KayseriTürkiyeÜlke/Şehir Rehberi

Kayseri Gezi Rehberi

Kayseri : Selçuklu Diyarı

Anadolu’da gezilmedik şehir kalmasın diye yola çıktık, bu seferki durağımız Kayseri. Eski adıyla Kaisareia veya Latince ismi ile Caesarea olan bu şehirde Türkler, Rumlar ve Ermeniler yıllarca kardeşçe yaşamışlar. Özellikle Talas ilçesi bu güzel birlikteliğin izlerinin görülebileceği bir yer. Talas şehir merkezine 8 km. mesafede yer alıyor. Mutlaka gidip Ermeni ustaların elinden çıkmış, Ali Dağı’nın eteklerinde arz-ı endam eden taş evleri görün. Böyle bir güzelliği daha önce neden görmediğinizi sorgulayacağınıza eminiz.

Kayseri Caddeleri

Tarihi şehir güzelliği ile bizi şok etti…

Kayseri, beklentilerimizin çok üzerinde güzellikte bir şehir. Geniş yolları ve kaldırımları, şehir içi ulaşımın kolaylığı, düzenli ve temiz sokaklarıyla bizleri şaşırttı. Bu düzenin tüm şehirler için örnek teşkil etmesini gönülden diliyoruz. Bilinen en eski yerleşim yerlerinden biri olan Kayseri’nin tarihi 6 bin yıl öncesine dayanıyor. Anadolu’nun en önemli kavşak noktalarından biri olan şehir, adeta bir müze kent durumunda. Helenistik dönemde Kapadokya’ya başkentlik yapmış. O zamanki adı ise Mazaka imiş. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Kayseri için şöyle demiş: “Kayseri’nin pastırması ve sucuğu padişahlara hediye gider. Erciyes Dağı eteğinde bulunduğu için havası soğukçadır. Bütün halkı zinde ve yiğittir. Şehrin zarifleri Farsça ve Arapça konuşur. Ama halkın dili Etrak (Türkçe) dilidir. Genellikle halk Ermeni dilini konuşur. Ama Kürt ve Rum lisanını konuşmazlar.” Çelebi’nin de söylediği gibi Kayseri’nin halkı sıcak, havası biraz soğuk. Sokakta gezerken her an bir esintiye hazırlıklı olun. Diri ve çivi gibi bir dağ havası sizleri bekliyor.

Kayseri’nin Cumhuriyet Meydanı

Cumhuriyet Meydanı

Kayseri, tarihi öneminin neticesi olarak önemli eserlere ev sahipliği yapıyor. Bu eserler çok güzel korunmuş. Biz, ziyaretimizde şehir merkezinde bir otel tercih ettik. Böylece gezimiz sırasında araç kullanmadan çok fazla yeri görme fırsatımız oldu. Şehrin merkezi konumundaki Cumhuriyet Meydanı, saat kulesi ve muhteşem Atatürk heykeliyle bir Anadolu şehrinin ne sürprizlere gebe olabileceğini kanıtlar nitelikte. Meydan oldukça geniş, bir tarafta devlet daireleri, diğer yanda tarihi eserler var. Şehrin hemen ortasından tramvay hattı geçiyor. İstediğiniz yere tramvayla ulaşabilmeniz mümkün. Sık sık geçen tramvay ve otobüslerle Talas’a kadar gidebilirsiniz.

Tarihi Devlet Binaları

Cumhuriyet Meydanı’ndan şehri seyrediyoruz. Hemen karşımızda başı dumanlı, zirvesi karlı Erciyes’i görüyoruz. Nasıl ki İstanbul’da Boğaziçi semtlerinde gezerken bir anda Boğaz’ı görür mest olursunuz, Kayseri’de de sokak aralarından geçerken Erciyes size işte böyle göz kırpıyor. Şehirde eski ve yeni iç içe geçmiş durumda. Her adımda antik bir kalıntı, bir kümbet veya han görüyor, mest oluyoruz.

