılmış.

Kazancılar Çarşısı

Çarşı cıvıl cıvıl ve ne ararsanız var. Baharat, kuruyemiş, kahve, mücevher, şarküteri, sucuk, salam, meyve, oyuncakçı da dâhil her istediğinize ulaşabileceğiniz çarşının yıldızları elbette kuyumcu dükkânları. Pırıl pırıl altınlar vitrinleri süslüyor. Biz alışverişimizin çoğunu bu çarşıda yaptık. Her gittiğimiz şehrin en eskisini bulmayı çok sevdiğimizi biliyorsunuz. Kayseri’de de bu kural bozulmadı.

Kazancılar çarşısına gelmeden yol üzerinde bir dükkânda kutularda tahinleri gördük, hemen arkasından eski şekerleme kutularıyla dolu vitrini. Dükkâna girdiğimizde ise doğru yerde olduğumuzu anlamıştık. Topuzlar Şekerleme 1928’den beri aynı yerde hizmet veriyor. Renk renk şekerlemeler, çikolatalar ve özellikle tahin helvası denemeye değer.

Pastırmalar ve sucuklar her yerde

Bir diğer tarihi dükkân ise Tarihi Göncüler Pastırmacısı. Dükkân Gökdelen diye tabir edilen yerde. Gökdelen dediğimize bakmayın, uzun iki apartmanın alt katı. Bu binalar Kayseri’nin en eski büyük binaları olduğu için bu isimle anılırlarmış. Kayseri’de elbette her taraf sucuk ve pastırma satan dükkân dolu. Fakat biz temizliği, güler yüzü, ilgileri ve tarihi geçmişleri sebebiyle Göncüler’i tercih ettik. Sucuk, pastırma, mantı ve kesme makarnaları meşhur. Üstelik kargo hizmetleri de var, daha ne olsun.

Kayseri Kapalı Çarşısı

Alışveriş işini de hallettikten sonra rotamızı Kapalı çarşı’ya çeviriyoruz. Tarihi Kapalı Çarşı 1497’de Kayseri sancak beyi Mustafa Paşa’nın kapalı çarşı ve bedesten yaptırma kararı üzerine inşa edilmiş. İlk inşa edildiği dönemde 15 bölümden oluşan, ancak 1700’lü yıllarda meydana gelen büyük yangından sonra günümüze ancak 3 bölümü ulaşan çarşı yaklaşık 600 esnafıyla Kayseri ticaretinin merkezi konumunda. Bu çarşı, İstanbul’daki Kapalı çarşı’dan sonra 2. Büyük kapalı çarşı olma özelliğini taşıyor.

Tarihi Kayseri Evleri

Çarşı’dan çıkıp Kazancılar’a doğru giden yoldan 15-20 dakika yürüyerek Tarihi Kayseri Evleri mahallesine ulaşıyoruz. Burası 88 dönüm arazi üzerinde ve Setönü olarak da anılıyor. Tarihi evlerin, eski yaşam tarzının ve esnafın yaşatılması amacıyla Belediye tarafından kurulan bu alanda görülmeye değer evler var. Ermeni mimarisi burada da bizi etkisi altına alıyor. Fakat bu mahallede eksik olan bir şeyler var. Henüz tam oturmamış ve tarihi doku ziyaretçilere çok aktarılamamış. Bizce üzerinde biraz daha çalışılmalı ve tanıtımı yapılmalı.

