İstiklal Caddesi arşivleri - Turrehberin.com https://www.turrehberin.com/tag/istiklal-caddesi/ Her an elinizin altındaki rehber Wed, 30 Dec 2020 09:59:09 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.3 https://www.turrehberin.com/wp-content/uploads/2016/07/cropped-favicon-32x32.jpg İstiklal Caddesi arşivleri - Turrehberin.com https://www.turrehberin.com/tag/istiklal-caddesi/ 32 32 Üç Yıldız ve Roman Kahramanı https://www.turrehberin.com/uc-yildiz-ve-roman-kahramani/ https://www.turrehberin.com/uc-yildiz-ve-roman-kahramani/?noamp=mobile#respond Fri, 22 Feb 2019 09:09:22 +0000 https://www.turrehberin.com/?p=12746 Üç Yıldız ve Roman Kahramanı Üç Yıldız ve Roman Kahramanı sanki bir öykü başlığı gibi oldu. Ama biz de o kapıyı açtığımızda bir öyküyü başlattık. Zaman içinde sizi de, bir yolculuğa çıkartacak bu öykü. İçeride olduğunuz sürece başka bir dünyanın kalbinde, belki de hayal ettiğiniz o günlerde geziyorsunuz. İşte biz bugün öyle bir kapıyı araladık. …

Üç Yıldız ve Roman Kahramanı yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Üç Yıldız ve Roman Kahramanı

Üç Yıldız ve Roman Kahramanı sanki bir öykü başlığı gibi oldu. Ama biz de o kapıyı açtığımızda bir öyküyü başlattık. Zaman içinde sizi de, bir yolculuğa çıkartacak bu öykü. İçeride olduğunuz sürece başka bir dünyanın kalbinde, belki de hayal ettiğiniz o günlerde geziyorsunuz. İşte biz bugün öyle bir kapıyı araladık. Burada gördüklerimizi ise sizinle paylaşacağımız için heyecanlanıyoruz.

Beyoğlu’ndayız. İstiklal Caddesi’nde ilerliyoruz. Çiçek Pasajının hemen yan sokağına, Balık Pazarı’na çeviriyoruz yönümüzü. Balık Pazarı’nın ilk dükkânlarından biri olan Üç Yıldız Şekerleme işte karşımızda. Durup bir bakıyoruz. Üç yıldızdan oluşan tabelası ve ahşap kapı döşemesiyle yıllara meydan okurcasına bizi karşılıyor.

Sahibi Feridun Bey, her zamanki saygısı ve güler yüzüyle karşılıyor bizi. Kapıdan giren her müşteriyi velinimet sayan, sadece ürün satmakla değil, insanın özüyle ilgilenen, günümüzde artık ender rastladığımız bir esnafla karşı karşıyayız. Saygıyla buyur ediyor bizi, hal hatır soruyor ve sohbete başlıyoruz. Buraya her yolumuz düştüğünde mutlaka uğrar, kendisiyle sohbet eder, kakaolu-sade helvamızı ve karışık akide şekerimizi alır, yüzümüzde bir tebessümle evimize döneriz. Feridun Bey ve benBugün de niyetimiz bu; fakat sohbet biraz uzuyor. Çayları, ıhlamurları içtikçe konuşuyoruz, Taksim’in bozulan dokusunu, Beyoğlu’nun ‘Beyoğlu’ olduğu günleri, itinayla giyinmiş hanımefendileri, o eskinin fötr şapkalı, takım elbiseli İstanbul bey efendilerini. Bir de günümüzün yozlaşmış, kirli, kalabalık ve anlamsız kalabalıklarına bakıyoruz… Üzülmemek elde değil.

Üç Yıldız Hikayesi

Feridun Bey’in ailesi Rumeli’den İnebolu’ya, sonrasında da İstanbul’a gelmiş. Babası Ahmet Fikri Dörtler ’in dedesi de tatlıcıymış. Neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt olan dükkân, Ahmet Bey ve 2 ortağıyla birlikte 1926’da açılmış. Ortaklardan biri Feridun Bey’in amcasıymış. 3 ortağı simgelesin diye Üç Yıldız ismini koymuşlar. Yıllar içinde ortaklık bozulmuş, Ahmet Fikri Dörtler tek sahibi olarak devam etmiş. Fakat yola çıktığı ortaklarını hiç unutmamış, dükkânın ismi Üç Yıldız olarak kalmış.