Kayseri Kalesi

Şehri baştan başa saran Kayseri Kalesi yol boyunca bize eşlik ediyor. 3.yy’da Roma devrinde yapılan ve 6.yy’da Bizans devrinde daraltılan Kayseri Kalesi ve Surlar; Selçuklu Sultanı I.Alaeddin Keykubat zamanında bugünkü şekliyle yeniden yapılmış. Karamanoğulları ve Osmanoğulları zamanında iki defa tamir görmüş. Kayseri şehir merkezini koruyan kale, günümüze kadar gelen eski varlığı ve zaman içinde yapılan ekleriyle tipik bir orta çağ kalesi durumunda. Şehir merkezinde gezerken kale duvarlarına yaslanıyor, o eski günleri hayal ediyoruz.

Kale’nin merkez bölümünün hemen karşısında ise meşhur Kazancılar Çarşısı var. Çarşının olduğu yerde daha önce, Şeyh İbrahim Tennuri’nin soyundan Hacı Muslihiddin adıyla bilinen Bezirci Hacı Mustafa bin Hacı Ahmed tarafından 16. yüzyılın ortalarında yapılmış bir cami ve çeşme varmış. Bu cami ve çeşme, büyük depremlerin birinde onarılamayacak biçimde yıkılmış. Daha sonra bu alana 1935 yılında Kazancılar çarşısı yapılmış.

Kazancılar Çarşısı

Çarşı cıvıl cıvıl ve ne ararsanız var. Baharat, kuruyemiş, kahve, mücevher, şarküteri, sucuk, salam, meyve, oyuncakçı da dâhil her istediğinize ulaşabileceğiniz çarşının yıldızları elbette kuyumcu dükkânları. Pırıl pırıl altınlar vitrinleri süslüyor. Biz alışverişimizin çoğunu bu çarşıda yaptık. Her gittiğimiz şehrin en eskisini bulmayı çok sevdiğimizi biliyorsunuz. Kayseri’de de bu kural bozulmadı.

Kazancılar çarşısına gelmeden yol üzerinde bir dükkânda kutularda tahinleri gördük, hemen arkasından eski şekerleme kutularıyla dolu vitrini. Dükkâna girdiğimizde ise doğru yerde olduğumuzu anlamıştık. Topuzlar Şekerleme 1928’den beri aynı yerde hizmet veriyor. Renk renk şekerlemeler, çikolatalar ve özellikle tahin helvası denemeye değer.

Pastırmalar ve sucuklar her yerde

Bir diğer tarihi dükkân ise Tarihi Göncüler Pastırmacısı. Dükkân Gökdelen diye tabir edilen yerde. Gökdelen dediğimize bakmayın, uzun iki apartmanın alt katı. Bu binalar Kayseri’nin en eski büyük binaları olduğu için bu isimle anılırlarmış. Kayseri’de elbette her taraf sucuk ve pastırma satan dükkân dolu. Fakat biz temizliği, güler yüzü, ilgileri ve tarihi geçmişleri sebebiyle Göncüler’i tercih ettik. Sucuk, pastırma, mantı ve kesme makarnaları meşhur. Üstelik kargo hizmetleri de var, daha ne olsun.

Kayseri Kapalı Çarşısı

Alışveriş işini de hallettikten sonra rotamızı Kapalı çarşı’ya çeviriyoruz. Tarihi Kapalı Çarşı 1497’de Kayseri sancak beyi Mustafa Paşa’nın kapalı çarşı ve bedesten yaptırma kararı üzerine inşa edilmiş. İlk inşa edildiği dönemde 15 bölümden oluşan, ancak 1700’lü yıllarda meydana gelen büyük yangından sonra günümüze ancak 3 bölümü ulaşan çarşı yaklaşık 600 esnafıyla Kayseri ticaretinin merkezi konumunda. Bu çarşı, İstanbul’daki Kapalı çarşı’dan sonra 2. Büyük kapalı çarşı olma özelliğini taşıyor.