Seyyid Burhaneddin Tırmizi Türbesi ve Arkeloloji Müzesi

Arkeoloji Müzesi Bahçesi

Bir şehri tanımanın en iyi yolu o şehri adım adım yürümektir diyoruz ve Arkeoloji Müzesine doğru ilerliyoruz. Müze taşınma dolayısıyla kapalıydı. O nedenle sadece bahçedeki eserleri görebildik. Hemen karşısında ise Mevlana Celaleddin Rumi’nin hocası Seyyid Burhaneddin Muhakkık-ı Tırmizi Türbesi (1165-1244) yer alıyor.  Ömrünün son yıllarını Kayseri’de geçiren Seyyid Burhaneddin hazretlerinin türbesi bugün Kayseri’de en çok ziyaret edilen türbelerin başında yer alıyor. Çok geniş bir bahçesi var, tarihi mezarlar ve mezar taşları da bu bölgenin geçmişinin ne kadar eskiye dayandığının bir işareti niteliğinde.

Seyyid Burhaneddin Tırmızi Türbesi

Kümbetler Şehri

Yolun karşısına geçip yürümeye devam ediyoruz. Her adımda karşımıza bir kümbet çıkıyor. Kümbet, Anadolu Selçukluları zamanında yapılan, kendine özgü yapısı olan anıtmezarlardır. Genellikle büyük devlet ve din adamları için yapılırmış. Kayseri’de şehrin dört bir yanında Selçuklu izlerine rastlamak mümkün. Emir Han Camii ve kümbeti de bu eserlere en güzel örneklerden biri.

Emirhan Kümbeti

Şehir surlarının dışında kalanların konaklaması için 13. yüzyılda han olarak inşa edilen yapı, şehrin surların dışına taşması ile camiye dönüştürülmüş. Yapı güneybatıdan şehir surlarına yaslanan, derinliğine dikdörtgen planlı, beş sahanlı avlusuz bir han. 1188 yılına tarihlenen kümbetin içinde Emir Han’dan başka, iki yakınının daha mezarı yer alıyor. Han’ı gezdikten sonra yola devam ediyoruz. Yol üzerinde devlet dairelerine ve Kültür Bakanlığı’na dair şahane yapılar görüyoruz. İzlemeye ve fotoğraf çekmeye doyamıyor, bu güzelliklerin korunması için temennide bulunuyoruz.

Kayseri ve Milli Mücadele

Milli Mücadele Müzesi

Yol bizi Milli Mücadele Müzesi’ne getiriyor. Oldukça etkileyici bir bina olan Lise bahçesine giriyoruz. Müze’nin hemen yan tarafında ise Kayseri Lisesi var. 1863 yılında kurulan Kayseri Lisesi, eğitim alanında çok önemli çalışmaların yapıldığı, çok değerli kişilerin yetiştirildiği bir kurum olarak adını tarihe yazdırmış.

Aslen bir Rum köyü olan Talas (eski adıyla Mutalaski) Türkiye’de kurulan en eski Amerikan okullarından biri olan Talas Amerikan Koleji’ne ev sahipliği yapmış. Rumlar ve Ermeniler için açılan bu kolej, yerel nüfusun yapı değiştirmesiyle karma eğitime geçmiş. Bu önemli iki okul yıllar içinde birbiriyle yarışır hale gelmiş.

Meclis Kürsüsü

Kayseri Lisesi sadece eğitim alanında değil, Milli Mücadele’deki önemli yeriyle de dikkat çekiyor. Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara’nın işgal edilme riski olduğu için Millet Meclisi bir süreliğine Kayseri’ye taşınmış. Bu sebeple Kayseri ikinci başşehir unvanını dalmış. Şimdi müze olan bina o dönemde Meclis olarak kullanılmış. Kürsü getirilmiş, özel çalışmalar yapılmış. Hatta o dönem gazeteler bile Kayseri’de basılmış. O matbaa ve döneme ait gazeteler müzede sergileniyor.

Müze içinde sergilenen matbaa

Mezun veremeyen bir başka lise

 

Kayseri Lisesi’nin 62 öğrencisi Sakarya Meydan Muharebesi’ne gönüllü olarak katılmış. Savaşta hepsi şehit düştüğünden, 1920-1921 eğitim-öğretim yılında Kayseri Lisesi mezun verememiş. Bu hüzünlü hikâyenin anısına okulun bahçesinde bir anıt dikilmiş. Tüm şehitlerimizi rahmet ve saygıyla anıyoruz.

