Gezerken arşivleri - Turrehberin.com https://www.turrehberin.com/tag/gezerken/ Her an elinizin altındaki rehber Wed, 16 Aug 2023 11:42:33 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 https://www.turrehberin.com/wp-content/uploads/2016/07/cropped-favicon-32x32.jpg Gezerken arşivleri - Turrehberin.com https://www.turrehberin.com/tag/gezerken/ 32 32 Pera Beyoğlu https://www.turrehberin.com/beyoglu-pera/ https://www.turrehberin.com/beyoglu-pera/?noamp=mobile#respond Wed, 16 Aug 2023 08:29:29 +0000 https://www.turrehberin.com/?p=10809 Beyoğlu Pera İstanbul’un en eski ve en güzel bölgesinde, Pera’dayız. Zaman tünelinde olduğunuzu düşündüren bir semt burası. Dolayısıyla tarihi de oldukça dikkat çekici. Ancak önce Pera ismi nereden geliyor, tarihi önemi nedir ona bir bakalım. Pera’nın gelişimini ve tarihini Galata’dan ayrı düşünmek pek mümkün değil. Galata bölgesindeki değişim ve Cenevizlilerin bölgeye yerleşimi sonucu hem ekonomik …

Pera Beyoğlu yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Beyoğlu Pera

İstanbul’un en eski ve en güzel bölgesinde, Pera’dayız. Zaman tünelinde olduğunuzu düşündüren bir semt burası. Dolayısıyla tarihi de oldukça dikkat çekici. Ancak önce Pera ismi nereden geliyor, tarihi önemi nedir ona bir bakalım. Pera’nın gelişimini ve tarihini Galata’dan ayrı düşünmek pek mümkün değil. Galata bölgesindeki değişim ve Cenevizlilerin bölgeye yerleşimi sonucu hem ekonomik hem sosyolojik açıdan ilerleme kaydedilmiş. Doğrusu bu süreçte ticaretin kalbi burada atmış desek yanlış olmaz.

Pera Bölgesi Osmanlı döneminde gelişme göstermiş gibi görünse de asıl değişim Galata’daki hareketli yaşamdan kaynaklanmış. Bölge 14. Yüzyılda Pera Bağları olarak anılırmış. Galata çevresinde başlayan değişimin Pera’ya olan etkisi, 1481 yılında II. Bayezid’in Galata Sarayı Mektebi (Mekteb-i Sultani) ‘ni inşa ettirmesiyle bir hayli büyümüş. Daha sonra 1491 senesinde Galata Mevlevihanesi yaptırılmış. Böylelikle bu iki önemli yapı yabancı elçilik yetkililerinin dikkatinin o bölgeye yönelmesine sebep olmuş. Neticede bölgenin talihini değiştirecek bir hareketle Fransız Büyükelçiliği, Pera’daki yerini almış. Bunu Hollanda, İngiltere ve İsveç izleyince bölge Batı’nın merkezi haline gelmiş.

Nihayetinde bir dönem bağlar bahçelerle dolu olan, inzivaya çekilmek için manastırlara kapanmak amacıyla gelen keşişlerden başkasının uğramadığı semt, şehrin Paris’i olmuş. Burada hemen kısa bir not ekleyelim. Adı geçen manastırların bazılarının kalıntıları Galata Mevlevihanesi ve Kadirhane Tekkesi’nin altında bulunmakta.

Elçilikler çehreyi değiştiriyor

Bölgede açılan elçilik binalarıyla birlikte başlayan yoğunluk, beraberinde yapılaşmayı da getirmiş. Günümüzün göz alıcı binalarının yapılmaya başlandığı o dönemlerde batılı devletlerle ilişkilerin artması da bölgede batı esintilerinin yerleşmesine sebep olmuş. Tanzimat Fermanı’yla birlikte haklarını elde etmeye başlayan azınlıklar, Pera bölgesine yoğun ilgi göstermeye başlamış. Dahası 1856’daki Islahat Fermanı’yla birlikte azınlıkların hakları daha çok genişletilerek devlet kadrolarına girmeleri sağlanmış. Velhasıl ağırlıklı olarak Rum nüfusu barındıran bölgede zaman içinde Museviler, Ermeniler ve Türkler de yerleşime dahil olmuş.

Bu tarihlerde çevresinde Türklerin yerleştiği az sayıdaki yapılar içinde en önemlileri arasında Galatasarayı Ocağı ya da bir başka deyimle Acemi Oğlanlar Kışlası, Galata Mevlevihanesi, Şahkulu Mescidi, Asmalımescit Mahallesi ve Ağa Cami var.

Pera ne demek

Gelelim bölgenin isim hikayesine: Pera kelimesi, eski Yunanca’da ‘karşıda olan, öte yanda olan’ anlamına geliyor. Belli ki semt ilk kurulduğu dönemlerde şehrin merkezi olan Sultanahmet ve Haliç bölgesinin karşısında bir yerde olduğu için bu adla anılmış. Bölgenin Beyoğlu adını alma hikayesi de çok ilginç. Venedikli tüccar Andrea Gritti, 16. Yüzyılda bölgeye gelerek bir konak yaptırmış. Büyük oğlu Alvise Gritti de babası gibi ticaretle uğraşıp bu konağı büyütmüş. Konak o kadar görkemliymiş ki, namı duyuluyor ve bölgeye Beyoğlu isminin verilmesine sebep oluyor.

1573-1578 yılları arasında İstanbul’da yaşayan Stephan Gerlach’ın notlarında Tophane üzerinde Defterdar Yokuşu’na yakın bir bölgede Büyük Beyoğlu Konağı’nın kalıntılarının olduğu yazar. 1870 senesinde Pera’da büyük bir yangın çıkmış. Çok sayıda yapının yok olduğu yangına kadar inşaatlarda kullanılan kagir malzemeden vazgeçilerek, günümüzdeki Pera binalarının eşsiz güzelliğinin temeli olan taş ve demir-döküm malzemelere geçiliyor. Beyoğlu’nun o dönemki yeniden inşa çalışmalarına İtalya’dan gelen işçiler, ustalar ve mimarlar da katılıyor. Bu nedenle Asmalımescit Sokağı, İstiklal Caddesi ve Kumbaracı Yokuşu’ndaki binalarda cephe tasarımlarına verilen önemin güzel örneklerini görmek mümkün.

Bir dönem Galata’nın sayfiye bölgesi olan, sıcak günlerde yazlık olarak kullanılan köşklerin ve üzüm bağlarının yer aldığı Pera, günümüzde de şehrin keşmekeşinden uzaklaştıracak kadar sakin. Kendi döngüsü içinde huzur veren bölge geceleri ise oldukça hareketli. Açılan mekanlar her geçen gün daha fazla rağbet görüyor.

Tepebaşı ve Pera

Bölgede bir başka popüler yer ise 1870 yılında imara açılan Tepebaşı. O dönemde daha çok yabancıların tercihi olan Tepebaşı, günümüzde İstanbul’un en iyi sergi mekanlarından biri. Bunlardan en bilineni hiç şüphesiz Pera Müzesi. Meşrutiyet Caddesi’nde görkemli bir binada yer alan müzenin koleksiyonunda, Osman Hamdi Bey’in meşhur ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’ adlı eseri de yer alıyor. Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından 2005 senesinde nitelikli ve geniş ölçekli kültür sanat hizmeti vermek amacıyla kurulan ve 2003-2005 döneminde restoratör mimar Sinan Genim’in hazırladığı proje çerçevesinde Tepebaşı’ndaki tarihi Bristol Oteli’nin cephesi korunarak çağdaş ve donanımlı bir müze olarak inşa edilen bina doğal olarak hem içindeki eserler hem de mimari yapısıyla şehrin önemli duraklarından biri. İlk katlarda özel koleksiyonları görebiliyorsunuz. Diğer üç kat ise yerli ve yabancı çeşitli sergilere ev sahipliği yapıyor. Müzeyi pazartesi günleri dışında salı-cumartesi günleri arası 10:00-19:00, pazar günleri 12:00-18:00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz.

Pera Palas Oteli

Yeni mekanlar çoğalsa da tarihi yapısıyla göz dolduran klasiklerin yeri hep başka oluyor. Nitekim bu klasiklerin en bilineni ve birçok ünlünün yanı sıra Atatürk’ü de ağırlama onuruna erişen Pera Palas Oteli.

Ülkemizin ilk ve en lüks otellerinden olan Pera Palas’ın hikayesi ise şöyle: Türkiye ve İstanbul için birçok ilki de bünyesinde bulunduran Pera Palas Hotel, Dünyaca Ünlü Orient Express (Doğu Ekspresi) Paris – İstanbul seferlerini yapmaya başladığı 1888 yılı İstanbul’unda Orient Express yolcusu Avrupalıların alışkın olduğu lüksü sağlayabilecek bir otel yokmuş. Osmanlı Bankası ve İstanbul Arkeoloji Müzesinin de mimarı olan Alexander Vallaury tarafından 1892-1895 yılları arasında yapılan 16′sı süit, 115 odası bulunan Pera Palas Hotel şehirdeki bu eksiği gidermek için açılıyor. Otelin bir önemli özelliği de saray dışında ilk elektrik verilen bina olmasıdır. İçinde bulunan tarihi asansör elektriklidir ve hala kullanımdadır. Özel misafirlerini memnun etmek için kurulduğu ilk günden itibaren sıcak suyu olan otel oluşu, Pera Palas’ı farklı kılmaya yeterli olmuş. Pera Palas Hotel, Müze Otel olma özelliğini taşıyor.

Otelin meşhur müdavimi

Otele bu özelliği kazandıran misafir ise Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk, savaşların dönüşünde cephenin yorgunluğunu evi gibi kullandığı Pera Palas’ta atarmış. Birçok üst düzey misafirini burada konuk etmiş ve devlet ile ilgili birçok kararı da yine bu otelde almış. Her zaman kullandığı 101 numaralı odası Atatürk’ün 100. yaş günü şerefine, Atatürk’ün özel eşyalarının da sergilendiği ve çok sevdiği renk olan Şafak Pembesi ağırlıklı dekore edildiği bir müze oda olarak 1981 yılında hizmete açılmış. Bu tarihi semti keşfederken bu durağı lütfen es geçmeyin. Pera’nın bütün tarihi sanki bu binada saklı…

Pera Palas’ı ziyaret edeceklere bir de tavsiyemiz olacak. Otelin alt lobisinin arkasında restoran olarak kullanılan bir salon var. Burada bir yorgunluk kahvesi içip tarihi duvarlardaki tabloları seyre dalabilirsiniz. Ülkemizin yetiştirdiği caz müzik piyano üstadı İlham Gencer hafta içi akşam 5 çayı etkinliğinde piyanosu eşliğinde şarkılar söylüyor. Meraklısı için kaçırılmayacak bir fırsat.