Tarihi Kayseri Evleri

Çarşı’dan çıkıp Kazancılar’a doğru giden yoldan 15-20 dakika yürüyerek Tarihi Kayseri Evleri mahallesine ulaşıyoruz. Burası 88 dönüm arazi üzerinde ve Setönü olarak da anılıyor. Tarihi evlerin, eski yaşam tarzının ve esnafın yaşatılması amacıyla Belediye tarafından kurulan bu alanda görülmeye değer evler var. Ermeni mimarisi burada da bizi etkisi altına alıyor. Fakat bu mahallede eksik olan bir şeyler var. Henüz tam oturmamış ve tarihi doku ziyaretçilere çok aktarılamamış. Bizce üzerinde biraz daha çalışılmalı ve tanıtımı yapılmalı.

Seyyid Burhaneddin Tırmizi Türbesi ve Arkeloloji Müzesi

Arkeoloji Müzesi Bahçesi

Bir şehri tanımanın en iyi yolu o şehri adım adım yürümektir diyoruz ve Arkeoloji Müzesine doğru ilerliyoruz. Müze taşınma dolayısıyla kapalıydı. O nedenle sadece bahçedeki eserleri görebildik. Hemen karşısında ise Mevlana Celaleddin Rumi’nin hocası Seyyid Burhaneddin Muhakkık-ı Tırmizi Türbesi (1165-1244) yer alıyor.  Ömrünün son yıllarını Kayseri’de geçiren Seyyid Burhaneddin hazretlerinin türbesi bugün Kayseri’de en çok ziyaret edilen türbelerin başında yer alıyor. Çok geniş bir bahçesi var, tarihi mezarlar ve mezar taşları da bu bölgenin geçmişinin ne kadar eskiye dayandığının bir işareti niteliğinde.

Seyyid Burhaneddin Tırmızi Türbesi

Kümbetler Şehri

Yolun karşısına geçip yürümeye devam ediyoruz. Her adımda karşımıza bir kümbet çıkıyor. Kümbet, Anadolu Selçukluları zamanında yapılan, kendine özgü yapısı olan anıtmezarlardır. Genellikle büyük devlet ve din adamları için yapılırmış. Kayseri’de şehrin dört bir yanında Selçuklu izlerine rastlamak mümkün. Emir Han Camii ve kümbeti de bu eserlere en güzel örneklerden biri.

Emirhan Kümbeti

Şehir surlarının dışında kalanların konaklaması için 13. yüzyılda han olarak inşa edilen yapı, şehrin surların dışına taşması ile camiye dönüştürülmüş. Yapı güneybatıdan şehir surlarına yaslanan, derinliğine dikdörtgen planlı, beş sahanlı avlusuz bir han. 1188 yılına tarihlenen kümbetin içinde Emir Han’dan başka, iki yakınının daha mezarı yer alıyor. Han’ı gezdikten sonra yola devam ediyoruz. Yol üzerinde devlet dairelerine ve Kültür Bakanlığı’na dair şahane yapılar görüyoruz. İzlemeye ve fotoğraf çekmeye doyamıyor, bu güzelliklerin korunması için temennide bulunuyoruz.

Kayseri ve Milli Mücadele

Milli Mücadele Müzesi

Yol bizi Milli Mücadele Müzesi’ne getiriyor. Oldukça etkileyici bir bina olan Lise bahçesine giriyoruz. Müze’nin hemen yan tarafında ise Kayseri Lisesi var. 1863 yılında kurulan Kayseri Lisesi, eğitim alanında çok önemli çalışmaların yapıldığı, çok değerli kişilerin yetiştirildiği bir kurum olarak adını tarihe yazdırmış.

Aslen bir Rum köyü olan Talas (eski adıyla Mutalaski) Türkiye’de kurulan en eski Amerikan okullarından biri olan Talas Amerikan Koleji’ne ev sahipliği yapmış. Rumlar ve Ermeniler için açılan bu kolej, yerel nüfusun yapı değiştirmesiyle karma eğitime geçmiş. Bu önemli iki okul yıllar içinde birbiriyle yarışır hale gelmiş.