 

Atatürk Evi

Atatürk Evi

Bu duygularla doluyken Atatürk Evi’ne geliyoruz. İmamzade Reşit Ağa’nın inşa ettirdiği bu 19. yüzyıl yapısında, 19-21 Aralık 1919 tarihleri arasında Heyet-i Temsiliye Reisi olarak şehre gelen Mustafa Kemal misafir edilmiş. Bugün ayakta kalabilen klasik Kayseri evlerinin birkaç örneğinden biri olan konağın dışı kesme taşlarla kaplı, ahşap malzemeden inşa edilmiş. Ağaçtan motiflerle süslü olan çatı uçları ve cumbanın alt saçakları dikkat çekiyor. Yapı, 1978 yılında Kültür Bakanlığınca kamulaştırılmış, 1983’te Atatürk Evi olarak hizmete girmiş, 10 Aralık 1998’de ise binanın ikinci katı Atatürk Müzesi haline getirilmiş.

Atatürk Evi’nin müzeye dönüştürülen bölümünde, Atatürk’ün kentte çekilmiş fotoğrafları ve Kayseri’de yayınladığı beyannameyi içeren 41 adet eser sergileniyor. Ücretsiz gezebileceğiniz müzede yöresel konağın dantel perdeleri, iç dolapları ve şark bölümlerini görmek de mümkün.

Cıncıklı Camii

Cıncıklı Camii

Müzeden çıkar çıkmaz Cıncıklı Camii’ni görüyoruz. Camii, Çiğlizade Hacı Ahmet Ağa tarafından 1664-1665 tarihlerinde inşa edilmiş. Kare planlı olarak kesme taştan inşa edilen caminin, kule minaresinde diğer minarelerden farklı olarak silindirik bir merdiven sistemi uygulanmış.

Kayseri Kalesi’nin Sivas kapısından geçerek çarşıyı gezmeye devam ediyoruz. Hedefimiz Hunat Hatun Camii ve Külliyesi. Şehir içinde gezerken çok düzenli ve temiz alt geçitler gördük. Yürüyen merdivenlerle halkın işi kolaylaştırılmış.

Hunat Hatun Külliyesi

Hunat Hatun Külliyesi

Eminönü’nde pis kokudan geçmekte zorlandığımız alt geçitleri düşününce içimiz burkuluyor. Alt geçitten geçiyoruz, merdivenden çıkınca karşımızda tüm haşmetiyle Hunat Hatun Külliyesi’ni görüyoruz. Şehrin orta yerinde muhteşem işçilikte bir kapının önüne geliyoruz. Burası, Alaeddin Keykubad’ın karısı, II. Keyhüsrev’in annesi  Mahperi Hatun tarafından 1237-1246 yılları arasında yaptırılmış. Medrese, türbe ve hamamdan oluşan bu külliye, gerek genel görünüşü, gerekse yapılış şekliyle Anadolu’da bulunan Selçuklu eserlerinin en güzel ve en önemli örneklerinden biri. Burada Hunat kelimesine de değinmek istiyoruz. Alaaddin Keykubat’ın eşi Mahperi Hatun’un Müslüman olmadan önceki adı da Huant imiş. Bu isim zamanla Türkçeleşmiş ve Hunat olmuş. Kayseri’de bir mahalle bu isimle anılıyor. Hunat Çarşısı, Hunat bakkalı, Hunat durağı vs.