Feridun Dörtler dükkânın ikinci kuşak temsilcisi olarak oğlu Altuğ Dörtler ile birlikte işinin başında. Feridun Bey başlı başına bir tarih. 85 yaşında. Galatasaray Lisesi mezunu. 1 yaşından beri Cihangir’de babadan kalma bir evde yaşıyor. Bir dönem Galatasaray’da profesyonel futbol oynayan Feridun Dörtler, futbolu neden bıraktığını sorduğumuzda ‘gönül işinden’ diye cevap veriyor. Eşi hanımefendiyi o yıllarda tanımış. Evlenmek istediğinde ailesi futbol oynadığı için karşı çıkmış. Ve aşk galip gelmiş, futbolu bırakan Feridun Bey, ‘benim gönlüm için dünyanın en güzel kadınıydı’ dediği eşiyle evlenmiş. Eşini 2011 senesinde kaybetmiş. Anlatırken zaman zaman duruyor, gözleri doluyor. Eşine ve işine böylesine bağlı böylesi bir beyefendinin karşısında saygıdan ve hayranlıktan bizim de gözlerimiz doluyor. Zaten bu uzun sohbet esnasında defalarca duygulu anlar yaşıyor, karşılıklı gözyaşlarımızı siliyoruz.

Eski Beyoğlu

Bizi bu duyguların içine sürükleyen, eskiye ve güzele olan özlemimiz. Beyoğlu’ndaki esnafın birbirini ne denli sevdiğini, saydığını ve koruduğunu anlatıyor. O dönemler herkes birbirini tanırmış, o kadar çok pastane olduğu halde kimse kimsenin işini baltalamazmış. Şimdi çevrede bir-iki esnaftan başka kimsenin kimseyi tanımadığını söylüyor 84 senedir oturduğu apartmanda bile ancak 2 aileyle selamlaşıyorlarmış. Anlatırken duyduğu hüznü gözlerinden okuyoruz.

Sohbet ederken bir yandan dükkândaki ürünleri seyre dalıyoruz. Şık ambalajlar içinde çikolatinler, badem şekerleri, şık kaplar içinde akide şekerleri, helvalar, reçeller. Reçellerin tamamı ev yapımı. Mevsiminde halden alınan meyveler klasik usulde pişirilerek reçel haline getiriliyor. Hazır kavanozlar içinde alabileceğiniz gibi, açık kaplardan dilediğiniz kadar da alabilirsiniz. Eskiden müşteriler kendi kaplarını getirir içini reçelle doldururlarmış. Bu reçeller neredeyse 190 senelik bakır kaplarda (batyalar), bembeyaz örtülerle muhafaza ediliyor. Sohbet ederken bir müşteri, sabah kahvaltısı için birazcık reçel almaya geliyor. Feridun Bey az-çok demeden her ürünü itinayla hazırlıyor, paketliyor, müşterisine veriyor. Çilek reçelinin lezzetini müşterilerden duyduk, size aktarmazsak olmaz.Reçeller

Sadece çilek reçeli mi? Tabi ki hayır. Gül, vişne, kayısı, ayva, portakal reçelleri de ustalarının imzalarını üzerinde taşıyan bakır kaplarda sizleri bekliyor. Üç Yıldız’ın vazgeçilmez tatlarından olan badem ezmesi %75 badem, %25 pudra şekerinden oluşuyor.  Tamamen el ile yoğurulan badem ve Antep fıstık ezmesi özel kutularda satışa sunuluyor.

Beyaz Tatlı

Beyaz TatlıGözümüz tezgâhtaki reçel kaplarına kıyasla daha küçük bakır kaplara takılıyor. Bergamotlu beyaz tatlı yazan kapağı kaldırıyor ve meşhur Beyaz Tatlı ile tanışıyoruz. Kapağı açar açmaz bergamot ve vanilya kokularıyla sarhoş oluyoruz. Su, şeker, limon ve çeşitli aromalardan oluşan bu tatlı, çevire çevire yapıldığı için ‘çevirme’ olarak da anılıyor. İstanbul’un en eski tatlılarından biri olan Beyaz Tatlı, sıcak yaz günlerinde buz gibi suyun içine bir kaşıkla konulur, biraz suyu içerek biraz da kaşıkla yenilerek tüketilirmiş. Çok eskiden Boğaz’daki pastanelerde ‘denizaltı’ olarak satılan bu tatlı, Rumların evlerine her gelen misafire mutlaka ikram ettiği, Musevilerin dini bayramlarında yediği bir lezzet. Bir tatlı çeşidi bile içinde hoşgörüyü, birlik ve beraberliği olmayı barındırabiliyor. Bu dükkânda bugün bunu bir kez daha fark ediyoruz.