Meclis Kürsüsü

Kayseri Lisesi sadece eğitim alanında değil, Milli Mücadele’deki önemli yeriyle de dikkat çekiyor. Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara’nın işgal edilme riski olduğu için Millet Meclisi bir süreliğine Kayseri’ye taşınmış. Bu sebeple Kayseri ikinci başşehir unvanını dalmış. Şimdi müze olan bina o dönemde Meclis olarak kullanılmış. Kürsü getirilmiş, özel çalışmalar yapılmış. Hatta o dönem gazeteler bile Kayseri’de basılmış. O matbaa ve döneme ait gazeteler müzede sergileniyor.

Müze içinde sergilenen matbaa

Mezun veremeyen bir başka lise

 

Kayseri Lisesi’nin 62 öğrencisi Sakarya Meydan Muharebesi’ne gönüllü olarak katılmış. Savaşta hepsi şehit düştüğünden, 1920-1921 eğitim-öğretim yılında Kayseri Lisesi mezun verememiş. Bu hüzünlü hikâyenin anısına okulun bahçesinde bir anıt dikilmiş. Tüm şehitlerimizi rahmet ve saygıyla anıyoruz.

 

Atatürk Evi

Atatürk Evi

Bu duygularla doluyken Atatürk Evi’ne geliyoruz. İmamzade Reşit Ağa’nın inşa ettirdiği bu 19. yüzyıl yapısında, 19-21 Aralık 1919 tarihleri arasında Heyet-i Temsiliye Reisi olarak şehre gelen Mustafa Kemal misafir edilmiş. Bugün ayakta kalabilen klasik Kayseri evlerinin birkaç örneğinden biri olan konağın dışı kesme taşlarla kaplı, ahşap malzemeden inşa edilmiş. Ağaçtan motiflerle süslü olan çatı uçları ve cumbanın alt saçakları dikkat çekiyor. Yapı, 1978 yılında Kültür Bakanlığınca kamulaştırılmış, 1983’te Atatürk Evi olarak hizmete girmiş, 10 Aralık 1998’de ise binanın ikinci katı Atatürk Müzesi haline getirilmiş.

Atatürk Evi’nin müzeye dönüştürülen bölümünde, Atatürk’ün kentte çekilmiş fotoğrafları ve Kayseri’de yayınladığı beyannameyi içeren 41 adet eser sergileniyor. Ücretsiz gezebileceğiniz müzede yöresel konağın dantel perdeleri, iç dolapları ve şark bölümlerini görmek de mümkün.

Cıncıklı Camii

Cıncıklı Camii

Müzeden çıkar çıkmaz Cıncıklı Camii’ni görüyoruz. Camii, Çiğlizade Hacı Ahmet Ağa tarafından 1664-1665 tarihlerinde inşa edilmiş. Kare planlı olarak kesme taştan inşa edilen caminin, kule minaresinde diğer minarelerden farklı olarak silindirik bir merdiven sistemi uygulanmış.

Kayseri Kalesi’nin Sivas kapısından geçerek çarşıyı gezmeye devam ediyoruz. Hedefimiz Hunat Hatun Camii ve Külliyesi. Şehir içinde gezerken çok düzenli ve temiz alt geçitler gördük. Yürüyen merdivenlerle halkın işi kolaylaştırılmış.

Hunat Hatun Külliyesi

Hunat Hatun Külliyesi

Eminönü’nde pis kokudan geçmekte zorlandığımız alt geçitleri düşününce içimiz burkuluyor. Alt geçitten geçiyoruz, merdivenden çıkınca karşımızda tüm haşmetiyle Hunat Hatun Külliyesi’ni görüyoruz. Şehrin orta yerinde muhteşem işçilikte bir kapının önüne geliyoruz. Burası, Alaeddin Keykubad’ın karısı, II. Keyhüsrev’in annesi  Mahperi Hatun tarafından 1237-1246 yılları arasında yaptırılmış. Medrese, türbe ve hamamdan oluşan bu külliye, gerek genel görünüşü, gerekse yapılış şekliyle Anadolu’da bulunan Selçuklu eserlerinin en güzel ve en önemli örneklerinden biri. Burada Hunat kelimesine de değinmek istiyoruz. Alaaddin Keykubat’ın eşi Mahperi Hatun’un Müslüman olmadan önceki adı da Huant imiş. Bu isim zamanla Türkçeleşmiş ve Hunat olmuş. Kayseri’de bir mahalle bu isimle anılıyor. Hunat Çarşısı, Hunat bakkalı, Hunat durağı vs.