Hunat Hatun Camii

Oturum alanı 2.203 metrekare olan yapı görülmeye değer.  Caminin batı cephesindeki ana giriş kapısı şaheser bir arabesk süsle donatılmış. İlk görüşte üzerimizde oluşturduğu etki devam ediyor, kapıdan giriyoruz. İçerisi de aynı özenle yapılmış. Uzaklardan bir ney sesi geliyor ki mest olmamak elde değil. İçeride ebru atölyeleri, ney üstatlarının yer aldığı mekânlar ve sahaflar var. Atmosfer büyüleyici. Fakat ortamı bozan en önemli unsur her zamanki gibi ‘insan’. Sosyal medyaya koyacağı tek bir fotoğraf için oradan oraya koşturup, peşindekileri de koşturup şekil şekil poz verenlere rağmen bu muhteşem yapının lezzetine varmaya çalışıyoruz. Keşke bu güzellikleri önce gözümüze, sonra ruhumuza kaydetmekle yetinebilsek…İnsanoğlu başkaları için yaşamayı bırakıp özünün kıymetini bildiğinde, dünya çok daha güzel bir yer olacak eminiz.

Sahabiye Medresesi

Sahabiye Medresesi

Yönümüzü tekrar Cumhuriyet Meydanı’na çeviriyoruz. Hedefimiz Sahabiye Medresesi. Kapı oyma işçiliğiyle ünlü olan bu yapı, Selçuklu sultanı 3. Keyhüsrev Dönemi’nde Selçuklu vezir Hüseyin oğlu Sahip ata Fahreddin Ali tarafından 1267 senesinde yaptırılmış. Bir büyük ve iki küçük dershane (eyvan) ve küçük odalardan oluşan yapı klasik medrese tarzının güzel örneklerinden sadece biri. İşlemeli kapının etkisinde kalarak avluya giriyoruz. Mekân şu anda test ve sınavlara hazırlık kitaplarının satıldığı bir yer olarak kullanılıyor. Ortada masalar var, çay ocağından içeceğinizi alıp oturabiliyorsunuz.

Medrese Kapısı Taş Oyması

 

Kayseri’de tüm medrese yapılarında bu çay ocakları aynı sistemle hizmet veriyor. Serin avluda bir süre mola verdikten sonra yakın mesafede yer alan Gevser Nesibe Hatun Darüşşifası’na doğru ilerliyoruz. Şehrin çok güzel bir yanı parkların ve yeşil alanların fazla olması. Üstelik hepsi tertemiz ve bakımlı. Aslen Kayserili olan Mimar Sinan’ın bir heykelinin olduğu parkın içinden ilerleyerek şifahaneye ulaşıyoruz.

Gevser Nesibe Hatun Şifahanesi

Rivayete göre Gevser Nesibe Hatun’un gönül verdiği saray baş sipahisi ile evlenmesine ağabeyi I. Gıyâseddin Keyhüsrev karşı çıkar. Baş sipahi, hükümdar tarafından cepheye gönderilir ve şehit düşer. Bu duruma çok üzülen Gevher Nesibe Sultan kederinden yatağa düşer, vereme yakalanır. Tüm çabalara rağmen durumunda iyileşme olmaz. Durumu öğrenen ve kız kardeşini ölüm döşeğinde ziyaret ederek özür dileyen I. Gıyâseddin Keyhüsrev, ondan son isteğinin ne olduğunu sorar. O da ağabeyine, kendisi gibi devasız hastalığa yakalananlar için bir şifahane yaptırmasını vasiyet eder.

Gıyâseddin Keyhüsrev, bu vasiyet üzerine 1204’te dârüşşifa ve tıp medresesinden oluşan birbirine bitişik külliyenin inşaatını başlatır. Yapı, 1206’da tamamlanır. Çifte Medrese olarak da anılan yapı aynı zamanda Selçuklu Müzesi olarak düzenlenmiş. Kent tarihinden yola çıkarak Anadolu orta çağına ve Selçuklu Uygarlığına odaklanan müze tematik bir yaklaşımla planlanmış. Bir kısmında Selçuklu Medeniyeti ile ilgili uygarlığı ön plana çıkarılan müzenin, diğer kısmı ise şifahiye özelliğini ön plana taşımakta.  Selçuklu Uygarlığı ile ilgili olan kısımda; ‘Selçuklu Kenti’, ‘mimarisi’, ‘sanatı’, ‘bilimi’, ‘giysisi’ gibi unsurlar ile ‘Kayseri’de Selçuklular’, ‘Anadolu’da Selçuklular’ gibi kısımlar yer almakta. Şifahiye ile ilgili kısımda ise; ‘hastalıklar’, ‘tedavi yöntemleri ve aletleri’, ‘bilginler’, ‘ecza’, ‘su ve sağlık’, ‘müzik ile tedavi’, ‘renk ile tedavi’ gibi kısımlar bulunmakta.