 

 

Tarihi bir şekerci

Tarihi dükkânın başka bir üretimi ise rengârenk akide şekerleri. Şekerler kavanozların içinde parlak ve renkli halleriyle sadece çocukları değil her yaştan insanı cezbedecek güzellikte. ŞekerlerTarçın, limon, kahve, gül, portakal, bergamot, karanfil ve çilekli şekerlerin içinden biz limon ekşili ve karanfilli olanı seçtik. Her ikisi de ağzımıza atar atmaz o müthiş aromalarıyla bizi mest etmeye yetti. Bu dükkânda alışverişin bir güzel tarafı da ürünlerin itinayla ambalaj edilmeleri. Çocukluğumuzun pastanelerindeki gelenek aynen devam ettiriliyor. Hele o renkli kâğıttan kurdeleler yok mu? Eve gelince paketleri açmaya kıyamadık. Bir diğer rengârenk çeşit ise üzeri toz şeker ile kaplanan meyve aromalı jöleler… Meyve aromalı şekerleri ve lokumları unutmak olur mu?

Dükkânda bir çanak içinde ikram edilen o muhteşem sakızlı lokumlar, tam olması gerektiği gibi. Diğer adıyla ‘pullu sakızlı’ lokum diye anılan bu lokum çeşidi turistlerin en çok rağbet ettiği ürünler arasında. Unutmamak gerekir ki, lokum bu toprakların en eski lezzetlerinden biri. Çikolatanın tarihi o kadar eski değil. Türk ismiyle anılan bir tatlı olma özelliğini taşıyan lokumun değerini en az turistler kadar bilip sahip çıkmak, kültürel vazifelerimizden biridir.

Feridun Bey’le konuştukça bir tarih kitabının sayfalarını aralıyor gibi hissediyoruz. Fotoğrafları ise tamamen hayal gücümüzden ibaret. O anlatıyor, biz hayal ediyoruz. Sohbet arasında dükkâna adres sormak, buğday satın almak için girenlere bile büyük özenle cevap veriyor; yardımcı oluyor. Böyle kıymetli yerlerin bilinmeyişine içten içe üzülüyoruz. O dükkâna girip buğday soran kişi ne büyük bir tarihle karşı karşıya olduğunun farkında mıydı acaba?

Eski Bayramlar

Feridun Bey

Üç Yıldız Şekerleme, genç Cumhuriyet’le birlikte büyümüş. O yıllara tanıklık etmiş. Söz o dönemdeki bayramlara geliyor. O yıllarda bayram öncesi dükkânın önünde kuyruk olduğunu anlatıyor Feridun Bey. Bayramda bile dükkânı açar, en itinalı kıyafetleriyle bayramlaşmaya gelen müşterilerini beklerlermiş. Günümüzde ise ne bayramlarda ne de diğer günlerde o yoğunluktan eser kalmadığını anlatıyor. Duyan, araştıran, okuyan ve bilerek gelen müşterilere çok kıymetli bir kaynak Feridun Bey. Anlatmaktan, paylaşmaktan ve ürünlerinden ikramda bulunmaktan büyük zevk aldığı belli. Hareketleri ve konuşması kadar kıyafeti de oldukça özenli. Tertemiz ve ütülü gömleği, boynunda atkısıyla 21 yaşından beri işinin başında. ‘Babama verdiğim sözü tuttum’ diyor gururla.

Kurulduğu günden bu yana aynı yerde hizmet veren Üç Yıldız Şekerlemenin başka şubesi yok. 1965 senesinde bir tadilat geçirmiş, onun dışında çivi çakılmamış. Zemininden kapısına, kavanozlarından helva tezgâhlarına ne varsa orijinal.

Roman Kahramanı Olmak

Zamana direnen bu güzel dükkânda, kendimizi roman kahramanı gibi hissediyoruz. Derken dükkâna Rum olduğunu konuştuğumuzda anladığımız bir kadın giriyor. Kiliseye törene gelmiş, eve dönüşte çocuklarına akide şekeri almak istemiş. Kapıdan Feridun Bey’e selam vererek, hal-hatır sorarak, neşeyle giriyor. Buradan alışveriş etmenin bir aile geleneği olduğunu söylüyor. Feridun Bey bizden müsaade isteyerek tezgâhın arkasına geçiyor, büyük kavanozların kapaklarını sakince açıp rengârenk akide şekerlerini özenle tartıyor, ambalajlıyor, müşterisine paketini uzatırken bir eliyle de şeker ikram ediyor. Müşteri afiyetle şekerini yiyor, paketini alıyor, ahşap köşeli, eski pirinç kelebek kanadı şeklindeki kapının kolunu açıyor ve Balık Pazarı’nın kalabalığında evine doğru yol alıyor.

Ve biz bir masalın başrolünde, bir masalın en heyecanlı yerindeymişiz gibi oturduğumuz yerden kalkıyoruz. Feridun Bey’in elini öpmek istiyoruz, izin vermiyor. Kucaklaşıyoruz..