Hunat Hatun Camii

Oturum alanı 2.203 metrekare olan yapı görülmeye değer.  Caminin batı cephesindeki ana giriş kapısı şaheser bir arabesk süsle donatılmış. İlk görüşte üzerimizde oluşturduğu etki devam ediyor, kapıdan giriyoruz. İçerisi de aynı özenle yapılmış. Uzaklardan bir ney sesi geliyor ki mest olmamak elde değil. İçeride ebru atölyeleri, ney üstatlarının yer aldığı mekânlar ve sahaflar var. Atmosfer büyüleyici. Fakat ortamı bozan en önemli unsur her zamanki gibi ‘insan’. Sosyal medyaya koyacağı tek bir fotoğraf için oradan oraya koşturup, peşindekileri de koşturup şekil şekil poz verenlere rağmen bu muhteşem yapının lezzetine varmaya çalışıyoruz. Keşke bu güzellikleri önce gözümüze, sonra ruhumuza kaydetmekle yetinebilsek…İnsanoğlu başkaları için yaşamayı bırakıp özünün kıymetini bildiğinde, dünya çok daha güzel bir yer olacak eminiz.

Sahabiye Medresesi

Sahabiye Medresesi

Yönümüzü tekrar Cumhuriyet Meydanı’na çeviriyoruz. Hedefimiz Sahabiye Medresesi. Kapı oyma işçiliğiyle ünlü olan bu yapı, Selçuklu sultanı 3. Keyhüsrev Dönemi’nde Selçuklu vezir Hüseyin oğlu Sahip ata Fahreddin Ali tarafından 1267 senesinde yaptırılmış. Bir büyük ve iki küçük dershane (eyvan) ve küçük odalardan oluşan yapı klasik medrese tarzının güzel örneklerinden sadece biri. İşlemeli kapının etkisinde kalarak avluya giriyoruz. Mekân şu anda test ve sınavlara hazırlık kitaplarının satıldığı bir yer olarak kullanılıyor. Ortada masalar var, çay ocağından içeceğinizi alıp oturabiliyorsunuz.

Medrese Kapısı Taş Oyması

 

Kayseri’de tüm medrese yapılarında bu çay ocakları aynı sistemle hizmet veriyor. Serin avluda bir süre mola verdikten sonra yakın mesafede yer alan Gevser Nesibe Hatun Darüşşifası’na doğru ilerliyoruz. Şehrin çok güzel bir yanı parkların ve yeşil alanların fazla olması. Üstelik hepsi tertemiz ve bakımlı. Aslen Kayserili olan Mimar Sinan’ın bir heykelinin olduğu parkın içinden ilerleyerek şifahaneye ulaşıyoruz.

Gevser Nesibe Hatun Şifahanesi

Rivayete göre Gevser Nesibe Hatun’un gönül verdiği saray baş sipahisi ile evlenmesine ağabeyi I. Gıyâseddin Keyhüsrev karşı çıkar. Baş sipahi, hükümdar tarafından cepheye gönderilir ve şehit düşer. Bu duruma çok üzülen Gevher Nesibe Sultan kederinden yatağa düşer, vereme yakalanır. Tüm çabalara rağmen durumunda iyileşme olmaz. Durumu öğrenen ve kız kardeşini ölüm döşeğinde ziyaret ederek özür dileyen I. Gıyâseddin Keyhüsrev, ondan son isteğinin ne olduğunu sorar. O da ağabeyine, kendisi gibi devasız hastalığa yakalananlar için bir şifahane yaptırmasını vasiyet eder.