Selçuklu Yıldızı

Zeynel Abidin Türbesi

Bu güzel yapıdan çıkıyor, Hunat Mahallesinde yer alan Zeynel Abidin Türbesi’ne doğru ilerliyoruz. Kayseri’de İmam Sultan adı ile anılan Zeynel Abidin, 1414 yılında Kayseri’de vefat etmiş ve mezarı üzerine bugünkü yerde mütevazı bir türbe yapılmış. II. Abdülhamit zamanında, 1886 yılında ise Zeynel Abidin’in mezarının bulunduğu yere mevcut türbe inşa ettirilmiş. Kare planlı bir yapı olan türbenin üzeri kubbe ile örtülmüş.

Zeynel Abidin Türbesi

İbrahim Tennuri Türbesi

Şehirdeki bir önemli türbe de Cumhuriyet Mahallesi’ndeki Şeyh Cami olarak bilinen caminin bitişiğinde yer alan Şeyh İbrahim Tennuri Türbesi’dir. Ünlü gezgin Evliya Çelebi, Kayseri hakkında bilgi verirken, bu şehirde bulunan büyük evliya kabirleri arasında Şeyh Hazreti İbrahim Tennuri’yi de saymaktadır. Türbe, klasik Selçuklu devri kümbetlerinin son örneklerinden. İbrahim Tennuri, Fatih Sultan Mehmet ile birlikte Akşemseddin’in mürididir. Türbe 2. Bayezid tarafından 1484 senesinde yaptırılmış.

Şehrin güzellikleri bitmiyor

Bu güzel eserlerin etkisi altında yürürken büyük binaların arasında muhteşem bir yapı gözümüze ilişiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığına ait bu yapı Kayseri’nin tanınmış simalarından A. Necmettin Feyzioğlu adıyla bir Halk Kütüphanesi olarak kullanılıyor. Eski Kayseri mimarisiyle yapılmış konak tarzı bu yapı şehrin ortasındaki güzelliklerden sadece biri.

Yapımı sırasında Mimar Sinan’ın 97 yaşında olduğu Kurşunlu Camii, şehrin görülmesi gereken eserleri arasında yer alıyor. 16. Yüzyıl’da yaptırılan, tek minareli ve revaklı yapının asıl ismi Hacı Ahmed Paşa Camii olmasına rağmen kurşun kaplama kubbesinden dolayı halk arasında ismi Kurşunlu Cami olarak kalmış.

Yorulduysanız Kıvılcım cafe olarak bilinen Avgunlu Medresesi ve Türbesi’ne uğrayıp bir kahve molası verebilirsiniz. 13. Yüzyıla ait bu Selçuklu yapısı uzun süre atıl durumda kaldıktan sonra yenilenerek bir kitap-kahve ortamına dönüştürülmüş. Selçuklu Müzesi’nin hemen karşısında, Mimar Sinan heykelinin arka tarafında yer alan yapı gençlerin uğrak noktası.

Döner Kümbet

Selçuklu tipi kümbetlerin en ünlülerinden biri de üzerindeki tuğla süslemelerle öne çıkan Kayseri merkezdeki Döner Kümbet. 1276’da, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad, kızı Şah Cihan Hatun için yaptırmış. Yani aslında asıl ismi Şah Cihan Hatun Kümbeti ama kümbetin döndüğü efsanesi ile ismi zamanla Döner Kümbet kalmış.

Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi

Şehirdeki bir önemli yapı da Ermeni cemaatine ait en önemli 7 kiliseden biri olan Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi. Milli Mücadele Müzesi’nin hemen karşısında yer alan kilisenin temelleri 1191 yılında atılmış. Şu anda tadilatta olduğu için etrafı çevrilerek kapatılmıştı. Fakat buna rağmen görkemli kubbesi ve yapısıyla şehrin önemli yapılarından biri olduğu belli oluyor. Şehirdeki bir diğer kilise de 1857 tarihli, bir Ortodoks Kilisesi. Kilise mübadele sonrası kapatılıp depo olarak kullanılmaya başlanmış ama daha sonra restorasyonu yapılıp yeniden ziyarete açılmış. Şu an aktif olarak ibadete açık değil.

Kayserili Mimar Sinan

Kayseri deyince akla gelen isimlerden biri de hiç şüphesiz Mimar Sinan’dır. Koca Sinan Kayseri’ye bağlı Ağırnas’da doğmuş. Bu ev günümüzde de Mimar Sinan Evi olarak ziyaretçilerini ağırlıyor. Ağırnas’a kadar gelmişken, yer altı şehrini görmeden dönülür mü? Kasabanın girişinde Aşağı Pınar mevkiinde bulunan Ağırnas Yeraltı Şehri, dehlizleri, mağaraları, yeraltı şehir kalıntılarıyla günümüzden en az 3000 yıl öncesinden insanların oturduğu anlaşılan bir yerleşim merkezi. Ağırnasın geçmişi ile ilgili Selçuklular dönemine ait  tarihi belgeler bulunmadığını öğrendik. Fakat Osmanlı Dönemi’ne ait 1500 yılında yapılan tahrir defterindeki bilgilerden o döneme dair bilgiler edinmek mümkün.

Yemek mi dediniz?

Tarihin içinde kaybolup gittik, nerede ne yenir bahsetmedik. Çünkü biz yeme-içme işiyle ilgili değiliz. Fakat her yazımızda olduğu gibi bu yazımızda da bir-iki noktaya değinmeden, birkaç ipucu vermeden geçemeyeceğiz. Şehir gezimizde yoruldukça Kayseri’nin meşhur Nevzine tatlısının izini sürdük. Bol cevizli, pekmezli..Fakat bulamadık. Evet yanlış okumadınız, Kayseri’nin içinde Nevzine bulamadık. Kime sorsak, o tatlı burada pek yenmez dedi. E haliyle çok şaşırdık. Fakat pes etmedik, Kayserili arkadaşlarımızla görüştük ve şehir merkezinden biraz uzakta bir restoran olan Kaşık-la’da aradığımızı bulduk. Bizim bildiğimizin biraz dışında üzeri fıstıkla bezenmiş tatlının adı da değişmişti ama olsun; biz aradığımız tatlıyı bulmuştuk. Yanında da Kayseri’nin meşhur içeceği böbrek dostu Gilaburu suyunu içtik. Böylece tatlı-ekşi dengesini de yakaladık. Kayseri yağlaması, mantısı ve su böreğiyle Kaşık-la bizleri memnun etti. Her şeyden önce güler yüzlü çalışanları vardı ki bu lezzetten bile önemli.

Akşamüzeri yorgunluk kahvemizi de Bürüngüz Camii’nin hemen önündeki köy kahvesi tarzı yerinde içtik. Eskiden ”iki Kapılı Mescid” in bulunduğu yere, Refik Bürüngüz tarafından 1977 yılında inşa ettirilen ve meydana cepheli bu cami, klasik mimarı tarzı temsil ediyor. Büyük bir kubbeyle örtülen caminin cam işçiliği ve kubbe süslemesi dikkati çekici. Önündeki eski dükkânların 1985’te kaldırılmasıyla Kale ile birlikte meydana hâkim hale gelmiş.