Londra Oteli

Pera Palas’ın sağ çaprazındaki Londra Otel’i de tarihe tanıklık etmiş kagir (yığma) binalardan biri. Londra Oteli 1891’de, yan sokağa adı verilen Glavany’lerin (bugün Kallavi Sokağı) ahşap konağının yerinde, L. Adamopoulos ve N. Aperghis adlı iki ortak tarafından, Mimar Semprini’ye inşa ettiriliyor. pera Londra OteliÖnceleri konut olarak inşa edilen bina daha sonra otele çevrilmiş. Binanın ağır mobilyalar ve külfetli perdelerle döşeli banyolu odaları ve hidrolik asansörü dikkat çekiciymiş. Haliç manzaralı terasından manzarayı seyretmek büyük keyif olacaktır.
Yeme-içme konusunda yeni nesil cafe-restoranlar bölgeye hâkim olmuş. Biz kendi tecrübemizi paylaşmak isteriz. Pera denilince aklımıza Sahrap Pera restoran geliyor. Tertemiz mis kokulu masa örtüleri, lezzetli ve hijyenik yemeklere sahip bir restoran. Burası huzurlu ortamıyla bölgenin kalabalıklarının içinde sakin bir durak niteliğinde. Biz denedik, memnun kaldık.

Beyoğlu-Pera bölgesi bir yazıyla anlatılamayacak kadar kıymetli. Neredeyse her sokağı, her binası ayrı ayrı yazı yazacak kadar özel. Biz bu bölgeyi keşfetmeye ve keşfettikçe yazmaya devam edeceğiz. Nice güzel keşiflerde buluşmak üzere.

Yazı ve Fotoğraflar: Gonca SAĞLIK

Nasıl gidilir:

Taksim’e ulaştıktan sonra gerisi kolay. İsterseniz tramvaya binip Tünel’de inip aşağı yürüyün, isterseniz Karaköy’den Kamondo merdivenlerini takip edip Galata üzerinden gelin. Nasıl olursa olsun bu tarihi hazineleri mutlaka keşfedin.

Pera Beyoğlu yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/beyoglu-pera/feed/ 0
Beylerbeyi: Bir Köye Rütbe Vermek https://www.turrehberin.com/beylerbeyi/ https://www.turrehberin.com/beylerbeyi/?noamp=mobile#respond Sun, 13 Aug 2023 04:45:56 +0000 https://www.turrehberin.com/?p=12544 İstanbul’un sakinliğiyle gönülleri fetheden semti Beylerbeyi ’ndeyiz. Özellikle 17. Yüzyıldan itibaren yerleşimin arttığı semtin o dönemki sakinleri saray ve çevresinin adamları olduğu için, yöre halkı buraya kibarlar semti adını takmış.

Beylerbeyi: Bir Köye Rütbe Vermek yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Beylerbeyi: Bir Köye Rütbe Vermek

İstanbul’un sakinliğiyle gönülleri fetheden semti Beylerbeyi ’ndeyiz. Özellikle 17. Yüzyıldan itibaren yerleşimin arttığı semtin o dönemki sakinleri saray ve çevresinin adamları olduğu için, yöre halkı buraya kibarlar semti adını takmış.

Beylerbeyi Sarayı
Beylerbeyi Sarayı

Saray demişken semtin simgesi olan Beylerbeyi Sarayı’nı anlatmadan olmaz. Boğaziçi’nin en güzel yerlerinden birine konuşlanmış Saray, bahçesi ve yapısıyla göz kamaştırıyor. Saraya girerken geçtiğimiz taş kubbeli yol sanki zamanda yolculuk edermiş hissi yaşatıyor. Beylerbeyi Sarayı Sultan Abdulaziz zamanında 1865 yılında inşa ettirilmiş. Sarayın mimarı ise İstanbul’da birçok esere imza atmış olan Balyan ailesi. (Dolmabahçe Sarayı, Nusretiye Cami, Ortaköy Cami ve Selimiye kışlası eserlerinden sadece bazılarıdır.) Beylerbeyi Sarayı yazlık olarak düşünüldüğü için, içinde ısıtma sistemi bulunmuyor. Yaz günlerinde serinlemek için ise yapının içinde havuzlu bir oda mevcut.  Tüm diğer benzerleri gibi ince el işçiliğiyle göz kamaştırıyor. Müzeyi rehber eşliğinde gezebiliyorsunuz ve maalesef içinde fotoğraf çekmek yasak.

https://youtu.be/bG5-Nf_rSsI

İsmin Kaynağı

Semtten bahsederken isimlerinin anlamları ve nereden geldiği de çoğu zaman merak konusu olur. Beylerbeyi, Osmanlı İmparatorluğu’nda eyaletlerin başında bulunan en yetkili yöneticinin unvanıymış. Bu unvan, Selçuklu ve  Memluklerde da kullanılmış. Bizanslılar döneminde küçük bir köy olan Beylerbeyi’nin bilinen en eski adı Stavros’dur. O dönemde semtte üzerinde altın haç olan bir kilise varmış. İsmin buradan geldiği söyleniyor. II. Selim döneminde Yeniçeri Ağası olan Mehmet Paşa Beylerbeyi’nde büyük bir yalı yaptırmış ve burada geniş araziler satın almış. Mehmet Paşa 1584 yılında Beylerbeyi, 1587 yılında da vezirliğe kadar yükselmiş ve bu bölgeye ismini vermiş.

Beylerbeyi’nin sokak araları dönem filmi çekmeye ideal güzellikte

Tarih Kokan Bir Başka İstanbul Semti

Semt, İstanbul’un tüm eski semtleri gibi tarih kokuyor. Ara sokaklarına daldığınızda eski ahşap binaları en fazla görebileceğiniz semtlerden biridir Beylerbeyi. Fakat yapıların birçoğu çok eski ve yıkılmak üzere. Bu eserlerin daha çok kıymetini bilseydik keşke…

Eğer iyi bir Türk dizisi izleyicisi iseniz Beylerbeyi’ndeki yürüyüşünüz sırasında tanıdık evler ve konaklar göreceksiniz. Hiç bilinmeyen bir semtin dizilerle tanınıp meşhur olması çok alışılmış bir durum değil mi zaten? Gidip bir fotoğraf çektir, sosyal medyada paylaş. Adı gittim gördüm olsun. İşte bu. Oysa arkada koca bir tarih gizlenir, güzellikler keşfedilmeyi bekler. Bu düşünceler içinde Beylerbeyi sokaklarına tırmanıyor, Boğaz manzarasına ve yeşile doyarak sahile iniyoruz.

Önemli noktaları

İskeleye inerken sağda Beylerbeyi Cami’ni görüyoruz. Cami, 1788 yılında 1.Abdulhamid zamanında inşa ettirilmiş. Boğaziçi’nin en görkemli camilerinden olan Beylerbeyi Cami (Hamidievvel Camii) boğaza sıfır konumuyla göz alıyor. Camiye inen sokak ise fotoğraf severler için ideal. Beylerbeyi’nde ayrıca Cami külliyesinde yer alan Beylerbeyi Hamamı’na da gidebilirsiniz. 1789 yılında yapılmış olan Beylerbeyi Hamamı’na bayan ziyaretçiler öğle saatlerinde, erkek ziyaretçiler sabah veya akşam saatlerinde gidebiliyor. Tarihi hamamda bir değişiklik yapılmadığı, ilk günkü haliyle kullanıldığı biliniyor. Semtte yol kenarlarında ve maalesef restoranların bahçelerinde hapsolmuş tarihi çeşmeler boy gösteriyor.

Beylerbeyi Sahili

Sahilde çok hoş bir ahşap iskele, çınar ağacı ve martılar manzara izlemek isteyenleri bekliyor. Balık restoranları ve çeşitli kahvelerde vakit geçirebilir, bir yorgunluk kahvesi içebilirsiniz. Denize inen sokaklarda süs eşyası, takı, oyuncak ve hediyelik eşya satan dükkânlar var. Yeme içme tavsiyesi vermek bizim işimiz değil elbette fakat Beylerbeyi’ne geldiğinizde Karadeniz mutfağının güzel lezzetlerini bulabileceğiniz Karpi’ye uğramanızı tavsiye ederiz. Tertemiz bir işletme, güler yüzlü çalışanlar. Şehirde böyle yerlere rastlamak artık kolay olmadığından, karşımıza çıktıkça yazmadan edemiyoruz.

Semt sakinleri

Semtte tarihe tanıklık etmiş eski sakinlere hala rastlamak mümkün. Onları görür görmez tanımanız kolay olacak; zira düzgün giyimleri, her daim traşlı yüzleri ve taranmış saçlarıyla eskinin asaletini günümüze taşımaya gayret eder gibiler…

Beylerbeyi İskelesi

O dönemlerde insanların birbirine olan yakınlığı hiç şüphesiz bugün gibi değilmiş. İnsanlar birbirini tanır, iskeleye yanaşan vapura da sükûnet ve saygıyla binerlermiş. Hatta vapurda herkesin bir yeri varmış, bir gün birinin yerini boş görenler hemen o kişinin evine uğrar halini hatırını sorarlar, merak ederlermiş. Tüm bu duygulara artık hasret kalsak da İstanbul sürprizleriyle bizi o günlere götürmeye devam ediyor.

Nasıl gidilir:

Beylerbeyi Üsküdar’a 3,5 km uzaklıkta. Üsküdar iskeleden kalkan Beykoz otobüs ve dolmuşlarıyla ulaşım mümkün. Semtte iskele olmasına rağmen, birçok boğaz iskelesi gibi çok aktif değil maalesef. Bir deniz şehri olan İstanbul’da belli merkezler dışında aktif kullanılmayan vapur seferleri gerçekten üzücü.

Fotoğraflar ve Yazı: Gonca Sağlık

Beylerbeyi: Bir Köye Rütbe Vermek yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/beylerbeyi/feed/ 0
Güvenpark https://www.turrehberin.com/guvenpark/ https://www.turrehberin.com/guvenpark/?noamp=mobile#comments Sun, 19 Feb 2023 18:29:39 +0000 https://www.turrehberin.com/?p=17658 25Güvenpark ile ilk tanışmam lisede olduğum yıllara rastlar. O zamanlar her yaz tatilinde Ankara’da yaşayan teyzemin yanına gelirdik. Büyük şehri, Cumhuriyet’in izlerini ilk keşfedişim annemin bize hediye ettiği bu Ankara gezileriyle başladı.  Bir gezi sonrası annem ve kız kardeşimle parkın mermer banklarında dinlenip, seyyar satıcıdan aldığımız bir kese kâğıdı dolusu kirazı yememizle Güvenpark ile tanışıklığım …

Güvenpark yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
25Güvenpark ile ilk tanışmam lisede olduğum yıllara rastlar. O zamanlar her yaz tatilinde Ankara’da yaşayan teyzemin yanına gelirdik. Büyük şehri, Cumhuriyet’in izlerini ilk keşfedişim annemin bize hediye ettiği bu Ankara gezileriyle başladı.  Bir gezi sonrası annem ve kız kardeşimle parkın mermer banklarında dinlenip, seyyar satıcıdan aldığımız bir kese kâğıdı dolusu kirazı yememizle Güvenpark ile tanışıklığım başladı. Tüm heybetiyle arz-ı endam eden heykeller ve bir avuç kiraz. İşte hatıramdaki ilk Ankara Güvenpark anısı budur.

Güvenpark’lı yıllar

Uzun yıllar süren Ankara maceramızda bir dönem işyerimizin Kızılay’da olması sebebiyle işe gidiş-dönüşlerde Güvenpark içinden geçerek evimize ulaşırdık. Hatta bizler için parkta heykellerin önünde fotoğraf çektirenler sohbet konusu olurdu. Onlar mutlaka turisttiler. Ankara’ya gezmek için geldikleri kesindi. Ankara’da yaşayanlar için Güvenpark ve bunun gibi simgelerin önünde fotoğraf çektirilmezdi. Ne yanlış bir algı. İşte şimdi bir dönem bizi etkisi altına alan o düşüncelere inat, yazarak ve fotoğraflayarak bu simgeleri o şehrin sakinlerine anlatıyoruz. Çünkü o simgeleri gelip geçen turistler değil, o şehrin sakinleri sahiplenecektir.

Güvenpark’ın hikâyesi genç Cumhuriyet’in taze başkentinin imar planlamasıyla başlar. Modern, çağdaş, örnek ve en önemlisi yeşil bir kent oluşturmak için bir imar planına ihtiyaç vardır. Şehir planlama yarışması açılır ve Atatürk’ün de incelediği başvurular arasından bir seçim yapılır. Yarışmayı Prof. Dr. Hermann Jansen kazanır. Alman şehir plancısı Jansen Ata’mızın istediği yeşil şehir için uygun imar planlarıyla bu bozkır şehrini bambaşka bir renge bürüyecektir. Ağaçlarla çevrili büyük bulvarlar, şehrin orta yerinde yemyeşil bir park ve çağdaş yaşam alanları hedeflenmiştir. İşte şehrin tam orta yerindeki parkın temelleri böyle atıldı.

Güvenpark heykelleri ne anlatıyor

Güvenpark Anıtı’nın üzerindeki heykeller gerçekten göz alıcı, adeta şaheser. Anıtın Kızılay’a bakan cephesinde, biri genç diğeri yaşlı erkeği simgeleyen bronz heykeller dikkat çekici. Yaşlı adamın elindeki sopa düşmek üzere. Bu sopa güvenin simgesi. Zaten parkın adı da Kurtuluş Savaşı’nda yorgun düşen halka güven mesajının verilebilmesi için Güvenpark olmuş. Daha güçlü yapıda betimlenen genç figür ise sopayı alarak güven duygusunu nesilden nesile aktarmayı temsil etmektedir. Bu heykellerin altında Atatürk’ün “Türk Öğün Çalış Güven” sözleri tunç harflerle yazılmıştır. Güvenpark AnıtıBu yazının sağında bulunan bir grup figür polisin, soldaki figürler ise jandarmanın halka yardımını anlatmaktadır. Bu heykelin hep bu yüzü hatırlansa da, arka yüzündeki heykeller de çok önemlidir. İki çıplak erkek tasviri, ulusun yaralarını saran kahramanları anlatır. Bu figürlerden sağda olan modern çağdaki güveni, solda olan ise birliği temsil etmektedir. Diğer figürler de halkı, köylü ve çiftçiyi betimler.

Anıtın Bakanlıklar tarafına bakan yüzündeki heykellerin altında, anıtın yapıldığı tarihin Romen rakamlarıyla yazılmış kabartma figürü de dikkat çeker. Güvenpark ve çevresi, yapıldığı yıllar olan 1930’lardaki ilk planda, yaya ve bisikletlere ayrıcalık tanıyan bir gezinti yolu şeklindeymiş. 1950’li yıllardaki yol genişletme çalışmaları ve 1970’li yıllarda açılan dolmuş ve otobüs duraklarıyla parkın yeşil alan bölgesine bıçak vurulmuş. Dünyanın her yerinde kent meydanları hep önemli olmuştur. İstanbul için Gezi Parkı neyse Ankara için Güvenpark da odur. Bu yeşil alanlar kent meydanlarının nefes alanları, buluşma noktaları ve simgeleridir.

Peki Güvenpark bugün ne durumda? Her Ankara ziyaretimizde mutlaka Kızılay’a gider, Güvenpark’ta gezer, arkadaki parkta bir bankta oturur anıları yad ederiz. Park, Kızılay’ın o hengamesi arasında kaybolmamaya direnir gibi bakar gözlerimize. Sessizce anlaşırız. Arka tarafta yer alan dolmuş ve otobüs duraklarının gürültüsü, bir yerlere yetişmeye çalışan şehir insanının çaresiz telaşları, Ankara’nın keskin soğuğu ve kiraz yediğimiz o beyaz mermer banklar öylece durur. Sessizce. Sadece bilenlerin duyabildiği o çığlık çığlığa sessizlik.

Yazı ve Fotoğraflar: Gonca SAĞLIK

Güvenpark yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/guvenpark/feed/ 2
Abdülmecid Efendi Köşkü https://www.turrehberin.com/abdulmecid-efendi-kosku/ https://www.turrehberin.com/abdulmecid-efendi-kosku/?noamp=mobile#respond Fri, 27 Jan 2023 15:55:23 +0000 https://www.turrehberin.com/?p=12862 Abdülmecid Efendi Köşkü İstanbul öyle güzel bir şehir ki, gördüğümüz-görmediğimiz, bildiğimiz-bilmediğimiz her köşesine dağılmış saklı  güzelliklerden biri olan, Abdülmecid  Efendi Köşkü ’nden bahsedeceğiz bu sefer. Köşk, güzel Kuzguncuk’un sırtlarında bulunan Bağlarbaşı Korusu içinde adeta arz-ı endam ediyor. Sanatsever kişiliğiyle, resim ve müziğe olan ilgisiyle ve yaptığı tablolarla bilinen son halife Abdülmecid Efendi, bu köşkü yazlık …

Abdülmecid Efendi Köşkü yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Abdülmecid Efendi Köşkü

Abdülmecid Efendi Köşkü girişiİstanbul öyle güzel bir şehir ki, gördüğümüz-görmediğimiz, bildiğimiz-bilmediğimiz her köşesine dağılmış saklı  güzelliklerden biri olan, Abdülmecid  Efendi Köşkü ’nden bahsedeceğiz bu sefer. Köşk, güzel Kuzguncuk’un sırtlarında bulunan Bağlarbaşı Korusu içinde adeta arz-ı endam ediyor. Sanatsever kişiliğiyle, resim ve müziğe olan ilgisiyle ve yaptığı tablolarla bilinen son halife Abdülmecid Efendi, bu köşkü yazlık olarak kullanırmış. O dönemlerin önde gelen sanatçıları, edebiyatçıları ve siyasetçileri bu köşkte ağırlanır, çinilerle döşeli verandalarda uzun sanat sohbetleri yapılırmış. Döneminin adeta bir kültür merkezi olan köşk, gerek iç, gerek dış görüntüsüyle oldukça etkileyici. Bienal kapsamında halkın ziyaretine açılmasını fırsat bilerek ziyaret ettiğimiz köşk, Koç topluluğunun mülkiyetinde olup ziyarete kapalı. Bu tür sanat etkinliklerinin güzelliği böylesi güzel mekânların kıymetiyle bütünleştiğinde, ortaya şahane görüntüler çıkıyor. Bizlere düşen de bu etkinlikleri takip ederek bu keşif fırsatlarını kaçırmamak olacaktır.

Abdülmecid Efendi Köşkü ‘nün içi

 Abdülmecid Efendi Köşkü dış ve iç görünümüyle oldukça etkileyici bir yapı. Şehrin kalabalığının içinde ağaçlar içindeki bakımlı bahçe içinde ilk gördüğümüzde zaman sanki geriye sarıyor. Mısır Hıdıvi İsmail Paşa’nın 1880’li yıllarda oğlu Tevfik Paşa için av köşkü olarak yaptırılan yapı, 1895’te Sultan II. Abdülhamid tarafından satın alınarak Abdülaziz’in oğlu Abdülmecid Efendi’ye (1868–1944) tahsis edilmiş. Şehzade Abdülmecid Efendi harem ve müştemilat binalarıyla genişletilen yapıların günümüze ulaşan selamlık bölümünü 1918 yılına kadar yazlık konut olarak kullanmış. Abdülmecid burada resim yaparmış. Resim yapmak için Çarşamba günlerini tercih ettiği de edindiğimiz bilgiler arasında. Köşk, diğer günlerde ise dönemin sanatçılarının, edebiyatçılarının ve siyasetçilerinin sık sık toplandığı bir kültür merkezi durumundaymış.  200 dönüme yakın bir koru içinde yer alan ve 1903 yılında onarım gören köşkün bazı kaynaklarda mimar Alexandre Vallaury tarafından tasarlandığı belirtiliyor.

Abdülmecid Efendi Köşkü’ne girdiğimizde ilk dikkatimizi çeken büyük bir salon oluyor. Verandadaki işlemeler göz alıcı. Duvarlarındaki ve tavanlarındaki altın yaldız çerçeveli panolar içindeki kalem işleri, duvar ve yerlerdeki çinileri, çeşmeleri, şöminesi, Avni Lifij resmi, mermer havuzlu büyük salonu, üst katta pencerelerdeki vitrayları ve diğer eşsiz detaylarıyla çok ince ve detaylı bir zevki yansıtıyor. II. Dünya Savaşı sırasında bir süre askerlerin kaldığı köşkün zeminindeki çiniler bozulunca Kütahya’da yenileri yaptırılmış. Köşk, çiniler açısından son derece zengin. Köşkün inşası sırasında Kütahya’da sır altı tekniğinde üretilerek zemine, duvarlara, balkonlara, çeşme ve şömineye monte edilmiş. Üst kattaki odalardan biri yerden tavana kadar çiniyle kaplı. Natüralist ve hatai motifleriyle bezeli çok renkli çiniler köşkün değerini ve güzelliğini arttırmış. İkinci katta doğuya bakan ve köşkün ibadet odalarından birinin süslemeli tavanında Kuran-ı Kerim’den ayetler yazılı.Abdülmecid Efendi Köşkü tavanı

Ultra Modern Halife

Sanatın ve kültürün yüceltildiği bir ortamda büyüyen; Arapça, Farsça, Fransızca ve Almanca bilen, askeri ve siyasi olarak da çok iyi ve özel bir eğitim alan Şehzade Abdülmecid Efendi aynı zamanda aydın, sanat koruyucu, ressam ve hattat’mış. Yurt dışından getirttiği yayınlarla dünya sanatını takip eden Abdülmecid Efendi, Türk ve yabancı ve ressamlardan özel resim dersleri almış. Figürün ön planda olduğu ‘Harem’de Goethe’ ve ‘Harem’de Beethove tabloları  oldukça önemli. Kadınları her zaman koruyan ve toplumsal hayatta istedikleri mesleği seçip iyi bir konumda olmalarını savunan Abdülmecid Efendi’nin müzikle olan yakın ilgisi de biliniyor. Keman, viyolonsel, piyano çalan ve Franz Liszt’den dersler alan son halife Abdülmecid Efendi edebiyat, sanat, siyaset çevreleri; önde gelen yerli ve yabancı aydınları ile dostluklar kurmuş. Recaizade Mahmut Ekrem, Yahya Kemal, Tevfik Fikret, Şevket Dağ, İbrahim Çallı, Namık İsmail, Sami Boyar, Feyhaman Duran, Avni Lifij, Fausto Zonaro, Abdülhak Hamit Tarhan ve Pierre Loti yakın arkadaşlarından bazılarıdır.

Yazının başında da belirttiğimiz gibi biz köşkü düzenlenen bir sanat etkinliği sayesinde gezdik. Normalde ziyarete kapalı. Biz buradan bilgi verelim, siz de ilk etkinlik fırsatını değerlendirerek bu güzel köşkü keşfedin.

Yazı ve Fotoğraflar: Gonca SAĞLIK

Abdülmecid Efendi Köşkü yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/abdulmecid-efendi-kosku/feed/ 0
Anadolu Hisarı Gezi Yazısı https://www.turrehberin.com/anadolu-hisari/ https://www.turrehberin.com/anadolu-hisari/?noamp=mobile#respond Thu, 19 Jan 2023 10:27:41 +0000 http://www.turrehberin.com/?p=9633 Anadolu Hisarı İstanbul’un mahalle dokusunu muhafaza eden semti Anadolu Hisarı’ndayız. Göksu Deresi’nin güzelliği, meşhur yalıları, çarşısı ve tarihi 1395’li yıllara dayanan ve semte adını veren hisarıyla görülmeye değer bir boğaz semti burası. Anadolu Hisarı yıllarca Rumeli Hisarı’nın gölgesinde kalmış bir yapı. Haliyle bölge de öyle. Fakat son yıllarda özellikle haftasonları gezi severlerin uğrak yeri olmuş …

Anadolu Hisarı Gezi Yazısı yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Anadolu Hisarı

İstanbul’un mahalle dokusunu muhafaza eden semti Anadolu Hisarı’ndayız. Göksu Deresi’nin güzelliği, meşhur yalıları, çarşısı ve tarihi 1395’li yıllara dayanan ve semte adını veren hisarıyla görülmeye değer bir boğaz semti burası.

Anadolu Hisarı yıllarca Rumeli Hisarı’nın gölgesinde kalmış bir yapı. Haliyle bölge de öyle. Fakat son yıllarda özellikle haftasonları gezi severlerin uğrak yeri olmuş semt. Göksu Deresi’nin kenarındaki mekanların bu ilginin artışındaki etkisi büyük. Her zaman söylediğimiz gibi, gezmeyi seviyorsanız ve vaktiniz varsa hafta içi sabahları tercih edin. Tadına doyamayacaksınız.

Semtin simgesi olan Anadolu Hisarı Boğaz’ın en dar noktasında arz-ı endam eder. Yıldırım Bayezid’in isteğiyle karakol olarak inşa ettirilen hisar, 7 dönümlük arazi üzerine kurulmuş. Yapı, iç ve dış kale ile surlardan oluşuyor. Yapının özellikleri ve tarihsel kaynaklardan anlaşıldığına göre İç kale Yıldırım Bayezid döneminde, dış surlar ise Fatih Sultan Mehmet döneminde yapılmış. Boğaz’ın hakimiyetini sağlamak ve Karadeniz’e açılan gemilerin güvenliğini sağlamak için inşa ettirilen Anadolu Hisarı, boğazın en dar yerinde bulunuyor.

Baba – Oğul / Anadolu Hisarı – Rumeli Hisarı

Hemen karşısındaki Rumeli Hisarı’nın dörtte biri büyüklüğündeki yapı dağınık şekliyle dikkat çekiyor. Zamanla o alandaki yapılar yıkılarak ortasından yol geçirilmiş. Rumeli Hisarı gibi bütün bir yapı değil, biraz daha bakımsız ve tahrip edilmiş. O dönem güzelliğiyle göz kamaştıran Rumeli Hisarı’ndan ayırt edilebilsin ve dikkat çeksin diye yapıya Güzelce Hisar da denilirmiş.

Anadolu GHisarı Namazgahı
Anadolu Hisarı Namazgahı

Bölgedeki dikkat çeken bir yapı da kalenin hemen önündeki Namazgah. Kaleyi koruyan askerlerin rahatça namaz kılabilmeleri için Fatih Sultan Mehmet tarafından XVIII. Yüzyılda yaptırılan Anadolu Hisarı Namazgahı yemyeşil bir bahçe içinde ilk günkü güzelliğiyle ziyaretçilerini bekliyor. Kıbleyi gösteren dikili bir taş ve geniş alandan oluşan yapı açık havada ibadet etme olanağını sağlıyor. Benzer taş mihrap ve minberi bulunan namazgahın birer örneklerini Maçka ve Kadırga’da görmek mümkün.

Anadolu Hisarı evleri
Komodor Remzi Bey Yalısı / Erdal İnönü Yalısı olarak da bilinir.

Anadolu Hisarı Boğaziçi’nin en gözde ve kıymetli yalılarına da ev sahipliği yapıyor. Komodor Remzi Bey (Erdal İnönü’nün yalısı diye de geçer), Zarif Mustafa Paşa, Nuri Paşa, Bahriyeli Sedat Bey ve Hekimbaşı Salih Efendi yalıları bunlardan bazılarıdır.

Semtte görülmeye değer tarihi eserlerden biri de 1752 yılında Sadrazam Divittar Mehmet Paşa tarafından yaptırılan Küçüksu Kasrı’dır. Türk mimari tarihinde çok önemli bir yere sahip olan kasrın yapımında tamamen ahşap malzeme kullanılmış. Birçok devlet adamına ev sahipliği yapan kasır günümüzde Milli Saraylar’a bağlı ve ziyarete açık. Ayrıca kasrın hemen yanında 3. Selim’in annesi Mihrişah Sultan için yaptırdığı Mihrişah Sultan Çeşmesi de görülmesi gereken diğer bir tarihi eser.

Geçmişin mesire yeriydiler

Anadolu Hisarı denilince akla ilk gelen yerlerden ikisi de Göksu ve Küçüksu mesire yerleridir. İstanbul’daki anılarını ve gezi notlarını yayımlayan Julia Pardoe, Türkçe’ye 18. Yüzyılda İstanbul ismiyle çevrilen The Beauties of Bosphorus adlı kitabında Göksu’ya şu satırlarla anlatmış: “Vadinin kendisi çok güzeldir; çimenler kentin başka hiçbir yerinde olmadığı biçimde parlak ve boldur. Yazın, tatil günü olan Cuma günlerinde her sınıftan insan, akan dere, çiçekler, yapraklar ve güneşin tadını, büyük bir zevkle ve ancak Doğuluların yapabileceği bir şekilde çıkarırlar…”

Osmanlı döneminde Anadolu yakasındaki en rağbet gören mesire yerleri olan Göksu ve Küçüksu günümüzde de oldukça ilgi gören yerler arasında ilk sıradaki yerini koruyor. Osmanlı döneminde vazgeçilmez eğlenceler olan boğaz sefaları, sandal gezintileri, dere kenarındaki ortaoyunları, sanatsal etkinliklerle Göksu ve Küçüksu mesire yerleri doğal güzellikleri ile bugün de ilgi çekiyor. Dere boyunca restoranlar, balık lokantaları ve rengarenk kahveler boy gösteriyor. Özellikle Pazar sabahları kahvaltı için gelmek istediğinizde çok kalabalık olduğunu görüp yer bulamadığınızda sakın şaşırmayın.

Anadolu Hisarı bölgesindeki tüm bu popüler mekanlar içinde bizim size iki tavsiyemiz olacak. İlki, sahildeki Öğretmenevi. Hem uygun fiyatları hem de Boğaz’ı en güzel haliyle seyredebileceğiniz manzarasıyla eşsiz bir atmosfere sahip. Hafta sonları canlı müziğe rastlama olasılığınız yüksek. Bir diğer tavsiyemiz de hemen iskelenin yanındaki çay ocağı. Denize nazır uygun fiyatlı çay içip mahallenin kokusunu içinize çekmek için ideal.

Sonra hemen iskelenin karşısındaki yokuştan yukarı çıkmaya başlayın. Tırmandıkça geride muhteşem bir manzara, ilerde mahallenin eski evleri sizi bekliyor olacak. Mevsim kışsa soba kokuları, yaz ise kuş cıvıltıları eşliğinde her sokakta ayrı bir sürpriz sizi bekliyor olacak.

Gonca SAĞLIK

Anadolu Hisarı’na Nasıl Gidilir?:

Üsküdar iskelesinden kalkan Beykoz otobüsleri ve dolmuşlarıyla Hisar’a ulaşmak mümkün. Anadolu Hisarı’nda iskele olmasına rağmen sefer sayıları maalesef çok yetersiz. Sefer saatlerini internetten veya iskelelerdeki tabelalardan takip etmenizi öneririz.

Anadolu Hisarı Gezi Yazısı yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/anadolu-hisari/feed/ 0
Pera Palas Atatürk Müzesi https://www.turrehberin.com/pera-palas-ataturk-muzesi/ https://www.turrehberin.com/pera-palas-ataturk-muzesi/?noamp=mobile#respond Tue, 01 Nov 2022 09:12:02 +0000 https://www.turrehberin.com/?p=12907 Pera Palas Atatürk Müzesi Pera Palas Atatürk Müzesi için yine Pera Palas Otel’in önündeyiz. Sade, vakur ve iddialı duruşuyla Tepebaşı’nda boy gösteren bu bina tarihte öyle çok olaya tanıklık etmiş ki. Elbette biz de Bu merakla otelin kapısından içeri giriyor ve ilk anda o eşsiz mimarinin etkisi altında kalıyoruz. Birkaç basamak çıkıp Kubbeli Salon’a giriyoruz. …

Pera Palas Atatürk Müzesi yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Pera Palas Atatürk Müzesi

Pera Palas Atatürk Müzesi için yine Pera Palas Otel’in önündeyiz. Sade, vakur ve iddialı duruşuyla Tepebaşı’nda boy gösteren bu bina tarihte öyle çok olaya tanıklık etmiş ki. Elbette biz de Bu merakla otelin kapısından içeri giriyor ve ilk anda o eşsiz mimarinin etkisi altında kalıyoruz. Birkaç basamak çıkıp Kubbeli Salon’a giriyoruz. Bu salon kesinlikle otelin kalbi desek yanlış olmaz. Bir yorgunluk kahvesi söyleyip etrafı incelemeye başlıyoruz. Koyu bordo rengin hâkim olduğu salonun kubbeleri çok etkileyici. Az ileride bir kütüphane, gösterişli koltuklar, duvarlarda tablolar ve bir piyano. Her gün çay saati adı altında bu piyanodan çıkan şahane melodileri duymak, klasik şarkılara eşlik etmek mümkün. Doğrusu biz bu piyanoda dünyaca ünlü caz sanatçımız İlham Gencer’i dinleme şansına ulaştığımız için mutluyuz. Kendisini dinleme ve uzun uzadıya sohbet etme şansımız oldu. Size tavsiyemiz bu fırsatı kaçırmayın, bu etkinlikteki yerinizi alın.

Otelin kendisi müze

Oteli gezmeye başlıyoruz. Kalın ve gösterişli halılarla kaplanmış merdivenlerden usulca çıkarken bu otelde neler yaşandığını düşünüyoruz. Otelin yapılma nedeninin özünde bir gezi var. Paris‘ten İstanbul‘a Orient Express treni ile gelmek isteyenler için 1892’de yapılan otel İstanbul’un ilk lüks oteli olma özelliğine sahip. Doğuya seyahat etmek üzere yola çıkan yolcular arasında bürokratlar, yazarlar, sanatçılar, gazeteciler ve zenginler var. Dolayısıyla bu yolcuları ağırlayacak bir lüks otel ihtiyacı doğuyor. Neticede o dönemin İstanbul’unun Avrupa’sı kabul edilen Pera’da (Beyoğlu) 3 yıl gibi kısa bir sürede dönemin en pahalı ithal taşları kullanılarak bir otel inşa ediliyor. Nitekim açılışı da şanına yaraşır ihtişamlı bir baloyla yapılıyor.

Pera Palas 1950’li yılına kadar Ortadoğu’nun en gözde otellerinden bir olmuş. Otelde kapı kollarına varıncaya dek her şey ilk günkü özelliğini koruyor. Türkiye’nin ilk elektrikli asansörüne sahip bina, saraydan sonra tek sıcak su kullanılan yapı olarak da tarihteki yerini almış.

İstanbul’u modernleştiren mimar

Binanın mimarı İstanbul’un çok fazla önemli yapısında da ismini görebileceğimiz Alexandre Vallaury.  Osmanlının kalıplaşmış mimari yapısal özelliklerini yıkmasıyla bilinen Vallaury, İstanbul’un modernleşme yolundaki önemli yapılarına yaptığı katkılarla ismini tarihin tozlu sayfalarına yazdırmayı başarmış.

Pera Palas tarihi önemi kadar ağırladığı konuklarıyla da ünlü. Bu konuklardan bazıları, II. Elizabeth, VIII.Edward, Kral Zogo, Maria Callas, Jacqueline Kennedy, Agatha Christie, Pierre Loti, Ernest Hemingway ve ünlü casuslar Mata Hari, Cicero’dur. Fakat bu konuklar arasında öyle bir isim var ki, bir milletin kaderini değiştirmiş, bu toprakların büyük kahramanı olarak adını altın harflerle gönüllere ve tarihe yazdırmış. Elbette ki bu isim ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten başkası değil. Büyük komutan işgal yıllarında burada kalmış, yıllar içinde burayı adeta ikinci evi gibi kullanıyor. Burada kaldığı oda, doğumunun 100. Yılında bir müze haline getiriliyor. Bu sebeple Pera Palas bir müze otel özelliğini taşıyor.

Pera Palas Atatürk Müzesi ‘ne Giriş

Pera Palas’ın muhteşem mimarisi ve özelliklerinin etkisinde kalmışken 101 no’lu odaya geliyoruz. Ata’mızın kaldığı bu müze oda her gün 10.00-11.00, 15.00-16.00 saatleri arasında ücretsiz gezilebiliyor. Odada bir görevli, hem Türkçe hem de İngilizce konuşarak ziyaretçileri bilgilendiriyor.

Pera Palas 101

Odanın içinde gezerken duygulanmamak elde değil. 1917 senesinden sonra bu duvarların içinde bir tarih yazılmış, çok önemli toplantılar yapılmış. Atatürk’ün şahsi eşyalarının sergilendiği oda, çok sevdiği şafak pembesi ve gündoğumu rengiyle döşeli. Sergilenen eşyalar çeşitli müze ve müzayedelerden elde edilmiş. Atatürk’ü anlatan yabancı kitaplar, imzalı kartpostallar, aile fotoğrafları, dönemin dergileri ve madalyalarını görmek mümkün. Ortada duran sehpada o döneme ait Ulus, Son Posta ve Cumhuriyet gazeteleri de sanki az önce okunmuş da oraya bırakılmış gibi.Pera Palas Atatürk

Odada camekân içerisinde sergilenen 2 adet halı dikkatimizi çekiyor. Görevli anlatınca işin esrarengiz yönü tüylerimizi diken diken etmeye yetiyor:

Mucize Halı Hikayesi

Pera Palas 101 numaralı odada mucize bir halı da gizli. 1929 yılında zamanın Hindistan mihracelerinden biri Atatürk’ü ziyarete geliyor. Ve Atatürk’e  unutulmaz bir hediye vermek istiyor. Bunun için kâhinine farklı bir hediye hazırlaması emrini veriyor. Kâhin de küçük bir halı dokutuyor ve mihraceye sunuyor. Halıyı çok beğenen Mihrace, Atatürk’e hediye ediyor Buraya kadar her şey normal. Asıl şaşırtıcı olan halının üzerindeki şifre. Halının üzerinde bir saat motifi var ve bu saat 09.07’yi gösteriyor. Bilindiği gibi Atatürk’ün ölüm saati 09.05. Ancak beyin, kalp durduktan sonra 2 dakika daha yaşayabiliyor. Yani halıdaki saat Atatürk’ün beyin ölümünün gerçekleştiği saat. Ve saatin etrafı 10 adet kasımpatı çiçeğiyle süslü. Yani 10 Kasım. Bu ilginç detaydan etkilenmemek mümkün değil.

Pera Palas 101 no’lu oda her yönüyle bizleri etkisi altına alırken aklımıza şu not geliyor:

İşgal güçleri komutanı General Harrington olmak üzere bir kısım işgal askerleri Pera Palas’ta salonunun bir köşesinde otururlarken Mustafa Kemal, tüm ihtişamıyla Orinet Bar’dan içeri girer ve oturanların dikkatini çeker. Komutanlar, görevlilerden gelenin kim olduğunu sorarlar ve Mustafa Kemal olduğunu öğrenirler. Onlar için Mustafa Kemal, Çanakkale Savaşı’nın en ünlü komutanlarından biridir. Bu nedenle de masalarına davet etmek isterler. Ancak Mustafa Kemal, her zamanki kıvrak zekâsıyla “Her ne kadar şu anda İstanbul’un sahibi onlar gibi görünse de, yakında gidecekler. Bu nedenle kendileri burada misafirdir. Bizde de misafirler ağırlanır. O yüzden arzu ederlerse onlar benim masama buyurabilirler!” der.

Büyük askeri dehası karşısında tüm dünyanın saygı duyduğu Ata’mızı rahmetle ve minnetle anarken, bir otelin duvarları ardında ne çok giz saklandığına bir kez daha şaşırıyoruz.

Her köşesinde bir sır saklı olan İstanbul’u sevmek için bir nedeni daha heybemize ekleyip, keşfetmeye devam ediyoruz.

Yazı ve Fotoğraflar: Gonca SAĞLIK

Pera Palas Atatürk Müzesi yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/pera-palas-ataturk-muzesi/feed/ 0
Bavul Hazırlarken Evi Taşımak… https://www.turrehberin.com/bavul-hazirlarken-evi-tasimak/ https://www.turrehberin.com/bavul-hazirlarken-evi-tasimak/?noamp=mobile#respond Tue, 16 Aug 2022 19:02:02 +0000 http://www.turrehberin.com/?p=3580 Bavul Hazırlarken Evi Taşımak… Seyahat planlarınızı tamamladınız ve gün gelip çattı ve artık bavulu hazırlama vakti geldi. Sizde de stres diz boyu oldu. Seyahat öncesi yaşayabileceğiniz en önemli sıkıntı büyük ihtimalle bavulu hazırlamak olacaktır. Kimileri artık alıştıklarından mıdır bilinmez, yarım saate tüm bavulu toplarken, kimileri ise bir gün boyunca bavul toplasalar bile, hala bir takım …

Bavul Hazırlarken Evi Taşımak… yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Bavul Hazırlarken Evi Taşımak…

Seyahat planlarınızı tamamladınız ve gün gelip çattı ve artık bavulu hazırlama vakti geldi. Sizde de stres diz boyu oldu. Seyahat öncesi yaşayabileceğiniz en önemli sıkıntı büyük ihtimalle bavulu hazırlamak olacaktır. Kimileri artık alıştıklarından mıdır bilinmez, yarım saate tüm bavulu toplarken, kimileri ise bir gün boyunca bavul toplasalar bile, hala bir takım şeyleri unutarak yolculuğa çıkarlar. Yoksa siz de, bavul hazırlarken taşındığını hissedenlerden misiniz?

Bavulu hazırlarken en önemli nokta, nasıl bir seyahate çıktığınızdır. Sürekli yer değiştiren bir yolculuk mu yoksa tek bir noktada kalınacak şekilde bir tatil mi yapacaksanız. Bir diğer önemli nokta ise seyahatinizi nasıl yapacağınız. Malum, uçak ile seyahat edecekseniz, 15-25 kilo arasında bir bagaj hakkına sahipsiniz. Tabii, yolculukta bavulları kimin ve kaç kişinin taşıyacağı da başka bir kısıtlama. Ancak aşağıda ki listeyi uygularsanız, her türlü seyahatte rahat etmeniz garanti diyebiliriz.

Bu listeyi kontrol ederek bagaj hazırlayın.

Öncelikle yanınızda olması gerekenleri aldığınızdan emin olmalısınız.
1) Pasaport / Nüfus cüzdanı
2) Almanız gereken ilaçlarınız ve varsa reçetesi
3) Kullandığınız ve şarj edilmesi gereken telefon, fotoğraf makinesi, lap-top gibi makineler ve bunların şarj kabloları
4) Kalacağınız otelin rezervasyonu ve biletiniz
5) Cüzdan, kredi kartı ve nakit paranız
6) Ev anahtarınız, güneş gözlüğünüz, şapkanız, diş fırçası, tıraş bıçağı/makinesi, tırnak makası, deodorant ve hatta güneş kreminiz.
Tüm bunları el çantanız olarak belirlediğiniz çantanın içine toplayın. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta, uçak içine sokulması yasak olan maddeler (sıvı miktarları da önemli) kısmıdır. Örnek olması için Türk Havayolları’nın kurallarını buradan kontrol edebilirsiniz.
bellman-luggage-cart-104031_640

Şimdi gelelim bavulun hazırlanmasına.

Bavulunuz ne kadar ağır olursa, hem siz, hem de başkaları onu o kadar zor taşıyacaktır. Bu da bavulunuza zarar gelme durumu da dahil, bir çok sıkıntının olabileceği anlamına gelir. O yüzden en büyük boy bavulunuz bile olsa, kaldığınız süre içerisinde kullanacağınız kesin veya en az bir kere kullanacağınız malzemelerden başka bir şey yanınıza almayın. Peki bu malzemeler neler gelin bir de ona bakalım.

1) Seyahatte olacağınız her 2 gün için 1 çift iç çamaşır +1 çift daha alın. Yani 2-3 gün için 2 çift, 4-5 gün için 3 çift, 6-7 gün için 4 çift. 4 çiftten fazla iç çamaşırı almayın. Gerekirse eskilerini atar yenilerini gittiğiniz yerden alabilirsiniz. Veya otellerde ya da dışarıda kuru temizleme hizmetinden faydalanabilirsiniz.

2) Aynı sistemi çoraplar için kullanın. Bavulunuzda en çok 3-4 çift çorabınız olsun.

3) Her gün ayrı kıyafet giymek zorunda değilsiniz. 1 haftalık bir seyahat için, altınıza giyebilecek maksimum 3, üstünüz için maksimum 4 kıyafet alın. Sıcaklık farklılıkları için kalın bir üst ve belki de içlik almanız gerekebilir.

4) Ayağınıza giydiğiniz ayakkabılardan hariç 1 çift ayakkabı daha alın. Tabii gittiğiniz şartlara uyacak türden. Her halükarda kullanılmak üzere bir çift terlik de ekleyin.

5) Spor yapıyorsanız ve seyahatiniz boyunca 4-5 yıldızlı oteller de kalacaksanız, spor kıyafetlerinizi ve mayonuzu almayı unutmayın. Akşamları spor, havuz, sauna gibi otel hizmetlerinden faydalanabilirsiniz.

Bavulda halâ yer var mı?

Eğer tüm bu malzemeler sonrası tercih ettiğiniz bavulda hala yer varsa ve siz de hala bavulunuzu kendiniz taşıyabilecek durumda iseniz, arzu ettiğiniz diğer malzemeleri de ekleyebilirsiniz. Ancak özellikle taşıyabileceğiniz ağırlıktan fazla bir ağırlık olduysa, koyduklarınızı mutlaka eleyin.

Son olarak, hem taşıma kapasiteniz hem de kaybetme/unutma gibi durumların oluşmaması için toplamda sadece 3 parça bagajınız olsun. Tercihen, bir tekerlekli bavul, bir el çantası ve bir sırt çantası ile tüm eşyalarınızı taşıyabilecek konuma gelin.

Bu yazdıklarımız tatbik ederseniz, oldukça rahat bir seyahat yaşayabilirsiniz. Tatbik edemezseniz de üzülmeyin. Her zaman için bir sonra ki sefer vardır.

Bavul Hazırlarken Evi Taşımak… yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/bavul-hazirlarken-evi-tasimak/feed/ 0
Seyahat güzel de, ya planlaması… https://www.turrehberin.com/seyahat-guzel-de-ya-planlamasi/ https://www.turrehberin.com/seyahat-guzel-de-ya-planlamasi/?noamp=mobile#respond Tue, 16 Aug 2022 18:22:38 +0000 http://www.turrehberin.com/?p=3562 Seyahat güzel de, ya planlaması… Seyahat etmek, hem zihni hem de bedeni yenileyen ve mümkün ise herkesin her yıl en az bir kere yapması gereken bir olay. Böylece hem farklı ortamlara girerek ruhunuzu ve zihninizi, hem de monoton yaşamdan çıkarak bedeninizi rahatlatıyorsunuz. Ancak her şeyde olduğu gibi seyahatte de bir maliyet söz konusu. Gayrimenkul zengini …

Seyahat güzel de, ya planlaması… yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Seyahat güzel de, ya planlaması…

Seyahat etmek, hem zihni hem de bedeni yenileyen ve mümkün ise herkesin her yıl en az bir kere yapması gereken bir olay. Böylece hem farklı ortamlara girerek ruhunuzu ve zihninizi, hem de monoton yaşamdan çıkarak bedeninizi rahatlatıyorsunuz. Ancak her şeyde olduğu gibi seyahatte de bir maliyet söz konusu. Gayrimenkul zengini veya babadan/aileden torpilli değilseniz, kısacası birileri sizin harcamanız için para kazanmıyorsa, hem zaman açısından hem de cüzdan açısından, seyahat kısıtlanmak zorunda kalıyor. Eğer bu durumdan sıkıldıysanız, yazının kalanını okumanız sizin için faydalı olacaktır.

1) Seyahat grubunuzun beğenilerini ortak paydaya alın

Nereye gittiğinizden daha önemlisi, kiminle gittiğinizdir. Hele de ilk defa gitmeyi planladığınız bir yere, daha önce beraber seyahat ettikleriniz ile gitmeniz daha iyi olur. Erkek/Kız arkadaşınız, kardeşiniz, aileniz, eşiniz veya iş arkadaşınız neleri seviyor, sizinle ortak beğenileri nelerdir bilmelisiniz. Çocuklu aile olarak geziyorsanız hem çocukların hem de sizin gezerken keyif alacağınız şekilde noktaları planlamalısınız.family-seyahat

2) Seyahat için seyahat noktasını aklınızda belirleyin.

Gönül ister ki her yere gidelim. Ama belirli sebeplerden bu mümkün olmuyor. 1. maddedeki ortak noktalara göre, aklınızda bir yer belirlemeye başlayın. Herkesin gittiği veya popüler olan yerler değil, sizin keyif alacağınız yerleri belirlemeye çalışın. Popüler demek size uygun demek değildir. Her yiğidin yoğurt yiyişi ayrıdır sözündeki gibi… Kulağınız açık olsun. Yeni veya çok da popüler olmayan noktaları da değerlendirin. Aklınızda en fazla görmek istediğiniz 10 yeri belirleyin. Gittiğiniz zaman listeden düşürüp, yeni bir yer ekleyin. Yani her an ilk 10 listeniz olsun. Fikir almak için bizim seyahat rehberlerimize bir göz gezdirebilirsiniz.

3) Sene başında takvim ayarlayın.

1 Ocak günü takvimi elinize alın. Her şeyden önce ortalama 15 gün resmi tatil izniniz var. Bunun haricinde bayramlar da hafta ortasına geliyorsa , arada kalan günleri kullanarak daha az izin almanız imkanı doğar. En az 15 gün de sizin izniniz olduğunu düşünelim. 52 hafta sonu da Cumartesi çalışsanız dahi 52 gün eder. Böylece seyahat edebileceğiniz en az 82 gün var demektir. Bu günleri baştan takvime göre belirleyin ve izin problemlerini ortadan kaldırın.

4) Gitmeyi planladığınız ilk 10 yerin, gitmeyi planladığınız tarihlerdeki ulaşım ve konaklama maliyetlerini karşılaştırın.

Eğer uçak ile gitmeniz gerekiyor ise 6 ay öncesinden alınan biletler ile neredeyse her yere daha uygun fiyatlar ile uçmayı başarabilirsiniz. Veya birçok havayolu firmasının promosyon dönemlerini takip edebilirsiniz. Havayolu firmaları genelde bir önceki sene hangi zaman nereye indirim uygulamışlar ise, bir sonraki sene de aynı promosyonu aynı dönemde yaparlar. Otellerde de, odaların doluluk oranına göre fiyatlar artar. Hatta gelecek dönem rezervasyonlarını garanti altına almak için bir çok otel 3-6 ay öncesinden “3 gece kal – 2 gece öde” türevinde promosyon yaparlar.

5) Kara yolu ile gidebileceğiniz her yere kara yolu ile gidin.

Özellikle yurt içinde seyahat edecekseniz, veya yurt dışında bir şehirden diğerine geçecekseniz, karayolu veya demiryolunu kullanın. Ehliyetiniz ve arabanız varsa, benzin parasını dert etmeyin. Gittiğiniz yerdeki ödeyeceğiniz taksi paraları sizin rahatlıkla benzin masrafınızı karşılar. Aracınızın yüksek kilometre yapacak olmasını da dert etmeyin. Sonuçta arabayı binmek için alıyorsunuz. Kullanmayacaksanız ne gereği var. Ancak arabanız bagaj veya kişi sayısı yönünden yetersiz ise, araba kiralama seçeneğine geçin. İnanın bu sayede ciddi tasarruf edeceksiniz. Sadece tasarruf mu? Harita üzerinde, gideceğiniz yol güzergahında bulunan bir çok yeri de görebilme, gezebilme imkanı doğacak. Hele bir de tek başınıza sürmeyecekseniz kesin bu şıkkı tercih edin. Özellikle soldan direksiyonlu bir çok ülkede de bunu yapabilirsiniz. Trafik kuralları her yerde aynı. Yalnız trafik kurallarına mutlaka uyun.

6) Oteliniz 5 yıldızlı olmak zorunda değil.

En iyi otel evinizdir. Bunu aklınızdan çıkarmayın. Bu yüzden temiz ve güvenlikli olan her yer kalabileceğiniz yerdir. Özellikle de gezmeyi planladığınız yerlere yakınsa. 20 kişilik koğuşlarda kalın demiyoruz. Ancak dünyadaki 3 yıldızlı otellerin tamamına yakını, standart bir turist için idealdir. Yatak, tuvalet, banyo ve klima gibi özellikler artık her yerde standartlaştığı için aynı bölgede aynı hizmeti veren 5 yıldızlı bir otele 200-400 € /$ fiyat vermek yerine 50-60 € /$ 3 yıldızlı otelde kalabilirsiniz. Gece başına 100-150 € /$ kara geçersiniz.

7) Yurt dışına çıkacaksanız, vize isteyen ülkeleri mümkün olduğunca tercih etmeyin.

Sonuçta sizi isteselerdi, size vize uygulamazlardı. Vizesiz ülkeleri tercih edin. Böylece kişi başı ortalama 80 € ödeme ve üstüne üstlük “vize çıktı mı?” diye kıvranmak zorunda kalmazsınız.

8) Kendi seyahat planınızı yola çıkmadan önce kağıda dökün

Nasıl ki seyahat acentelerinden tur programlarını istiyorsunuz, kendiniz planladığınız zaman da saat saat, gün gün programınızı kağıda dökün. Gitmeyi planladığınız yerlerin varsa giriş ücretlerine kadar not alın. Gitmiş olduğunuz noktayı çok sevmiş olabilirsiniz. Bu yüzden daha fazla da kalmak isteyebilirsiniz. Ancak bir sonraki noktayı kaçırmayın. Sonuçta her istediğinizde gezemiyorsunuz. Giriş saatleri kısıtlı olan noktaları gezecek iseniz, alışverişi sonraya bırakın. Bir çok yerde akşam saat 22:00’a kadar alışveriş yapabilirsiniz ama müze veya benzeri yerler sadece 09:00-17:00 arası açıklar. Bu yüzden zaman programlamanıza mutlaka uyun.

9) Gittiğiniz yerde gezin.

Seyahate çıktınız. Otelde oturacaksanız hiç gelmeyip, evde oturup, onca parayı başka bir yere harcayabilirdiniz. Madem ki geldiniz, şehirde gezilmedik yer bırakmayın. Çocuklu aile iseniz, inanın ki ilk 2-3 seferden sonra çocuklar da size ayak uyduracaklar. Zaten onların enerjisi sizden daha yüksek. Profesyonel olmasanız da fotoğraf çekin. Daha sonra monoton yaşantınıza döndüğünüzde size 2-3 dakikalık moral verecek hatıraları depolamış olursunuz.yurtiçi ve yurtdışı gezi rehberi

10) Yıllardır yapılan yanlışa siz de düşmeyin

“Budapeşte-Prag-Viyana / 5 gün” gibi reklamların dolduruşuna gelmeyin. 3 Ülke göreceğim diye gidip, ne gördüğünüzü anlamadan dönmüş olursunuz. Onun yerine bir seferde bir ülkenin 2-3 hatta 4 yerini görmeye çalışın. Mesela “Prag-Pilsen-Karlovy Vary” yapın. Aynı ülkede kalırsanız, hem maliyet hem zamandan kazanırsınız.

Ama bunlardan daha önemlisi, seyahat etmek üzere evden çıkarken, tüm huylarınızı ve sıfatlarınızı evde bırakın. Gittiğiniz gezide sadece kendiniz olun. Yaşadığınız her anı, ruhunuza hediye edin.

İyi yolculuklar…

Çağrı Sağlık

Seyahat güzel de, ya planlaması… yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/seyahat-guzel-de-ya-planlamasi/feed/ 0
Çukurcuma https://www.turrehberin.com/cukurcuma/ https://www.turrehberin.com/cukurcuma/?noamp=mobile#respond Sun, 10 Jul 2022 06:03:37 +0000 https://www.turrehberin.com/?p=12859 Çukurcuma Beyoğlu bölgesinin gezmekle bitmeyeceğinin bir kanıtı olan Çukurcuma ’dayız. Adını bölgenin en çukur köşesinde bulunmasından ötürü aldığı düşünülebilir. Bir rivayete göre Fatih Sultan Mehmet fetih zamanı, ‘Cuma namazını şu çukurda kılalım’ demiş. İsim hikâyesi ne olursa olsun, ismiyle müsemma bir yer burası. Galatasaray bölgesinden Karaköy’e inerken çukur bir alanda nostaljik saatler geçirmeye hazır olun. …

Çukurcuma yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Çukurcuma

Beyoğlu bölgesinin gezmekle bitmeyeceğinin bir kanıtı olan Çukurcuma ’dayız. Adını bölgenin en çukur köşesinde bulunmasından ötürü aldığı düşünülebilir. Bir rivayete göre Fatih Sultan Mehmet fetih zamanı, ‘Cuma namazını şu çukurda kılalım’ demiş. İsim hikâyesi ne olursa olsun, ismiyle müsemma bir yer burası. Galatasaray bölgesinden Karaköy’e inerken çukur bir alanda nostaljik saatler geçirmeye hazır olun. Nostaljik diyoruz çünkü İstanbul’un en meşhur antikacıları burada yer alıyor. Son yıllarda gerek bu dükkânları, gerek restore edilmiş binaları, kafeler ve evleriyle keşif sevenlerin önemli duraklarından biri olmuş durumda. Buraya geçmişin satıldığı semt desek yanlış olmaz. Antikacılarda neler yok ki. Ünlü yalılardan çıkma kıymetli avizeler, dönemin bisküvi kutuları, resimler, mobilyalar, takılar, aynalar, oyuncaklar ve hatta bebek arabaları.. Aradığınız tüm antika eşyalar bu sokaklarda sizleri bekliyor.

İstanbul’un en eski semtlerinden biri olan Çukurcuma’nın tarihinin 5 asır önceye dayandığı biliniyor. Art Nouveau tarzında binaların arasında yürürken kendinizi bir Avrupa şehrinde hissedeceksiniz. Semtin farkını net olarak anlayabilmek için Taksim’den başlayın ve Sıraselviler üzerinden yürüyerek Çukurcuma’ya ulaşın.

Semt elbette sadece antikacılardan ibaret değil. Semtin adıyla anılan Camii, bugünkü halini 1823’dek Firuzağa yangınından sonra almış. Çukurcuma Camii ve hemen karşısındaki çeşme semte değer katıyor. Semtin bir diğer önemli simgesi de Asri Turşucu. Adile Naşit ve Münir Özkul’un başrolünü paylaştığı ‘Neşeli Günler’ filmini bilmeyenimiz var mı? İşte bu filmin çekildiği, turşu limondan mı sirkeden mi yapılır kavgalarının yaşandığı bu dükkân 1938’den beri hizmet veriyor. Kapıdan içeri girer girmez mevcut atmosferiyle sizi o günlere götürecek turşucuda 40’a yakın çeşit turşu satılıyor. Turşuların tadına bakıyor, anılarımızı tazeliyor ve semti keşfetmeye devam ediyoruz. Buradan çıkıp sola döndüğünüzde 50 metre kadar sağda Adile Naşit Çıkmazı’nı göreceksiniz. Turşucu ve bu çıkmaz Cihangir ve Çukurcuma’nın kesiştiği bölgede yer alıyor. Daha önce Cihangir yazımızda da bahsettiğimiz halde burada yazmadan edemedik.Çukurcuma Asri Turşucu

 

Çukurcuma ve Faik Paşa

Çukurcuma Beyoğlu bölgesinin en küçük yerlerinden biri. Fakat buna rağmen hiç bıkmadan saatlerce gezebilir, her sokakta bir sürprizle karşılaşabilir, tüm bu eylemleri hiç ama hiç sıkılmadan gerçekleştirebilirsiniz. Bu keyif noktalarından biri de Faik Paşa Sokağı. Burası aslında ufak çapta bir yokuş. Peki kim bu Faik Paşa?

Erol Taş Sokağı

Faik Paşa aslında yoksul bir İtalyan ailenin çocuğu olarak Yunanistan’da dünyaya gelen Francesco Della Suda isimli bir eczacı. Ailesini kaybedince İstanbul’a getirilen Francesco 1844’te Mekteb-i Tıbbiye’den mezun olunca İstiklal Caddesi’nde İstanbul’un ilk eczanelerinden biri olan Büyük Eczane’yi (Grand Pharmacie Della Suda) açmış. Kısa zamanda padişahın eczacılığına yükselerek ‘Paşa’ ünvanını alarak Faik Paşa adıyla anılmaya başlanmış. Yokuşun başındaki gösterişli evde oturduğundan bu sokağa ismi verilmiş. İtalyan tarzı yüksek taş binalarla çevrili bu sokağın evlerinin ilginç bir de hikâyesi var: Zamanında bu sokakta bir tarafta zenginler, diğer tarafta hizmetkârlar ve sıradan halk yaşarmış. Zenginlerin evleri gösterişli, yüksek, heykel ve motiflerle süslüyken, diğer taraftaki yapılar daha alçak, gösterişten uzak ve sade olarak inşa edilmiş. Sokağa girdiğinizde bu farkı hemen anlayacaksınız.Çukurcuma Apartmanları

Çukurcuma’nın bir diğer önemli binası ise 1. Milli Mimari Dönemi’nin önemli ismi Mimar Kemaleddin Bey’e ait. Günümüzde otel olarak kullanılan bu görkemli bina, 1911-1913 yılları arasında Evkaf Nezareti’nin isteğiyle 3. Vakıf Han olarak inşa edilmiş. Bugünkü adıyla Corinne Otel, neo-klasik tarz Osmanlı eserlerine en güzel örneklerden biri.

Keyifli, tarihle kucak kucağa bir gün geçirmek istiyorsanız Çukurcuma’ya gidin, pişman olmayacaksınız.

Gonca SAĞLIK

Çukurcuma’ya Nasıl Gidilir: Çukurcuma’ya İstiklal Caddesi’ndeki yokuşlardan aşağı keyifle yapılacak bir yürüyüşten sonra ulaşmak mümkün. Yol üzerindeki manzaralar çevreyi keşfetmek için ideal. Taksim üzerinden geliyorsanız Sıraselviler’i takip edip Cihangir’e inebilir, oradan Çukurcuma’ya ulaşabilirsiniz. Keyifli keşiflere…

 

Çukurcuma yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/cukurcuma/feed/ 0
Balat’ın Tatları https://www.turrehberin.com/balatin-tatlari/ https://www.turrehberin.com/balatin-tatlari/?noamp=mobile#respond Thu, 02 Jun 2022 17:12:11 +0000 http://www.turrehberin.com/?p=6061 Balat’ın Tatları Balat’ın Tatları ile ilgili bir yazı yazmak istedik ve sizler için gezdik.  Bol bol fotoğraf çektik. Bir de yazı yazdık, sizlerin beğenisine sunduk. Havalar iyiden iyiye ısındı ve keşif duygusuna engel olunamaz duruma geldi. Kış, soğuk, kar-buz sevmem diyenlerdenseniz artık sizin için de gezi mevsimi geldi. Bu kez, Haliç’ten esen püfür püfür rüzgâr eşliğinde …

Balat’ın Tatları yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Balat’ın Tatları

Balat’ın Tatları ile ilgili bir yazı yazmak istedik ve sizler için gezdik.  Bol bol fotoğraf çektik. Bir de yazı yazdık, sizlerin beğenisine sunduk. Havalar iyiden iyiye ısındı ve keşif duygusuna engel olunamaz duruma geldi. Kış, soğuk, kar-buz sevmem diyenlerdenseniz artık sizin için de gezi mevsimi geldi. Bu kez, Haliç’ten esen püfür püfür rüzgâr eşliğinde Balat’ın lezzet duraklarını birlikte keşfetmeye ne dersiniz? Hadi buyurun.

Yaşanılan Semt

Balat’ı özel kılan en önemli unsur hiç şüphesiz yaşanılan bir semt oluşu. Geziniz sırasında semt sakinlerinin yaşamlarına tanık olup doğallığın keyfine varabiliyorsunuz. Semt, içinde bulunduğu yenilenme sürecinin etkisinde ve her zevke uygun birçok lezzet durağına ev sahipliği yapıyor. Biz de bu yazımızda bu mekânlardan bazılarını sizlerle paylaşmak istiyoruz. Başlamadan önce belirtmek istediğimiz bir nokta var: Biz gurme değiliz. Sadece sizleri bilgilendirmek amaçlı, görüp deneyimlediğimiz keyifli mekânları paylaşmak niyetindeyiz. Bu işi, işin erbaplarına bırakıyoruz.

Balat Sahil Restoran

Balat’ın en bilinen mekânlarından olan Sahil Restoran, tazecik mezeleri ve uygun fiyatıyla dikkatleri çekiyor. Çalışanları güler yüzlü. Kastamonu dağlarından toplanan mantarlardan hazırlanan mezelerini mutlaka denemelisiniz. Ana caddede Balat otobüs durağının 50 metre kadar ilerisindeki bu mekâna bir fırsat oluşturup gitmenizi tavsiye ediyoruz.

Agora Meyhanesi

Agora Meyhanesinin adını duymayanınız yoktur zannediyoruz. Şarkılara konu olmuş bu meyhane, doğal yapısı, eski taş duvarları, bu duvarları süsleyen tarihi fotoğraflarıyla mutlaka uğramanız gereken yerlerin başında geliyor. Mekâna girer girmez o dokuyu fark edeceksiniz. Güler yüzlü çalışanları ise ayrı güzellikte. Agora’nın teras kısmı da açık. Muhteşem sanat musikisi eşliğinde lezzetli meze ve balıklarının yanında uygun fiyatları ile de tercih edilebilir.

Cibalikapı Balıkçısı

Balat’ın temiz ve uygun fiyatlı balık restoranlarından biri de Cibalikapı Balıkçısı’dır. Porsiyonları oldukça büyük. Burada yiyeceğiniz balığı Boğaz’da yiyecek olsanız 2 katından fazla hesap ödeyeceğinizden şüpheniz olmasın. Haliç’e karşı keyif yapabilir, Galata Kulesi manzarasına doyabilirsiniz. Çeşit çeşit otlardan yapılan mezelerle doyup, balığa yer kalmayabilir. Bizden söylemesi.

Cafe Vodina

Cafe Vodina, semtin en işlek caddesinin üzerinde, çok tercih edilen mekânların ilk sırasında. Burası Balat Sanat Evi olarak da biliniyor. Şanslı gününüzdeyseniz, bir etkinliğe, söyleşi veya sergiye denk gelebilirsiniz.

Cook Life

Cooklife Balat

Cook Life Balat ise mekânların yoğun olduğu yerlerden biraz uzakta olmasına rağmen, pan kekli şirin kahvaltısıyla müdavimlerini ağırlıyor. Buraya daha çok turistlerin geldiğini söylemek yanlış olmaz.

 Cafe Naftalin

İlgi çekici bir diğer yer de Cafe Naftalin. Mekân sahipleri vejetaryen ve sundukları yiyecekler de et yemezlere özel. Bizden söylemesi. Ayrıca Mardin ve yöresine ait çok lezzetli kahveleri tatmak imkânı bulabilir, güler yüzlü personeliyle kahveler hakkında sohbetler edebilirsiniz. İçeri girdiğinizde 70’li yıllarda bir evde olduğunuzu hissedeceksiniz. Mutlu olacağınız huzurlu bir yer burası.

Perispiri Balat

Mekâna girdiğinizde albenili dekorasyon ve manzara karşısında mest olacaksınız. Fakat bu mutluluğun yemeklerin lezzeti ve ilgisiz çalışanlarıyla karşılaşınca biteceğini söylemek isteriz. Hele fiyatlar…Balat bölgesinin en pahalı mekanı olduğunu söyleyebiliriz. Boğazdaki otelleri geride bırakır, o derece. Bizden söylemesi.

 Molla Aşkı Terası

Sadece bilenlerin gittiği bu mekân için Karagümrük’e çıkmanız gerekecek. Birçok tarihi mekânı tepeden görme şansını yakalayabileceğiniz terasta 40 çeşit malzemeyle yapılan çayın tadına bakmanızı öneriyoruz.

Âşıklar, Abdallar ve Meczuplar Kafe

İşte sadece bilenlerin gittiği ve sonrasında müdavimi oldukları bir yer daha. Duvarlarında çini tabakların, işlemelerin ve Mevlevi dervişlerin fotoğraflarının sergilendiği bu mekân oldukça sıra dışı. Sıradanlığın dışına çıkmasının nedeni, maddi yetersizliği olan ailelere yardım toplanması ve ihtiyaç sahibi çocuklara ücretsiz ders veriliyor olması. Bir mekâna müdavim olmak için bunlardan güzel sebep olabilir mi?

Balat’ın Tatları – Köfteci Arnavut

Sahilde bulunan köfteci 1937 senesinde kurulmuş. Bölgenin eskilerinin müdavimi olduğu mekân oldukça eski ve bakımsız. Tipik esnaf lokantaları gibi düşünün, daha küçük ve çeşit az. Fakat nostalji sevenler için memnun edici olabilir. Su şişeleri bile insanı eski yılara götürecek şekilde. Bu tarz birçok lokantada olduğu gibi kredi kartı geçerli değil.

Aşk-ı Rüba Kafe        

Balat’da közde Türk kahvesi içebileceğiniz tek yer. Küçük bir mekân, yol üzerinde olduğu için etrafı seyretmek için ideal. Sahibinin yaptığı tatlıları güzel. Sert kahve sevenler için Süryani kahvesi önerilebilir. Fiyatları ise Balat ortalaması ve mekânın özelliklerine göre birazcık yüksektir.

Cumbalı Kahve

Cumbalıkafe-turrehberin

Sinagogun karşısında turkuaz dekorasyonuyla dikkat çeken mekânın kahveleri gerçekten çok iyi. Özellikle Türk kahvesi. Lezzetli olmasına lezzetli fakat çekirdeği Yemen mocha matarindan çekildiği için mi bilemeyiz fiyatı 10 TL. Bu fiyat Bebek Otel fiyatıdır, o parayı da Boğaz manzarasına verirsiniz ancak.

Coffee Department

Cumbalı Kahvenin hemen karşısında bir mekân daha. Kahveleri lezzetli de olsa Nişantaşı’ndan fırlamış gelmiş gibi duran bu mekân Balat severlerin çok ilgisini çekecek gibi görünmüyor. Çünkü semtin dokusunu hissedebileceğiniz bir ortamı maalesef yok.

Balat Kadraj

Kahvelerin bir araya toplandığı Kürkçü Çeşmesi Sokak’ta bulunan mekân, 70’li yıllara ait pop şarkılarının güzelliğiyle sizi davet ediyor. Oldukça hoş, sade ve güzel tatlılar yiyebileceğiniz mekânda Türk kahvesinin yanında yaban mersini suyu ikram ediliyor. Bu ayrıntı çok önemli. Çünkü Türk kahvesi yanında tatlı ve su olmadan ikram edilmemeli. Her yiyecek ve içeceğin sunum için olmazsa olmazları vardır. Buna dikkat eden mekânlara bir yıldız da bizden gelsin.

Makam-ı Balat

Kokoreç, pastırmalı Boşnak köftesi ve et sevenler için ideal bir mekân. Sıcak, samimi ve hizmet kalitesinin üst seviyede olduğu bu lokantaya uğramanızı öneririz. Sahibi hoş sohbet ve semte oldukça hâkim. Geziniz hakkında güzel fikirler alıp sohbet edebilirsiniz.

 Lotus Cafe&Shop

Lotus Kafe

İncirli kek seviyorsanız, bu bile buraya uğramanız için yeterli bir sebep. Yanına da tazecik kahve. Lazanyasını denemedik fakat övgü dolu yorumlar aldığımızı söyleyebiliriz. El yapımı takı ve objelerin satışı da yapılıyor. İlgililerine duyurulur.

Maison Balat

Zamanda bir yolculuğa çıkacağınız bu minik dükkâna mutlaka girin. Kış mevsiminde salep için. Ürünleri tek tek inceleyin, keyfini çıkarın. Hafta sonu kahvaltı için gitmek istiyorsanız mutlaka arayın, yer ayırtın. Sahipleri çok samimi, sohbet etmek keyif veriyor. Güler yüzle karşılandığınız yerlerin değerini bilin. Hem cafe hem de antikacı olan bu mekândan beğendiğiniz eşyaları satın alabiliyorsunuz.

Balat’ın Tatları – İncir Ağacı Kahvesi

İsmiyle müsemma incir ağacının altında yer alan bu kahvenin en meşhur tatlısı da incir tatlısı. Fener Rum Lisesi’ne çıkarken sağdaki merdivenlerin üstünde yer alan kahve çok sakin ve huzurlu. Hatta otururken horoz sesi bile duyduk. Duvarlarında çok sevilen eski sanatçıların kara kalem resimlerinin yer aldığı bu kahveye mutlaka uğramalısınız.

Fida Cafe

Balat’ın yeni açılan cafelerinden biri olan Fida Cafe, kahvaltısı, gözlemesi ve iç mekânıyla dikkat çekiyor.

Fanaraki

El yapımı tatlı ve yemekleriyle sizi fethedecek, bizden söylemesi.

Pavita Balat

Kendinizi evinizde hissedeceğiniz bir aile işletmesi. Kahvaltısı anne elinden çıkmış gibi. Mantısını denemenizi tavsiye ederiz.

Karaköy Kahvesi

Denize karşı püfür püfür bir kahve keyfine ne dersiniz? Fonda eski şarkılar. Türk kahvesi çok iyi. Kışın soba başında sohbetler için ideal. Tarihi atmosferin içinde deniz manzarası eşliğinde keyif yapmak için tercih edebilirsiniz. Belirtmekte fayda var, yol kenarında olduğu için biraz gürültü var.

Pop’s Balat

Balat’ın en yeni ve en huzur bulacağınız mekânlarından biri. Sahipleriyle hoş sohbetler ederek, içerideki rahat koltuklarda kendinizi gerçekten evinizin rahatlığında hissedebileceğiniz bu mekân uzun yıllar eczane olarak hizmet vermiş. O eczaneden kalma bir de eski tip tartı var. Hani çocukken eczaneye gider tartılırdık ya. İşte onlardan. Zemin döşemesi, pencereleri ve tavan süslemesiyle çok dikkat çeken mekâna mutlaka gidin, keyifli sohbetler eşiğinde buzlu kahvenizi için. Ya da Türk kahvesini deneyin, lezzeti gerçekten eşsiz. İnsana huzur veren böylesi mekânların çoğalmasını diliyoruz.

Balat’ın tatları – Forno Balat

Ve Balat’ın bizce en iyilerinden biri Forno Balat. Tertemiz, her müşteriyle özel ilgilenilen, pideleri ve pizzasıyla efsane bir yer burası. Ev yapımı limonata ve minik kurabiyeler tam tadında. Açık mutfak olduğu için tertemiz olduğunu gözlerinizle görüyorsunuz. Masamızda tahta servis tabaklarıyla ilgili konuşmamıza kulak misafiri olan görevli, tabakların makinede düzenli yıkandığını söyleyerek işlerine ne kadar sahip çıktıklarını ispatladı. Fiyat ortalaması da gayet iyi olan Forno’da, hafta sonları açık büfe kahvaltı servis ediliyor. Unutmadan ekleyelim, mekan Pazartesi günleri kapalı.

Tarihi Taş Fırın (Evin Unlu Mamulleri)

Balat’ta Tahta Minare Mahallesi’nde bulunan fırın, 1923 senesinde Rum usta Vasili tarafından kurulmuş. Binanın ön üst cephesinin üzerinde kuruluş tarihi Latince ve Osmanlıca olarak yazılmış. Kurulduğu günden beri ne fırın, ne odunun cinsi ne de ürünlerin yapılış tekniği değiştirilmemiş. Günün her saatinde sıcacık galetaların tadına bakabileceğiniz bu tarihi güzelliğe uğramadan bir Balat turu düşünülemez.

Tarihi Hızır Çavuş Fırını (1897)

Balat’a gelip o şahane simitlerinden almadan olmaz. Balat simidinin özelliği bol susamlı ve yumuşacık olması. Büyük ve küçük boyları var.

Bir gezi cenneti olan Balat’ta burada ismini sayamadığımız yöresel mutfaklara ait o kadar çok mekan var ki.. Biz belli başlı ve denediğimiz mekânları anlatmaya çalıştık. Şimdi sıra sizde, gidip Balat’ı keşfedin, tatlarını yerinde deneyin.

Fotoğraflar : Gonca Sağlık, Tuğrul Sağlık, Çağrı Sağlık

Yazı : Gonca Sağlık

Balat’ın Tatları yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/balatin-tatlari/feed/ 0