Gıyâseddin Keyhüsrev, bu vasiyet üzerine 1204’te dârüşşifa ve tıp medresesinden oluşan birbirine bitişik külliyenin inşaatını başlatır. Yapı, 1206’da tamamlanır. Çifte Medrese olarak da anılan yapı aynı zamanda Selçuklu Müzesi olarak düzenlenmiş. Kent tarihinden yola çıkarak Anadolu orta çağına ve Selçuklu Uygarlığına odaklanan müze tematik bir yaklaşımla planlanmış. Bir kısmında Selçuklu Medeniyeti ile ilgili uygarlığı ön plana çıkarılan müzenin, diğer kısmı ise şifahiye özelliğini ön plana taşımakta.  Selçuklu Uygarlığı ile ilgili olan kısımda; ‘Selçuklu Kenti’, ‘mimarisi’, ‘sanatı’, ‘bilimi’, ‘giysisi’ gibi unsurlar ile ‘Kayseri’de Selçuklular’, ‘Anadolu’da Selçuklular’ gibi kısımlar yer almakta. Şifahiye ile ilgili kısımda ise; ‘hastalıklar’, ‘tedavi yöntemleri ve aletleri’, ‘bilginler’, ‘ecza’, ‘su ve sağlık’, ‘müzik ile tedavi’, ‘renk ile tedavi’ gibi kısımlar bulunmakta.

Selçuklu Yıldızı

Zeynel Abidin Türbesi

Bu güzel yapıdan çıkıyor, Hunat Mahallesinde yer alan Zeynel Abidin Türbesi’ne doğru ilerliyoruz. Kayseri’de İmam Sultan adı ile anılan Zeynel Abidin, 1414 yılında Kayseri’de vefat etmiş ve mezarı üzerine bugünkü yerde mütevazı bir türbe yapılmış. II. Abdülhamit zamanında, 1886 yılında ise Zeynel Abidin’in mezarının bulunduğu yere mevcut türbe inşa ettirilmiş. Kare planlı bir yapı olan türbenin üzeri kubbe ile örtülmüş.

Zeynel Abidin Türbesi

İbrahim Tennuri Türbesi

Şehirdeki bir önemli türbe de Cumhuriyet Mahallesi’ndeki Şeyh Cami olarak bilinen caminin bitişiğinde yer alan Şeyh İbrahim Tennuri Türbesi’dir. Ünlü gezgin Evliya Çelebi, Kayseri hakkında bilgi verirken, bu şehirde bulunan büyük evliya kabirleri arasında Şeyh Hazreti İbrahim Tennuri’yi de saymaktadır. Türbe, klasik Selçuklu devri kümbetlerinin son örneklerinden. İbrahim Tennuri, Fatih Sultan Mehmet ile birlikte Akşemseddin’in mürididir. Türbe 2. Bayezid tarafından 1484 senesinde yaptırılmış.

Şehrin güzellikleri bitmiyor

Bu güzel eserlerin etkisi altında yürürken büyük binaların arasında muhteşem bir yapı gözümüze ilişiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığına ait bu yapı Kayseri’nin tanınmış simalarından A. Necmettin Feyzioğlu adıyla bir Halk Kütüphanesi olarak kullanılıyor. Eski Kayseri mimarisiyle yapılmış konak tarzı bu yapı şehrin ortasındaki güzelliklerden sadece biri.

Yapımı sırasında Mimar Sinan’ın 97 yaşında olduğu Kurşunlu Camii, şehrin görülmesi gereken eserleri arasında yer alıyor. 16. Yüzyıl’da yaptırılan, tek minareli ve revaklı yapının asıl ismi Hacı Ahmed Paşa Camii olmasına rağmen kurşun kaplama kubbesinden dolayı halk arasında ismi Kurşunlu Cami olarak kalmış.

Yorulduysanız Kıvılcım cafe olarak bilinen Avgunlu Medresesi ve Türbesi’ne uğrayıp bir kahve molası verebilirsiniz. 13. Yüzyıla ait bu Selçuklu yapısı uzun süre atıl durumda kaldıktan sonra yenilenerek bir kitap-kahve ortamına dönüştürülmüş. Selçuklu Müzesi’nin hemen karşısında, Mimar Sinan heykelinin arka tarafında yer alan yapı gençlerin uğrak noktası.