Daha neler var neler

Kayseri’yi gezmek için en az 2 güne ihtiyacınız olduğunu belirtelim. Şehri baştan başa gezseniz bile ilçeleri ve çevresindeki görülecek yerleri bitirebilmeniz mümkün değil. Oralar nereler mi? Kocasinan’daki Şeker Gölü,Talas’taki Derevenk Vadisi, Tomarza ilçesindeki Berçin Yaylası, Erkilet yolu üzerinde bulunan Beşparmak Kümbeti, Barsama Vadisi, Talas’ta bulunan Yaman Dede Camii, Hacer Vadisi, Aladağlar Milli Parkı içinde yer alan Kapuzbaşı Şelalesi, M.S. 4. Yüzyıla ait kaya kiliseleriyle meşhur Soğanlı Vadisi, Bürüngüz Camii, Gülük Camii, Akkışla Kalesi, Bayramhacı Kaplıcası…

Bitti sandıysanız daha bitmedi. Görülecek yerler içerisinde daha Eratna Beyliği’ni kuran Aleaddin Eratna tarafından yaptırılan Köşk Medresesi, Sırçalı Kümbet, Türkiye’nin ilk esnaf ve sanatkârlar müzesi olan Ahi Evran Müzesi, Erciyes Dağı’nın güney eteklerinde yer alan Gereme Harabeleri, halılarıyla ünlü Bünyan’daki Ulu Camii, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından 1160 yılında yapılan bir külliyenin parçası olan Merzifonlu Çarşısı, Pınarbaşı ilçesinde bulunan Melikgazi Kalesi, tarihi hakkında kesin bir bilgi bulunmayan Develi Kalesi, Melikgazi’de bulunan Güpgüpoğlu Konağı Etnografya Müzesi, Bünyan ilçesinde bulunan Karadayı Köyü sınırlarında olan ve Anadolu Selçuklularının şehre hediyesi Karatay Han, Dulkadiroğulları döneminden kalan önemli bir tarihi eser olan Şahruh Köprüsü ve Sultan Sazlığı.. İşte Kayseri böylesine saklı bir hazine.

Özel bir paragraf Erciyes Dağı için

Ve elbette Erciyes Dağı. Kayseri deyince akla ilk gelen yerlerin başında gelen Erciyes, son yıllarda kayak turizminin merkezi durumuna geldi. 30 milyon yıl önceki patlamaları sayesinde Kapadokya’nın oluşmasını sağlayan Erciyes (3917m) sönmüş bir volkan. Erimeyen kar nedeniyle olsa gerek, Hititler ona Beyaz Dağ anlamına gelen bir isim takmışlar. Harkasos toz karı, zorlu tırmanış rotaları, zengin florası, faunası ve yaylaları ile kayak meraklılarının, sporcuların, doğa aşıklarının ve macera tutkunlarının her mevsim akınına uğrayan Erciyes  Dağı, sadece kış mevsiminde değil ilkbahar ve sonbaharda da ayrı güzel. Doğal ortamda yapacağınız bahar yürüyüşlerine eşlik edecek kelebekler sizi mest edecek.

Yazının başında da belirttiğimiz gibi, Kayseri beklentilerimizin çok üzerinde ve son dönemlerde gezdiğimiz şehirler arasında en dikkat çekici yerlerden biri. Mutlaka vakit ayırın, plan yapın ve Kayseri’ye gidin görün. Kayseri Kapadokya bölgesine olan yakınlığıyla da ilgi çekiyor. Gelmişken her iki rotayı da keşfetme şansınız olur kimbilir?

Yazı ve Fotoğraflar : Gonca Sağlık

 

 

 

Kayseri Gezi Rehberi yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/kayseri-gezi-rehberi/feed/ 0