Çok yaşayın Feridun Bey, çok yaşa Üç Yıldız…

Çok yaşayın Feridun Bey gibiler, nezaketi, ölçüyü ve çalışmayı sevenler…

Yazı ve Fotoğraflar: Gonca Sağlık

Üç Yıldız ve Roman Kahramanı yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/uc-yildiz-ve-roman-kahramani/feed/ 0
İstiklal Caddesi ve Dingo’nun Ahırı https://www.turrehberin.com/istiklal-caddesi-ve-dingonun-ahiri/ https://www.turrehberin.com/istiklal-caddesi-ve-dingonun-ahiri/?noamp=mobile#comments Mon, 07 Jan 2019 18:07:54 +0000 https://www.turrehberin.com/?p=12675 İstiklal Caddesi ve Dingo’nun Ahırı Yaşı 30 ve üzerinde olanlar İstiklal Caddesi ismini duyunca derin bir ah çekecektir.O eski günlerin detaylarını hatırlayanlar bugünkü halini görünce burkulur, İstiklal’den her geçişlerinde o günleri anarak söyleşir. İstiklal Caddesi İstanbul’un en bilinen, en kalabalık, en piyasa caddesi…Sağlı sollu akasya ağaçları, sürekli işleyen kırmızı tramvayı, büyük kitabevleri, her milletten kalabalığıyla …

İstiklal Caddesi ve Dingo’nun Ahırı yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
İstiklal Caddesi ve Dingo’nun Ahırı

Yaşı 30 ve üzerinde olanlar İstiklal Caddesi ismini duyunca derin bir ah çekecektir.O eski günlerin detaylarını hatırlayanlar bugünkü halini görünce burkulur, İstiklal’den her geçişlerinde o günleri anarak söyleşir.

İstiklal Caddesi İstanbul’un en bilinen, en kalabalık, en piyasa caddesi…Sağlı sollu akasya ağaçları, sürekli işleyen kırmızı tramvayı, büyük kitabevleri, her milletten kalabalığıyla gençlerin uğrak yeri..Caddede yürürken müzikevlerinden gelen sesler o senenin çok satacak kasetlerinin işaretiydi. İstiklal’de en çok yankılanan şarkılar kısa sürede en çok bilinen şarkı olur, dillere düşerdi. Her şeyden birazcık barındıran cadde müzik piyasasının da nabzını tutar gibiydi.. İstiklal’e gitmek bir ritüeldi. Taksim meydanda buluşulur, Atatürk heykelinin önünde poz verilir, hamburgercilerde iki ıslak hamburger götürülür, cadde boyu yürünür, huzur ve güven içinde keyifli saatler geçirilirdi. Peki bugün durum ne? İstanbul’da yaşayanlar ve İstiklal’i çok sevenler bugünkü durumunu iyi biliyor ve buna çok üzülüyor. Canım akasya ağaçları artık yok, o müzikevleri çoktan kapandı, güvenlik endişeleri ve hızla değişen kültür yapısı ve çevresiyle İstiklal Caddesi artık bambaşka bir dünya…

Eskisinden günümüzdekine

Bizim işimiz gezmek, görmek ve gördüğümüzü yazmak.. Biz işimize geri dönelim ve bu güzel caddenin tarihine bir göz atalım.

Bizans zamanında daha çok Latin toplulukları barındıran caddenin öne çıkması, bir dönem yaşanan veba salgınına denk geliyor. Salgından kaçmak isteyen Fransızların bu bölgeye yerleşmeleriyle cadde hem mimari, hem ticari,  hem de sosyal olarak gelişme dönemine giriyor. Yaygınlaşan Fransız etkisi nedeniyle “Grande Rue de Pera” adıyla anılmaya başlanan cadde, çok uluslu yapısının da etkisiyle 17. ve 18. yüzyıllarda iyice genişleyerek, 19. Yüzyılda tamamen kalabalıklaşarak en çok tercih edilen bölgelerden biri olmuş.

Tarihi kaynaklardan edinilen bilgilere göre, İstiklal Caddesi’ndeki ilk Müslüman yerleşimleri, İskender Paşa’nın Galata Mevlevihanesi’ni inşa ettirmesiyle (1491) başlamış. Arazisini 2. Bayezıd’ın   hediye ettiği Mevlevihane, bugün de her inanıştan insanın ziyaret ettiği bir cazibe merkezi konumunda. Mevlevihane inşaatıyla aynı dönemde, Asmalımescit Sokağı’na ismini veren mescit yapılmış. Ve böylece 15. Yüzyıldan itibaren Müslüman halk bu bölgeye akın etmeye başlamış.  Caddedeki altyapı çalışmalarının önemli bir kısmı Sultan Abdülaziz döneminde yapılmış. Zemine taş döşenmiş, elektrik şebekesi ve kanalizasyon sistemi kurulmuş. O dönemler için çok önemli olan bu çalışmalardan sonra caddedeki nüfus hızlı artış göstermiş. Nüfus artışının en doğal ihtiyaçlarından biri de hiç kuşkusuz ulaşım olduğu için, dünyanın en eski metrosu sayılan Tünel’in inşaatına başlanmış. Caddenin adı bu dönemlerde Cadde-i Kebir (Büyük Cadde) olarak kullanılıyormuş.

Cumhuriyet ve İstiklal

Cumhuriyet’in ilanından sonra cadde ‘İstiklal’ adını almış.

İstiklal Caddesi deyince ilk akla gelenlerden biri de hiç şüphesiz kırmızı tramvay olacaktır. Tramvayla ulaşım önce 1869-1966 seneleri arasında atlı olarak başlamış. Elektrikli tramvay hizmetine çok sonra geçilmiş. Bir dönem durdurulan tramvay seferleri 1990 senesinin sonunda Taksim-Tünel arasında çift hat olarak hizmete başlamış. Geçtiğimiz senelerde caddede yapılan yenilenme çalışmaları süresince tramvay seferlerine ara verilmişti. Kırmızı tramvay hem İstanbul, hem de İstiklal Caddesi için bir klasik. Caddede yürürken çın çın uyarı sesini duyarsınız, sonra kırmızı tramvayın nazlanarak geçişini izleyerek geçmişe ışınlanırsınız.. Beyoğlu’na takım elbiselerle, özenerek, en şık hallerinde gelen insanları görürsünüz..İşte İstanbul bu hatıralarla çok daha güzelleşir.

Dingo’nun ahırı mı burası

Tramvay deyince, atlı tramvaylı günlerden günümüze uzanan bir hikayeyi de aktarmak isteriz: Atlı tramvaylar Şişhane’deki yokuştan çıkarken çok zorlanırlarmış. Yorulan atlar, o dönemde tüm atların dinlendiği ve bakımlarının yapıldığı bir ahıra alınır; dinlenmiş yeni atlarla değiştirilirmiş. Ahırın sahibi   de Dingo isminde Ermeni asıllı biriymiş. Hikaye bu ya, Dingo sürekli içer, işinin başında durmaz, ahırla ilgilenmezmiş. Ahır çok bakımsız, gelen gideni de belli değilmiş. Yıllar geçmiş ve bugün de dilimize yerleşmiş olan ‘Dingo’nun ahırı mı burası’ sözü kullanılır olmuş. Kullandığımız birçok söz kalıbının geçmişi şehrin tarihinde gizli. Okumak, öğrenmek ve keşfetmek işte bu yüzden çok önemli.

İstiklal’de Atlas

Bu kadar tarih yeter diyerek, İstiklal’i gezmeye başlıyoruz. Taksim’de bulunan tarihi taksim kulübesinden başlıyor, sağlı sollu eşsiz güzellikteki yapıları izleyerek ilerliyoruz. Fransız etkisinin yoğun bir şekilde hissedildiği binalara baktıkça Paris’te bir sokakta olduğunuzu hissetmemeniz mümkün değil. İstiklal Caddesi dendi mi çok bilinen pasajlarını es geçmek olmaz. Bunlardan en bilinenlerinden biri hiç şüphesiz Atlas Pasajı. 1877 senesinde inşa edilen pasaj renkli yapısıyla, tiyatro ve sinema salonlarıyla ilgi çekiyor. Eski tarz sinema bileti gişelerini görmek insanda buruk bir mutluluk hissi uyandırıyor.

Çiçek Pasajı

Cadde üzerindeki tüm pasajlar bambaşka tarihlerde yaşanan bambaşka hikayelere ev sahipliği yapmış. Çiçek Pasajı, Aznavur Pasajı, Halep Pasajı, Hazzopulo Pasajı, El-Hamra Pasajı, Beyoğlu ve Terkos Pasajları bunlara sadece birer örnek. Terkos Pasajı, ucuz ve çeşitli giyim eşyası arayanların göz bebeği bir mekan. Pasajın adını görünce sağa dönün ve tezgahları karıştırmaya başlayın. Halep ve Aznavur pasajlarında da ağırlıklı olarak takı ve giyim eşyaları satılıyor. Çiçek Pasajı ise akşam oturmayı sevenlerin vazgeçilmezi olmuş. Gündüz saatlerinde içeri girip şöyle bir yürümenizi; yürürken de başınızı yukarı kaldırıp eşsiz mimari eserin seyrine dalmanızı öneririz. Çiçek Pasajının hemen yanında Anadolu yemekleri yapan bir mekan vardır. Oraya girip üst kata çıktığınızda karşınıza çıkan pencerelerden Çiçek Pasajı’nı kuşbakışı seyredebilirsiniz. Balık sevenler için Çiçek Pasajına alternatif olarak Nevizade ve Balık Pazarı’nı tavsiye edebiliriz.

Üçyıldız Şekerleme özlenen bir tat

Balık Pazarı demişken Üç Yıldız şekerlemeden bahsetmemek olmaz. Balık Pazarına girip biraz yürüyün, sola dönün. Kime sorsanız gösterir. İstanbul’da görüp görebileceğimiz en kibar ve kıymetli esnafın sahibi olduğu bu dükkan, daha kapıyı açar açmaz bizi içine alıyor. Sahipleri o yaşlarına rağmen işlerinin başında, hep güleryüzlü, hep kibar, hep müşteri kıymeti bilen davranışlar içinde. Pamuk şekerleri, orjinal büyük kavanozlarda sergilenen akide şekerleri, çikolatalar, ev yapımı helvalar ve daha niceleri. Bu dükkanı mutlaka bulun, sahipleriyle sohbet edin, alışveriş yapın. Hiç kaybolmamasını dilediğimiz bu değerlere sahip çıkmazsak yok olacaklarından korkuyoruz.

Üç Yıldız’dan aldığımız şekerleri cebimize dolduruyor ve yine bir klasik olan Mandabatmaz’a gidiyoruz. Olivia Çıkmazı’ndaki bu küçük mekan 1967’den beri müdavimlerini ağırlıyor. Kapısındaki birkaç küçük masa ve içerdeki minicik alanı günün her saati dolu. Sadece Türk Kahvesi ve çay hizmeti sunan mekanı bilenler bilir. Kahvesi öyle yoğundur ki, manda bile batmaz. Bu sıcak ve kendine has mekandan sonra caddedeki keşfimize devam ediyoruz.

Fransız Ekolü ve Galatasaray Lisesi

Caddenin mimari olarak muhteşem örnekler gizlediğini söylemiştik. Özellikle mimarlık fakültesi öğrencileri için eşsiz kaynaklar bulmak mümkün. Hollanda ve Rusya konsolosluk binaları görülmeye değer. Caddenin göz bebeği Mısır apartmanı ise 1910’da yapılmış. Neo-Klasik tarzın en önemli örneklerinden biri olan El-Hamra Han ise, bir dönemin en şık ve seçkin sinemasına ev sahipliği yapmış. 9 ayrı mahalleyi kapsayan cadde 1400 metre uzunluğunda ve tam ortası da Galatasaray Lisesi’nin olduğu bölge.  Tanzimat Döneminde eğitim alanında gerçekleştirilen faaliyetler sonucunda 1868’de kurulan Lise, bugün caddenin o bölümüne Galatasaray ismini verecek kadar önemli. Okulun büyük bahçe kapısının önünde duruyor ve çevreyi inceliyoruz. Burada çok eski zamanlarda Kapıkulu Askerlerinin ve Yeniçerilerin yetiştirildiği Acemi Oğlanlar Kışlası (bir çeşit askeri lise) bulunuyormuş. O dönem tüm dünyada bir Fransız etkisi hüküm sürdüğünden, bu okulda da Fransızca eğitim verilmeye başlanmış. Galatasaray Lisesi o günlerden bugünlere çok önemli isimlerin yetiştiği değerli bir eğitim kurumu olarak varlığını sürdürmüş.

Lisenin hemen yanında Galatasaray Meydanı’nda, Şadi Çalık’a ait bir heykel göze çarpıyor. 1973’de Cumhuriyet’in 50. Yılında yapılan eser, çelik borularla dinamizmi temsil eder. Lisesinin hemen karşısında ise Galatasaray Postanesi yer alıyor. 1875 yılında Ermeni Mimar Theodor Sıvacıyan tarafından inşa edilen yapı, bir dönem  İngiliz ve Alman Telgraf Şirketleri tarafından kullanılmış. Dış cephesi mermerden yapılan bina 1907 senesinde Postane Telgraf Nezareti tarafından satın alınmış. İstanbul Radyosu , BBC ve Alman radyoları da buradan yayın yapmışlar. Galatasaray Postanesi, 1977 yılında tamamen yanmış. Daha sonra onarılan bina, 1998 yılında müzeye dönüştürülmüş.

Ve kiliseleri

Buraya kadar gelmişken, Saint Antuan ve Aya Triada Beyoğlu Rum Ortodoks kiliselerini de görmenizi tavsiye ederiz. Görkemli mimari yapılarıyla oldukça önemli bu eserler, semtin vazgeçilmez duraklarından biri olmuş.

Bir dönem neredeyse dört bir yanı kitabevi olan İstiklal Caddesi, eski dokusunu hızla kaybetse de ilgi çeken yerler hala var. Galatasaray Meydanındaki Yapı Kredi Kültür yayınları uzun dönem devam eden yenilenme sürecinden sonra kitapseverlere yepyeni yüzü ve büyük alanıyla merhaba dedi. Caddenin keyifle vakit geçirebileceğiniz iki kitapçısı daha var.  Alman Kitabevi ve Kırmızı Kedi Kitapçısı. Uğrak yerlerimiz olan bu iki mekanı da tavsiye listemize ekleyelim.

 

Nasıl gidilir:

Yenikapı-Levent istikametinden gelen metro hattını kullanarak Taksim’e gelirseniz İstiklal Caddesine kolayca ulaşabilirsiniz. Anadolu yakasından gelecekler de şehir hatları vapurunu veya motorları kullanarak gelip, Gümüşsuyu üzerinden Taksim meydanına ulaşabilirler. Üsküdar veya Kadıköy’den deniz yoluyla gelecekseniz, Deniz Müzesi’nin karşısından Taksim dolmuşlarına da binebilirsiniz.

Yazı ve Fotoğraflar : Gonca SAĞLIK

İstiklal Caddesi ve Dingo’nun Ahırı yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/istiklal-caddesi-ve-dingonun-ahiri/feed/ 1
Cihangir : Sanatçıların Mekanı https://www.turrehberin.com/cihangir-sanatcilarin-mekani/ https://www.turrehberin.com/cihangir-sanatcilarin-mekani/?noamp=mobile#respond Thu, 22 Mar 2018 21:05:34 +0000 http://www.turrehberin.com/?p=9476 Cihangir : Sanatçıların Mekanı Cihangir uzun bir süre eski önemini yansıtmadan varlığını sürdüren bir semt. Belli bir yaşta olup İstanbul’da yaşayan veya bir şekilde buraya yolu düşen herkesin gençlik dönemlerinin tartışmasız durağıdır İstiklal Caddesi. Günümüzde o dokusu ve kokusunun hızla yok olduğu bu güzel cadde, çalan müzikleri, kitapçıları ve sosyal hayatıyla bir döneme damga vurmuştu. …

Cihangir : Sanatçıların Mekanı yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Cihangir : Sanatçıların Mekanı

Cihangir uzun bir süre eski önemini yansıtmadan varlığını sürdüren bir semt. Belli bir yaşta olup İstanbul’da yaşayan veya bir şekilde buraya yolu düşen herkesin gençlik dönemlerinin tartışmasız durağıdır İstiklal Caddesi. Günümüzde o dokusu ve kokusunun hızla yok olduğu bu güzel cadde, çalan müzikleri, kitapçıları ve sosyal hayatıyla bir döneme damga vurmuştu. Öyle popülerdi ki aklımıza ara sokaklarına, aşağı sahile doğru inmek gelmezdi bile. Son yıllarda ise caddenin arka tarafları da oldukça popüler. Cihangir gezimize Taksim meydanından başlıyor, İstiklal Caddesi’nden sola kıvrılarak Sıraselviler caddesine doğru yöneliyoruz.

Sıra Selviler

Caddeye girer girmez muhteşem yapılarla karşılaşıyoruz. Hemen sağda bir kilise, az ileride solda Romanya Konsolosluğunun özenli mimariyle bezeli yapısı. Fotoğraf çeke çeke ilerleyip Safiye Ayla apartmanına geliyoruz. Türk Musikisi’nin unutulmaz sesi Safiye Ayla Targan’ın (1907-1998) yaşadığı bu apartmanı o eşsiz nağmeler eşliğinde seyrediyoruz.

Safiye Ayla

Yola devam ediyoruz. Vakit sabahın erken saatleri. (Gezi sever dostlara bir tavsiye: Eğer vaktiniz varsa İstanbul’u keşfetmek için en uygun zamanlar hafta içleri sabah saatleri. Kalabalıkları geride bırakarak sokak sokak şehri koklayabilmek gibisi yok.) Yol bizi tarihi Savoy Pastanesine çıkarıyor. 1950’den beri hizmet veren pastahanenin çilekli milföyünü denemeden geçmeyin diyerek soluğu Firuzağa camiinde alıyoruz. Burası aslında bir mescit. Firuzağa tarafından 1491 senesinde yaptırılan camii, 11 Mart 1823’de çıkan büyük yangında zarar görmüş. 2. Mahmut tarafından yenilenen camii günümüze dek ulaşmış. Camiinin altında dükkanlar ve yeme-içme yerleri var. Biz de çayımızı çok bilinen ve günün her saati kalabalık olan kahvede içiyoruz. Burada Yeşilçam’ın emektarlarına veya popüler simalara rastlamanız mümkün. Hemen karşısında duran seyyar simitçiden simit alıp mahalleyi seyrediyoruz. Cihangir bir dönemin gerçekten en revaçta muhiti idi. Kiralar almış başını gidiyordu. Fakat hemen alt tarafında bulunan Karaköy’ün hızlı yükselişiyle birlikte bu etkisi günümüzde azalmış gibi görünüyor.

Cihangir'den boğaz nanzarası

Çay-simit faslından sonra sokak aralarından ilerleyerek üstat Orhan Kemal Müzesi’ne ulaşıyoruz. Küçük de olsa usta yazarı tanıyıp hatırlamak için önemli bir durak burası. Semtteki bir diğer müze de Orhan Pamuk’un aynı adlı eserinden esinlenerek kurulan Masumiyet Müzesi.

Şehzade Cihangir’den Semt Cihangir’e

Semtin tarihine kısaca göz atmak gerekirse: Kanuni Sultan Süleyman, Hürrem Sultan’dan olma oğlu Şehzade Cihangir erken yaşta vefat edince, şehrin en görülen bölgesine bir cami inşa ettiriyor ve oğlunun adını veriyor. Zamanla bu caminin etrafı yerleşim alanı haline gelerek Cihangir adını almış. 20. Yüzyıl itibariyle bölgeye gayri-müslim nüfus da yerleşiyor; Cumhuriyetin ilanıyla birlikte semt hızlı gelişme gösteriyor.

Semt, yokuşları ve merdivenleriyle meşhur. Neredeyse her sokağa, her apartmana merdiven çıkılarak ulaşılıyor. Bölge tarih sürecinde çok fazla büyük yangın geçirmiş. Sokakları çok dar olduğu ve ulaşım zor olduğu için tulumbacılık oldukça önemli bir meslek haline gelmiş. Evliya Çelebi de İstanbul’un Tarihi adlı kitabında semtin merdivenli yokuşlarından bahsetmiş.

Cihangir ile ilgili bir not: Semt, İngiliz Guardian gazetesi tarafından dünyanın yaşanacak en iyi 5 yeri sıralamasında dördüncü sırada yerini almış.

Münir Özkul ve Adile Naşit’in Neşeli Günler filmini hatırlamayanınız var mı? En iyi turşu limonlu mu sirkeli mi olur tartışmaları hafızamızda yerini koruyor. Cihangir Asri Turşucuİşte bu güzel filme ev sahipliği yapan meşhur Cihangir Asri Turşucusu da semtin simgelerinden biri. Mekan, İstanbul’un en iyi 10 turşucusu arasında yerini alıyor. Turşucudan çıkınca sola dönün, 100 metre ilerde ilk sağda Adile Naşit Çıkmazını göreceksiniz. Büyük ustanın önünde saygıyla eğiliyor ve Cihangir’in en iyi fotoğraf noktalarından biri olan çıkmazda bol bol fotoğraf çekiyoruz.Cihangir eski evler

Sırada Cihangir Camii var, görmek için gidiyoruz. Fakat yapı büyük bir tadilata girmiş. Biz de rotamızı manzaraya açılan yokuşa ve merdivenlere yönlendiriyoruz. Hava güneşli, karşımızda tarihi yarımada ve Boğaz. Muhteşem. Öğrendiğimize göre buralar gün kararmaya başladığı andan itibaren pek de tekin olmuyormuş. Aman dikkat diyoruz.

İBB bu muhteşem manzaraya nazır harika bir tesis işletiyor. Biz tamamen tesadüfen bulduk. Çevresinde inşaat hızla devam etse de, mekan temiz, farklı ve en önemlisi çok çok ucuz. İstanbul’un tartışmasız en iyi manzaralarından birine bakarak bu kadar ucuza karnımızı doyurduğumuza inanamıyoruz.

Cihangir, güneşli bir İstanbul sabahında şehrin dokusunu sonuna kadar hissedebileceğiniz sakin bir semt. (Bu sakinliğin geceleri yerini eğlenceye ve kalabalığa bıraktığı söyleniyor.) Siz de açın haritanızı ve keşfe başlayın.

Cihangir – Nasıl gidilir:

Cihangir Taksim’e olan yakınlığıyla ulaşım konusunda çok rahat. Taksim’e metroyla gelip, Sıraselviler Caddesi’ni takip ederek semte ulaşabilirsiniz.

Gonca Sağlık

Cihangir : Sanatçıların Mekanı yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/cihangir-sanatcilarin-mekani/feed/ 0