Döner Kümbet

Selçuklu tipi kümbetlerin en ünlülerinden biri de üzerindeki tuğla süslemelerle öne çıkan Kayseri merkezdeki Döner Kümbet. 1276’da, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad, kızı Şah Cihan Hatun için yaptırmış. Yani aslında asıl ismi Şah Cihan Hatun Kümbeti ama kümbetin döndüğü efsanesi ile ismi zamanla Döner Kümbet kalmış.

Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi

Şehirdeki bir önemli yapı da Ermeni cemaatine ait en önemli 7 kiliseden biri olan Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi. Milli Mücadele Müzesi’nin hemen karşısında yer alan kilisenin temelleri 1191 yılında atılmış. Şu anda tadilatta olduğu için etrafı çevrilerek kapatılmıştı. Fakat buna rağmen görkemli kubbesi ve yapısıyla şehrin önemli yapılarından biri olduğu belli oluyor. Şehirdeki bir diğer kilise de 1857 tarihli, bir Ortodoks Kilisesi. Kilise mübadele sonrası kapatılıp depo olarak kullanılmaya başlanmış ama daha sonra restorasyonu yapılıp yeniden ziyarete açılmış. Şu an aktif olarak ibadete açık değil.

Kayserili Mimar Sinan

Kayseri deyince akla gelen isimlerden biri de hiç şüphesiz Mimar Sinan’dır. Koca Sinan Kayseri’ye bağlı Ağırnas’da doğmuş. Bu ev günümüzde de Mimar Sinan Evi olarak ziyaretçilerini ağırlıyor. Ağırnas’a kadar gelmişken, yer altı şehrini görmeden dönülür mü? Kasabanın girişinde Aşağı Pınar mevkiinde bulunan Ağırnas Yeraltı Şehri, dehlizleri, mağaraları, yeraltı şehir kalıntılarıyla günümüzden en az 3000 yıl öncesinden insanların oturduğu anlaşılan bir yerleşim merkezi. Ağırnasın geçmişi ile ilgili Selçuklular dönemine ait  tarihi belgeler bulunmadığını öğrendik. Fakat Osmanlı Dönemi’ne ait 1500 yılında yapılan tahrir defterindeki bilgilerden o döneme dair bilgiler edinmek mümkün.

Yemek mi dediniz?

Tarihin içinde kaybolup gittik, nerede ne yenir bahsetmedik. Çünkü biz yeme-içme işiyle ilgili değiliz. Fakat her yazımızda olduğu gibi bu yazımızda da bir-iki noktaya değinmeden, birkaç ipucu vermeden geçemeyeceğiz. Şehir gezimizde yoruldukça Kayseri’nin meşhur Nevzine tatlısının izini sürdük. Bol cevizli, pekmezli..Fakat bulamadık. Evet yanlış okumadınız, Kayseri’nin içinde Nevzine bulamadık. Kime sorsak, o tatlı burada pek yenmez dedi. E haliyle çok şaşırdık. Fakat pes etmedik, Kayserili arkadaşlarımızla görüştük ve şehir merkezinden biraz uzakta bir restoran olan Kaşık-la’da aradığımızı bulduk. Bizim bildiğimizin biraz dışında üzeri fıstıkla bezenmiş tatlının adı da değişmişti ama olsun; biz aradığımız tatlıyı bulmuştuk. Yanında da Kayseri’nin meşhur içeceği böbrek dostu Gilaburu suyunu içtik. Böylece tatlı-ekşi dengesini de yakaladık. Kayseri yağlaması, mantısı ve su böreğiyle Kaşık-la bizleri memnun etti. Her şeyden önce güler yüzlü çalışanları vardı ki bu lezzetten bile önemli.

Akşamüzeri yorgunluk kahvemizi de Bürüngüz Camii’nin hemen önündeki köy kahvesi tarzı yerinde içtik. Eskiden ”iki Kapılı Mescid” in bulunduğu yere, Refik Bürüngüz tarafından 1977 yılında inşa ettirilen ve meydana cepheli bu cami, klasik mimarı tarzı temsil ediyor. Büyük bir kubbeyle örtülen caminin cam işçiliği ve kubbe süslemesi dikkati çekici. Önündeki eski dükkânların 1985’te kaldırılmasıyla Kale ile birlikte meydana hâkim hale gelmiş.

Daha neler var neler

Kayseri’yi gezmek için en az 2 güne ihtiyacınız olduğunu belirtelim. Şehri baştan başa gezseniz bile ilçeleri ve çevresindeki görülecek yerleri bitirebilmeniz mümkün değil. Oralar nereler mi? Kocasinan’daki Şeker Gölü,Talas’taki Derevenk Vadisi, Tomarza ilçesindeki Berçin Yaylası, Erkilet yolu üzerinde bulunan Beşparmak Kümbeti, Barsama Vadisi, Talas’ta bulunan Yaman Dede Camii, Hacer Vadisi, Aladağlar Milli Parkı içinde yer alan Kapuzbaşı Şelalesi, M.S. 4. Yüzyıla ait kaya kiliseleriyle meşhur Soğanlı Vadisi, Bürüngüz Camii, Gülük Camii, Akkışla Kalesi, Bayramhacı Kaplıcası…

Bitti sandıysanız daha bitmedi. Görülecek yerler içerisinde daha Eratna Beyliği’ni kuran Aleaddin Eratna tarafından yaptırılan Köşk Medresesi, Sırçalı Kümbet, Türkiye’nin ilk esnaf ve sanatkârlar müzesi olan Ahi Evran Müzesi, Erciyes Dağı’nın güney eteklerinde yer alan Gereme Harabeleri, halılarıyla ünlü Bünyan’daki Ulu Camii, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından 1160 yılında yapılan bir külliyenin parçası olan Merzifonlu Çarşısı, Pınarbaşı ilçesinde bulunan Melikgazi Kalesi, tarihi hakkında kesin bir bilgi bulunmayan Develi Kalesi, Melikgazi’de bulunan Güpgüpoğlu Konağı Etnografya Müzesi, Bünyan ilçesinde bulunan Karadayı Köyü sınırlarında olan ve Anadolu Selçuklularının şehre hediyesi Karatay Han, Dulkadiroğulları döneminden kalan önemli bir tarihi eser olan Şahruh Köprüsü ve Sultan Sazlığı.. İşte Kayseri böylesine saklı bir hazine.

Özel bir paragraf Erciyes Dağı için

Ve elbette Erciyes Dağı. Kayseri deyince akla ilk gelen yerlerin başında gelen Erciyes, son yıllarda kayak turizminin merkezi durumuna geldi. 30 milyon yıl önceki patlamaları sayesinde Kapadokya’nın oluşmasını sağlayan Erciyes (3917m) sönmüş bir volkan. Erimeyen kar nedeniyle olsa gerek, Hititler ona Beyaz Dağ anlamına gelen bir isim takmışlar. Harkasos toz karı, zorlu tırmanış rotaları, zengin florası, faunası ve yaylaları ile kayak meraklılarının, sporcuların, doğa aşıklarının ve macera tutkunlarının her mevsim akınına uğrayan Erciyes  Dağı, sadece kış mevsiminde değil ilkbahar ve sonbaharda da ayrı güzel. Doğal ortamda yapacağınız bahar yürüyüşlerine eşlik edecek kelebekler sizi mest edecek.

Yazının başında da belirttiğimiz gibi, Kayseri beklentilerimizin çok üzerinde ve son dönemlerde gezdiğimiz şehirler arasında en dikkat çekici yerlerden biri. Mutlaka vakit ayırın, plan yapın ve Kayseri’ye gidin görün. Kayseri Kapadokya bölgesine olan yakınlığıyla da ilgi çekiyor. Gelmişken her iki rotayı da keşfetme şansınız olur kimbilir?

Yazı ve Fotoğraflar : Gonca Sağlık

 

 

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu