Türkiye arşivleri - Turrehberin.com https://www.turrehberin.com/turkiye/ Her an elinizin altındaki rehber Tue, 05 Mar 2024 08:48:57 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.3 https://www.turrehberin.com/wp-content/uploads/2016/07/cropped-favicon-32x32.jpg Türkiye arşivleri - Turrehberin.com https://www.turrehberin.com/turkiye/ 32 32 Topkapı Sarayı https://www.turrehberin.com/topkapi-sarayi/ https://www.turrehberin.com/topkapi-sarayi/?noamp=mobile#respond Tue, 30 Jan 2024 09:11:17 +0000 http://www.turrehberin.com/?p=9361 Topkapı Sarayı Topkapı Sarayı, Dünya hanedanlarının yaşadığı saraylar içerisinde hala ayakta kalabilen en eski saraylardan bir tanesidir. Üstelik bunu, hanedanın son zamanlarında terk edilmiş olmasına rağmen yapabilmiştir. Böylece bir önceki saray olarak kullanılan Edirne Sarayı‘nın akıbetine uğramamıştır. Fatih Sultan Mehmet, 1453 yılında İstanbul’u fethedince yeni bir saray yaptırır. Bu saray bugün İstanbul Üniversitesi sınırlarında kalmakta. …

Topkapı Sarayı yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Topkapı Sarayı

Topkapı Sarayı, Dünya hanedanlarının yaşadığı saraylar içerisinde hala ayakta kalabilen en eski saraylardan bir tanesidir. Üstelik bunu, hanedanın son zamanlarında terk edilmiş olmasına rağmen yapabilmiştir. Böylece bir önceki saray olarak kullanılan Edirne Sarayı‘nın akıbetine uğramamıştır.

Fatih Sultan Mehmet, 1453 yılında İstanbul’u fethedince yeni bir saray yaptırır. Bu saray bugün İstanbul Üniversitesi sınırlarında kalmakta. Ardından bugün Topkapı Sarayı’nın bulunduğu noktaya Saray-ı Cedid, yani Yeni Saray ismiyle bugünkü sarayın ilk yerleşimini yapar. Ancak sarayın inşaatına başlanması çok sonraları 1465 yılına rastlar. 1478 yılında bitirilen Topkapı Sarayı, bugün Sarayburnu olarak adlandırılan bölgede yaklaşık 700,000 metrekare büyüklüğündeymiş. Artık sadece 300,000 metrekarelik bir alan bulunuyor. Bu arada, sarayın Topkapı Sarayı ismini alması ise çok daha sonraları gerçekleşir.

Saray toplamda 4 ana bölümden oluşmakta. Saray’ın ilk girilen kısmı Hizmet ve Koruma Alanı olarak belirlenen “Birûn” bölgesidir. Ardından idari merkez olan “Divan-ı Hümayun” bölümü gelir. Bir sonraki alan ise eğitim bölgesi olan meşhur “Enderun” bölümüdür. Tabii ki sarayın bir de padişahların özel hayatını geçirdikleri “Harem-i Hümayûn” isimli Harem kısmı bulunur.

Topkapı Sarayı’nın Kapıları ve Avluları

Topkapı Sarayı’nın giriş kapısında yapılış tarihinden bir kitabe bulunmakta. Saltanat kapısı olarak adlandırılan bu kapıdan girildiğinde karşınıza bir alan çıkar. Bu alan, eskiden de halkın başvurmak için girebildiği yegane alan. Burada Aya İrini Kilisesi, Alay Meydanı, Fırın, Darphane, Hastahane, Hasırcılar Ocağı ve odun ambarı gibi yerler bulunmakta. Her ne kadar biletsiz bölgede olsa da Aya İrini’ye girmek için ayrı bilet almanız gerekiyor .

Bilet alarak geçebileceğiniz ikinci avlu noktasında ise sağ tarafta mutfaklar, sol tarafta Adalet Kulesi (Adaleti temsilen), Divan-ı Hümayun, Harem Dairesi girişi (ki burası içinde ayrı bilet almak gerekiyor) ve Zülüflü Baltacılar Koğuşu var. Üçüncü avluya geçiş yerinde ise Sancak-ı Şerif’in dikildiği nokta bulunmakta.

Topkapı Sarayı’nın üçüncü avlusuna girer girmez karşınıza çıkan Arz odası, Padişahın devlet adamlarını ve yabancı elçileri ağırladığı odadır. Bir başka deyişle Saray’ın mensubu dahi olsanız, bir çok kişi bu noktadan ileri gidemez. Odanın hemen arkasında Padişahın ve Enderun öğrencilerinin de kullanımına açık olan Ağalar Camii’ni görebilirsiniz. Bu avlu Padişah ve Enderun tarafından paylaşılır. Kutsal Emanetler de yine bu avluda bulunur.

Dördüncü avlu ise tamamen Padişah’ın köşkleri ve asma bahçelerinin bulunduğu yerdir. Sünnet Odası ile Bağdat ve Revan Köşklerinin arasında bulunan ve denize bakan balkon şeklindeki yapı ise, Padişahın Ramazan ayında orucunu açtığı İftariye Kameriyesidir.

Bu son avlunun alt kısmına geçtiğinizde ise Hekimbaşı kulesi, ahşaptan yapılma Kara Mustafa Paşa Köşkü, Sofa Camii ve saraya en son eklenen Mecidiye Köşkü ile Esvab Odası bulunmakta.

Topkapı Sarayı’nı gezmek istediğiniz taktirde, nispeten daha boş olacak olan hafta içi günlerini tercih etmenizi öneririz. Hakkını vererek gezmek isterseniz en az iki veya üç saat ayırmanız gerektiğini unutmayın. Saray hakkında özellikle ziyaret saatleri ve bilet ücretleri bilgisini almak için buradaki linke tıklayabilirsiniz.

 

Topkapı Sarayı yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/topkapi-sarayi/feed/ 0
Kapalıçarşı https://www.turrehberin.com/kapalicarsi/ https://www.turrehberin.com/kapalicarsi/?noamp=mobile#comments Sat, 26 Aug 2023 13:35:56 +0000 http://www.turrehberin.com/?p=9438 Kapalıçarşı Kapalıçarşı, Osmanlı İmparatorluk Kültürü diyebileceğimiz bir olgunun, ticaret ortamında ruh bulmuş halidir desek yalan olmaz. Konstantinapol’ün fethi çok önemli bir olaydı. Ancak ondan daha önemli ve zor kısım, şehri eskisinden daha iyi bir konuma getirmekti. İşte Fatih Sultan Mehmet, bu ikinci başarı için de Kapalıçarşı’yı yaptırmıştır. 1460 yılında artık İstanbul adıyla anılan kente hediye …

Kapalıçarşı yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Kapalıçarşı

Kapalıçarşı, Osmanlı İmparatorluk Kültürü diyebileceğimiz bir olgunun, ticaret ortamında ruh bulmuş halidir desek yalan olmaz. Konstantinapol’ün fethi çok önemli bir olaydı. Ancak ondan daha önemli ve zor kısım, şehri eskisinden daha iyi bir konuma getirmekti. İşte Fatih Sultan Mehmet, bu ikinci başarı için de Kapalıçarşı’yı yaptırmıştır. 1460 yılında artık İstanbul adıyla anılan kente hediye etmiştir.

Bugün devasa bir boyutta olan yapı, tek bir seferde bu hale gelmemiş. Yapı şu an için dünyanın en büyük alışveriş alanı olarak “Grand Bazaar” adıyla da biliniyor. Yapıda yaklaşık 45,000 metrekare kapalı alan var. Yaklaşık 4000 dükkân, 66 sokak ve 24 giriş noktası bulunmakta. Günümüzde sokak isimleri ile içinde barındırdığı dükkanlar pek alakalı değiller. Ancak sokak isimleri eskiden orada ne ticareti yapıldığını anlamamıza yardımcı oluyor.

Çarşıda sadece dükkanlar değil aynı zamanda 14 tane de han var. Kapalıçarşı 2014 yılında 91 milyonluk ziyaret ile “Dünyanın en fazla ziyaret edilen alışveriş merkezi” unvanını da kazanmış.

Bir de tabii, edebiyatımıza girmiş. Orhan Veli’nin meşhur Kapalı Çarşı şiiri vardır ki, insanı içinden vurur ince ince.

Gerek tarihte gerekse günümüzde İstanbul’un en önemli ticaret merkezi olan Kapalıçarşı, bulunduğu bölgenin etrafının da bu şekilde yapılaşmasına sebep olmuş. Yukarıdaki Youtube videomuzda da sizlerle hem Kapalıçarşı’yı hem de etrafındaki hanları geziyoruz. Artık tarihi değerinin ticari değerinden öne geçmesi sebebiyle daha çok turistik malların ticareti yapılmakta. Ancak içerisindeki bedestenlerin isimleri bir dönem orada nelerin satıldığını günümüze hatırlatıyor.

Kapalıçarşı’yı gezerken her dükkâna ya da daha genel olarak sokağa girmek isterseniz burayı ancak birkaç günde bitirebileceğinizi söylememiz gerek. İstanbul’da yaşayanlar artık Kapalıçarşı’ya sadece altın veya döviz almak için gelmekte. Bu yüzden çarşının dış kesimlerinde daha çok Türk ziyaretçi ile karşılaşırken, içine doğru ilerledikçe etrafınızdakilerin çoğunun turist olduğunu fark edeceksiniz.

Dünyanın en eski ve bizce en güzel alışveriş merkezinde birkaç saatinizi harcamak bizce ruhunuza iyi gelecektir. Yorulduğunuzda tarihi kahvehanelerden birinde bir Türk kahvesi içmeyi unutmayın.

 

Kapalıçarşı yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/kapalicarsi/feed/ 1
Kemerburgaz Yok Olmadan Önce https://www.turrehberin.com/yok-olmadan-once-kemerburgaz/ https://www.turrehberin.com/yok-olmadan-once-kemerburgaz/?noamp=mobile#respond Thu, 24 Aug 2023 07:05:03 +0000 http://www.turrehberin.com/?p=1835 Büyük şehirde yaşıyorsanız mutlaka bir kaçış noktanız vardır ve İstanbul için Kemerburgaz, yıllarca İstanbulluların kaçış noktası olmuş. Kemerburgaz Kent Ormanı ve diğer piknik alanlarıyla bir sayfiye yerini andıran bölge, günümüzde şehirleşmenin esiri olmaktan maalesef kurtulamamış. Biz de “Kemerburgaz nasıl bir yer?” veya “Kemerburgaz’da ne yapılır?” gibi soruları bu yazıyla cevaplamak istedik. Kemerburgaz ve çok yakınındaki …

Kemerburgaz Yok Olmadan Önce yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Büyük şehirde yaşıyorsanız mutlaka bir kaçış noktanız vardır ve İstanbul için Kemerburgaz, yıllarca İstanbulluların kaçış noktası olmuş. Kemerburgaz Kent Ormanı ve diğer piknik alanlarıyla bir sayfiye yerini andıran bölge, günümüzde şehirleşmenin esiri olmaktan maalesef kurtulamamış. Biz de “Kemerburgaz nasıl bir yer?” veya “Kemerburgaz’da ne yapılır?” gibi soruları bu yazıyla cevaplamak istedik.

Kemerburgaz-turrehberin Kemerburgaz ve çok yakınındaki Göktürk İstanbul’a bağlı birer köymüş aslında. Temiz havası, ormanı ve sakinliğiyle inşaat şirketlerinin ve kalabalıktan kaçmaya çalışanların ilgisini çekmekte gecikmemiş. Günümüzde Göktürk sakin olmanın çok ötesinde, trafiği, çirkin ve yoğun yapılaşmasıyla maalesef şehir merkezinden farksız durumda. Fakat Kemerburgaz hala sakin ve kirlenmemiş yapısıyla ilgi çekmekte. Bölgede araziler inşaat firmaları tarafından parsellenmiş, iş makinelerinin gürültüsü o sakinliği çoktan bozmuş. Gelin, o güzellik de betonlaşmadan Kemerburgaz’ı birlikte keşfedelim.

1924 Mübadelesinde Selanik sancağına bağlı Müslüman Türklerin yerleştiği bölgenin eski adı Pirgos (Burgaz) ‘dır. Sonrasında farklı bölgelerden göç aldıysa da Rumeli özelliğini hiç kaybetmemiş. Bölge yıllar önce Sarıyer’e, sonrasında Eyüp ilçesine bağlanmış olmasına rağmen konum olarak Eyüp’e oldukça uzakta. Beldenin en önemli simgesi çevresini saran tarihi su kemerleridir. Bölge çok eski dönemlerden beri şehrin su ihtiyacını karşılayan bir merkez olmuş. Günümüzde dahi kaynak suları kullanılmaya devam edilmektedir. Kemerburgaz, Göktürk ve Bahçeköy girişlerine kadar uzanan kemerlerin temellerinin Roma döneminde atıldığı bilinmektedir. Ancak bugün görülen kemerlerin büyük çoğunluğu Mimar Sinan eseridir. Özellikle Göktürk girişindeki kemer 800 metre uzunluğundadır ve Sinan’ın en muhteşem eserlerinden biri. Su kemeri-turrehberinBu kemer tarihe Türkiye’nin en uzun su kemeri olarak geçmiştir.

Kemerburgaz nedir?

İstanbul Kemerburgaz tarihi boyunca mesire yerlerinden biri olmuştur. Deniz kıyısına 15 km. uzaklıktadır. Karadeniz’in Avrupa kıyısının temiz kumsalları oldukça ilgi çekmektedir. Özellikle yaz aylarında aşırı rüzgârlı olduğunu hatırlatmakta fayda var. Beldenin bir diğer cazibe merkezi de İstanbul’u çevreleyen en geniş orman olan Belgrad Ormanı’dır.

Özellikle hafta sonları piknikçilerin yoğun ilgisini çeken orman; 6 km’lik yürüyüş parkuruyla sporseverleri mutlu etmektedir. Sakinliği seviyorsanız, hafta sonu bu bölgeden uzak durmanızı tavsiye ederiz.
Kemerburgaz ev-turrehberinBölge insanı geçimlerini uzun yıllar sebze-meyve yetiştiriciliğiyle sağlamışlar. Kısa süre öncesine kadar Camii meydanında bu ürünlere ulaşabiliyor, dalından kopmuş sebzeleri satın alabiliyordunuz. Fakat belediye bu uygulamayı kaldırarak, insanları organik adı altında kurulan pazarlara muhtaç etti. Bunun sonucunda Kemerburgaz bölgesinin bir özelliği daha yok edilmiş oldu.

İştah açıcı yerler

Sebze tarımının bu kadar çok olduğu Kemerburgaz’ın turşuları da oldukça meşhur. Aklınıza gelen her sebzenin turşusunu çok uygun fiyatta satın alabilir, ikram edilen nefis turşu sularını içebilirsiniz. Turşucular hemen yol üzerindeki birkaç dükkândan ibaret. Özellikle Hacı Salih Turşucusu’nu tavsiye etmek isterim. Turşular - Kemerburgaz Deneyince göreceksiniz, muhteşem. Beldenin bir diğer önemli lezzet durağı ise meydanda bulunan Kardeşler Lokantası. Günün her saati dolu olan bu esnaf lokantası, döneri ve kuru fasulyesiyle ün salmış. Öğlen saatlerinde yer bulmanız neredeyse imkânsız. Lokantada saat 14:00 gibi döner tükeniyor haberiniz olsun. Yemek yediniz, şimdi sıra kahvede ve tatlıda. Meydanda yol ağzında eski, küçük, kapısında odunların olduğu bir dükkân göreceksiniz.

Meşhur Kemerburgaz Tulumbacısı

Kime sorsanız söylerler. İşte Kemerburgaz’ın meşhur tulumbacısı. Öğlen saatlerinden önce giderseniz ve şanslıysanız hanım göbeği de alabilirsiniz.Tarihi tatlıcı

 

Tatlıları aldınız. Şimdi istikamet Tarihi Kemerburgaz Kahvesi.

Tarihi Kahve içiMeydandaki bu kahveye kadınlar da çok rahatlıkla girip oturabiliyor. Tarihi dokusu, duvarlarındaki eski fotoğraflar ve Atatürk. Fonda da Zeki Müren çalıyorsa, közde pişen o muhteşem kahvenizi söyleyebilirsiniz. Bu kadar lezzetli Türk kahvesi içebileceğiniz öyle az yer kaldı ki. Kahve makinelerinin ruhsuz lezzetlerine muhtaç edildik. Ama bu kahve başka, köpüğü bol, mekân sahipleri güler yüzlü ve çok saygılı. Tulumba yiyerek kahve keyfi yapın, pişman olmayacaksınız. İlkbaharla birlikte el yapımı limonata satışı da başlıyor, bizden söylemesi.

Sokaklarında kaybolun

Yemekler yenildi ve kahveler içildi. Şimdi Kemerburgaz sokaklarında kaybolmaya hazır mısınız? Yol boyu güler yüzlü insanlar, kapıda oturan tatlı dilli teyzeler. Çocukluğumuzdaki evler, çiçekli balkonlar… Kemerburgaz’ı her ziyaret bir çeşit zamanda yolculuk gibi. Tarihi Kahvehane Birçok evin kapısı kilitli bile değil. İnsanlar birbirine güveniyor. Sokakta yürürken pencereden uzanan bir teyze bizi evine çay içmeye davet ediyor. Unuttuğumuz mutlulukları burada yaşıyoruz

Kemerburgaz’ı özel kılan çok önemli bir şey daha var. Burada tüm evlerde ve iş yerlerinde Türk bayrağı asılı. Al bayrağın gölgesinde gururla bir gezi yapacaksınız. Atasına saygı duyan bölge insanı, yapılan inşaatlardan ve bölgenin Göktürk gibi hızla yabancılaşacak olmasından dolayı çok endişeli. Biz de endişeliyiz. Bu güzelliklerin yok olup gitmemesini öyle çok istiyoruz ki…

Kemerburgaz Kent Ormanı

Cumhuriyet döneminde özellikle Selanik’ten göç edenlere tahsis edilen Kemerburgaz ve etrafındaki ormanı günümüzde tekrar önem kazandı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin girişimleri ile bu bölge Kemerburgaz Kent Ormanı adı altında düzenlendi. Nihayetinde yaklaşık 1000 araçlık otopark alanı ve 6,5 km üstünde bir yürüyüş bölgesi olan bu noktaya, özellikle hafta sonları İstanbullular yoğun talep gösteriyor. Hafta sonu gerçekleşen kalabalık sebebiyle daha kaliteli bir gezi yapmak isteyenlerin hafta içi gelmesini tavsiye ederiz. Kent Ormanı içerisindeki baraj gölü ve çevresi güzel bir piknik alanı hüviyetinde. Yürüyüş ve bisiklet tutkunları için güzel bir aktivite merkezi olan bölgede, yeme-içme noktaları da unutulmamış. Bizim ziyaretçiler için yapacağımız en önemli uyarı ise etrafı kirletmemeleri ve doğaya zarar vermemeleri noktasında olacak. Tabii bir de araçlarını araba park noktalarına park etmeleri ve zaten dar olan yolları daha da daraltmamaları gerekiyor. Sonuçta arabanız sadece sizi oraya getirmek için bir araç. Onun da sizinle beraber oturması gerekmiyor.

Kemerburgaz’a nasıl gidilir:
Kemerburgaz şehrin hem dışında hem çok yakınında bir merkez. Kendi aracınızla gidecekseniz işiniz kolay. Levent, Maslak gibi merkezlere 20 dakika uzaklıkta. Yolda çok fazla kamyon olduğunu hatırlatmakta fayda var. Toplu taşım kullanacaksanız işiniz biraz zor, çünkü çok fazla dolanacaksınız. Şişli’den Göktürk dolmuşları kalkıyor. Otobüs tercih edecekseniz, Mecidiyeköy ve Levent’ten direkt otobüsle ulaşmak mümkün. Bir diğer seçenekler ise Eminönü ve Eyüp üzerinden gelmek. Eminönü’nden tek otobüs ulaşım imkânı sağlarken, Eyüp’ten hem dolmuş hem otobüsle beldeye ulaşmak mümkün. Kemerburgaz’dan geçen otobüs ulaşımı için İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Durak Bilgisi sayfasını kullanabilirsiniz.

Yazı ve Fotoğraflar: Gonca SAĞLIK (Güncelleme:18-07-2020)

Kemerburgaz Yok Olmadan Önce yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/yok-olmadan-once-kemerburgaz/feed/ 0
Rahmi Koç Müzesi İstanbul https://www.turrehberin.com/rahmi-koc-muzesi-istanbul/ https://www.turrehberin.com/rahmi-koc-muzesi-istanbul/?noamp=mobile#respond Sat, 19 Aug 2023 11:18:53 +0000 https://www.turrehberin.com/?p=18111 İstanbul’un güzide yerlerinden birinde, Türkiye’nin güzide insanlarından birinin kurmuş olduğu Rahmi Koç Müzesi, İstanbul’u gezmek isteyenlerin görmesi gereken bir müze. Her ne kadar İstanbullular pek fazla haberdar olmasa da müze yurtdışından gelenlerin uğrak noktalarından. İki tanesi Ayvalık’ta bir tanesi Ankara‘da olmak üzere toplam dört adet Rahmi Koç Müzesi var. Bu müzelerin tamamını gezdiğimiz için rahatlıkla …

Rahmi Koç Müzesi İstanbul yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>

İstanbul’un güzide yerlerinden birinde, Türkiye’nin güzide insanlarından birinin kurmuş olduğu Rahmi Koç Müzesi, İstanbul’u gezmek isteyenlerin görmesi gereken bir müze. Her ne kadar İstanbullular pek fazla haberdar olmasa da müze yurtdışından gelenlerin uğrak noktalarından.

İki tanesi Ayvalık’ta bir tanesi Ankara‘da olmak üzere toplam dört adet Rahmi Koç Müzesi var. Bu müzelerin tamamını gezdiğimiz için rahatlıkla söyleyebiliriz ki bu dört müzenin içerisinde en kapsamlı ve büyük olanı İstanbul Rahmi M Koç Müzesi.

Hasköy’deki Pırlanta

Hasköy’de yolun iki tarafına yerleşmiş Lengerhane Binası ve Hasköy Tersanesine yerleşmiş olan müze yaklaşık 27,000 metrekarelik oldukça büyük bir alan. Ancak müzenin en önemli özelliği Türkiye’nin ilk ve tek sanayi müzesi olması. Önce Lengerhane Binası (1994) ardından da Hasköy Tersanesi (2001) müzeye ev sahipliği yapmaya başlamış.

Müzede bugün birçok eser sergilenmekte. Gezmeye başladığınızda kendinizi bir anlamda bir zamanda yolculukta buluyorsunuz. Geçmişten günümüze hava, kara ve deniz yolları ile raylı ulaşımların sergilendiği alanlar oldukça ilgi çekici. Atatürk’ün son günlerinde kullandığı kanlı mendilinden tarihi oyuncaklara kadar uzanan sergi eşyaları da sizleri bambaşka ruh hallerine sürüklüyor.

Tarihi özellikli yemek mekanları

İstanbul’daki Rahmi Koç Müzesi’ni gezmek için uzun bir vakit gerekli. Biz sabah başladığımız geziyi öğleden sonra ancak bitirebildik. Bu esnada hem yoruluyor hem de susayıp acıkıyorsunuz. İşte bu noktada yardımınıza koşan müze içi restoran ve kafeler var. Bunların içinde özellikle iki tanesi çok ilgi çekiyor. İlki tarihi Fenerbahçe Vapuru içerisinde bulunan Büfe. Burada vapurun tarihi atmosferinde ufak tefek atıştırmalıklar ile çayınızı yudumlayıp, eski İstanbul vapurunda maziye dalıyorsunuz. Diğeri ise 1930’ların Paris’ini size yaşatacak olan Suzy’s Cafe Du Levant. Bunların haricinde Müzenin deniz kenarı kısmında bulunan Halat Restoran’da size keyifli bir yemek ve dinlenme imkânı sağlayacaktır.

Rahmi Koç Müzesi Ödüllü Bir Müze

Bir müze bu kadar iyi oluşturulur da ödülsüz kalır mı? Kalmaz elbet. Nitekim bu müze 1996 yılında Avrupa Müzeleri Konseyi Özel Ödülü’nü almaya hak kazanmış. Bu ödül, ilk defa bir Türk müzesine layık görülmesi açısından hem müze hem de Türkiye için ayrı bir anlam taşıyor. Rahmi M. Koç Müzesi, ayrıca Kültür Bakanlığı’nın 2001 yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nün de sahibi. Ancak bizce bu müze için en büyük ödül, bizim gibi onu ziyaret edenlerin, ziyaret sonrası kalplerinde hissettikleri sevgi ve gösterilen çabaya karşı duyulan saygı.

Siz kendi gözlerinizle görene dek, sizleri merakta bırakmamak için müze çekimlerimizi videomuzdan izleyebilirsiniz. Ancak mutlaka ziyaret etmeniz gerektiğini de unutmayın.

Rahmi Koç Müzesi İstanbul yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/rahmi-koc-muzesi-istanbul/feed/ 0
Hattuşaş Antik Kenti ve Boğazköy https://www.turrehberin.com/hattusas-antik-kenti-ve-bogazkoy/ https://www.turrehberin.com/hattusas-antik-kenti-ve-bogazkoy/?noamp=mobile#comments Sat, 19 Aug 2023 07:57:41 +0000 https://www.turrehberin.com/?p=17590 Bu yazımızda sizlere Hitit İmparatorluğunun başkenti olan Hattuşaş Antik Kenti’ni ve Boğazköy’ü anlatacağız. Hattuşaş hakkında bilgi verirken aynı zamanda Hititler konusuna da değinmemiz gerekecek. Çünkü Hititleri anlatmadan Hattuşaş’ı anlatma şansımız yok. Yazımızın haricinde her iki bölgede çektiğimiz videolarımızı da yine buradan izleyebilirsiniz. Hatta izlemeniz daha iyi olur zira yazıya eklemediğimiz bir takım bilgileri de oradan …

Hattuşaş Antik Kenti ve Boğazköy yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>

Bu yazımızda sizlere Hitit İmparatorluğunun başkenti olan Hattuşaş Antik Kenti’ni ve Boğazköy’ü anlatacağız. Hattuşaş hakkında bilgi verirken aynı zamanda Hititler konusuna da değinmemiz gerekecek. Çünkü Hititleri anlatmadan Hattuşaş’ı anlatma şansımız yok. Yazımızın haricinde her iki bölgede çektiğimiz videolarımızı da yine buradan izleyebilirsiniz. Hatta izlemeniz daha iyi olur zira yazıya eklemediğimiz bir takım bilgileri de oradan edinmiş olursunuz. Bir imparatorluğun tarihine yolculuğa hazırsanız başlayalım.

Hattuşaş Nerede ve Nasıl Gidilir?

Hattuşaş Antik Kenti Anadolu’nun tam kalbinde diyebiliriz. Boğazköy Hattuşaş Çorum ili sınırları içerisinde kalsa da Yozgat’a da oldukça yakın bir konumda. Gerek tam yerini gerekse anlatacaklarımızı daha iyi anlayabilmeniz için Hattuşaş ve Boğazköy’ün bulunduğu noktayı sizlere aşağıdaki haritada gösterdik.

Hattuşaş Nerede Hitit

“Boğazköy Hattuşaş nerede?”  “Hattuşaş Antik Kenti’ne nasıl gidilir?” diye soracaklar için de gelinen bölgeye göre değişmekle birlikte birden fazla yol üzerinden ulaşılabileceğini söyleyebiliriz. Biz Ankara‘dan yola çıkarak Sungurlu üzerinden bu tarihi bölgeye ulaştık. Haritadan da görülebileceği gibi Boğazköy ve Hattuşaş tam anlamıyla Anadolu’nun göbeğinde sayılabilecek bir noktada. Bu nokta aynı zamanda yaklaşık 5000 yıllık bir ticaret yolunun da her yönden ortasında kalıyor. Gerek Kuzey-Güney hattında gerekse Doğu-Batı hattında ana ticaret yolları tam da buradan geçmekte.

Ticaret Noktasından İmparatorluk Başkentine

Hattuşaş Antik Kenti’ne giriş yaptığınızda sizi ilk olarak dönemin yapı tekniği ve malzemeler ile canlandırma için günümüzde yapılmış surlar karşılıyor. Tabii ki bunların tarihsel hiçbir değeri yok. Sadece sizlere o dönemlerde şehrin nasıl korunduğunu göstermek amaçlı konulmuşlar. Bu arada şehir ovadan başlayarak tepelere yayılan bir yapıda. Şehrin günümüzden 4-5000 yıl önce bu kadar geniş bir araziye yayılmış olması bile Hitit İmparatorluğunun ne kadar kudretli olduğunu gözler önüne seriyor. Şehir ilk olarak 1834 yılında Fransız Charles Texier tarafından fark ediliyor. 1905 yılında bu bölgenin kadim Hitit Uygarlığının merkezi olduğu anlaşılıyor. 1915 yılından itibaren kazılar başlıyor.

Hattuşaş Antik Kenti Hitit Başkenti olmadan önce de var olan bir yerleşim yeriydi. Hattilere ait yerleşim alanlarını ele geçirmeye başlayan Hititler burada bulunan ilk Hatti şehri olan Hattuş’u yok ediyorlar. Ardından bir Hitit (Eti) prensi olan Labarna buraya gelerek şehri yeniden kuruyor. Hattuş kentini yapılandırırken kendi ismini de Hattuşalı anlamına gelen Hattuşili yapıyor ve I.Hattuşili olarak ilk kral oluyor. Hitit İmparatorluğu ve onun Başkenti Hattuşa’nın şaşaalı tarihi de burada başlamış oluyor. Ziyaret eden herkesin giriş yaptığı nokta Aşağı Şehir kısmı. Gezi güzergahı üzerinden anlatımımıza hem yazı hem de videolarımızla devam edelim.

Büyük Mabet ve Hititlerde Din

Hititler kendilerine “Bin Tanrılı” diyorlardı. Bu tanrı sayısının çokluğundan çok dine verilen önemi gösteriyor. Hititlerin başkenti Hattuşa’da bu nedenle bol miktarda mabet yani tapınak bulunuyor. Bunların içinde en önemlisi ise Büyük Mabet. Hitit dininde etnik kökenli Tanrılar bulunmaktaydı. Asur ve Babil’den Semitik, Hindistan bölgesinden Eski Hint, Avrupa bölgesinden Hitit ve Luvi, Asianik olarak da Hatti, Hurri ve Sümer tanrıları Hitit Panteonu içerisine girmişti. Çok tanrılı dinlerin birçoğunda olduğu gibi Hitit dini de bir “doğa dini” idi. Arinna Kültü üzerine inşa edilen din sisteminde Güneş Tanrısı Vuruşemu ve kocası Fırtına Tanrısı Taru ön plandaydı. Sonraki toplumlar ve hatta Roma İmparatorluğu tarafından da benimsenen Geç Hitit Dönemi tanrısı Kubaba yine bir başka Hitit tanrısıydı. Kubaba daha sonra Friglerin Tanrısı Kybele olacaktı.

Hattuşaş 1 Numaralı Mabed

Hattuşaş kent planı olarak aşağı şehir ve yukarı şehir olarak anılan iki alanda kurulu. Hem büyük mabet hem de 1 numaralı mabet aşağı şehir kısmında yer alıyor. Hititlerde din gerçekten önemli bir yer tutmaktaydı. Toplumun genel ahlak seviyesini de korumak istiyorlardı. Bu nedenle 200 kanunun yer aldığı bir yasaları vardı. Bu yasalara uyulmaz ise, vatandaşlar tazminat (para) köleler ise fiziki cezalar ile cezalandırılırdı. Büyücülük, tecavüz, devlet otoritesine karşı gelme ve kölelerin itaatsizlikleri ölüm cezası gerektirmekteydi. Babaerkil bir aile örgütlenmesi olan toplumda evli kadınların zina yapması da idam sebebiydi.

Aslanlı Kapı ve Krali bölge

Şehrin içerisinde aracımızla ilerleyerek gezi noktalarında park edip çekimlerimize devam ediyoruz. Şehir içinde yaya olarak da gezebilirsiniz ancak çok büyük bir alanı kapladığından tavsiye etmiyoruz. Ama zamanınız varsa, hava da çok sıcak değilse yapılabilir. Gelelim Aslanlı Kapı’ya. Krali bölgenin giriş noktalarından birisi de bu kapı. Kapının girişinde aslan motiflerini göreceksiniz. Buranın eski zamanlardaki halini hayal etmek bile insanı etkiliyor. Aslanlı Kapıyı ve ardından gezebileceğiniz Yerkapı olarak anılan savunmaya yönelik yapılmış tüneli aşağıdaki videomuzdan izleyebilirsiniz.

Hattuşaş Büyük Kale / Kraliyet Sarayı

Anadolu üslubu, Hitit mimarisinin tabanını oluşturur. Bu mimarinin ilk örneklerini Kültepe’de görüyoruz. Hattuşaş’daki Büyük kale veya Kraliyet Sarayı olarak bilinen bu bina kompleksi ve Alacahöyük Sarayı ise Hititlerdeki mimarinin en güzel örneklerini oluşturuyor. Hititler öncesinde var olan bina tekniğine bir yenilik olarak Hititlerde pencere sistemi devreye girmiştir. Kutsal su kültü için konulan göl ve havuz sistemi de yine bu dönemde var olmaya başlar. Eflatunpınar Kutsal Havuzu ve Gölpınar Göleti ise bunlara en güzel örnektir. Büyük Saray ile ilgili çekimimizi aşağıda izleyebilirsiniz.

Hititlerde Yaşam

Bugüne kadar Hititlerde toplam olarak 8 ayrı dilin kullanıldığı tespit edilmiş. Hititler metinlerinde Hititçe’nin haricinde Akadca ve Hurrice kullanmış. Buradan da aslında halkın da çok dilli ve çok farklı kültürlerden geldiğini söyleyebiliriz. Hiyeroglif Hititçesi ise neredeyse sadece taş yazıtlarda var. Hiyeroglif olarak kullanılan dil ise Sagalassos yazımızda da değindiğimiz “Işığın Çocukları” olarak da anılan Luvi’lerin dilinin bir şivesi kullanılmış.

Hayvancılık, tarım ve zanaat Hitit ekonomisinin temel taşları desek yalan olmaz. Arpa ve buğday en çok ekilen ürünlermiş. Bunun yanı sıra meyve ağaçları da ekonomik değer olarak görülürmüş. At yetiştiriciliği ise bir diğer önemli alan olmuş.

Bir kara devleti olan Hititlerde doğal olarak deniz kuvveti bulunmuyor. Ama buna rağmen Kıbrıs adasını nasıl ele geçirebildikleri hala bir soru işareti. Hitit sur duvarları çok tipik ve karakteristik olduğundan, hangi bölgenin Hitit şehri olduğunu anlamak da çok kolay zira tüm surlar hep aynı şekilde yapılmış.

Yazılıkaya

Hattuşaş Antik Kenti için en önemli noktalarından birisi hiç şüphesiz ki Yazılıkaya bölgesi. Burası Hititler zamanında halka açık bir alan değil. Çünkü Hititlerde tapınaklar Tanrıların Evi olarak  anılıyor ve rahipler haricinde sadece Kral ve Kraliçe tapınaklara girebiliyor.

Bu arada İmparatorluk çağında Hitit Krallarının insanüstü güçlere sahip olduğunun düşünüldüğünü de ekleyelim. Bu nedenle imparatorluk döneminde ölen krallar Tanrı seviyesine yükselirlermiş. Sözü daha fazla uzatmadan sizleri Yazılıkaya çekimlerimiz ile baş başa bırakalım.

Çorum Hattuşaş Hitit başkenti gezimizin sonuna geldik. Umarız hem videolarımızı hem de yazımızı beğenmişsinizdir. Yorum ve sorularınız varsa lütfen çekinmeden aşağıya yazın. Sizlere cevap vermek bizleri mutlu edecektir.

 

Hattuşaş Antik Kenti ve Boğazköy yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/hattusas-antik-kenti-ve-bogazkoy/feed/ 2
Adana günübirlik nasıl gezilir? https://www.turrehberin.com/adana-gunubirlik-nasil-gezilir/ https://www.turrehberin.com/adana-gunubirlik-nasil-gezilir/?noamp=mobile#respond Thu, 17 Aug 2023 07:45:45 +0000 https://www.turrehberin.com/?p=18070 Günübirlik Adana Gezisi Bu yazımızda sizlerle Adana’ya gideceğiz. Adana’yı bir günde nasıl gezebilirsiniz, Adana’da gezilecek tarihi yerler neresidir, Adana’da nerede ne yenir, Adana’da bir günde neler yapılır gibi aklınıza takılan hemen her soruya cevap vereceğiz. Yazımızın sonunda bizimle birlikte gezmek istersiniz diye günübirlik Adana gezimizin videosunu da ekledik. Bizim neler deneyimlediğimizi videomuzu izleyerek görebilirsiniz. Hazır …

Adana günübirlik nasıl gezilir? yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Günübirlik Adana Gezisi

Bu yazımızda sizlerle Adana’ya gideceğiz. Adana’yı bir günde nasıl gezebilirsiniz, Adana’da gezilecek tarihi yerler neresidir, Adana’da nerede ne yenir, Adana’da bir günde neler yapılır gibi aklınıza takılan hemen her soruya cevap vereceğiz. Yazımızın sonunda bizimle birlikte gezmek istersiniz diye günübirlik Adana gezimizin videosunu da ekledik. Bizim neler deneyimlediğimizi videomuzu izleyerek görebilirsiniz.

Hazır mısın Adana? Turrehberin geliyor.

Biz Adana’ya sakin olacağını düşünerek hafta içi gitmeyi planlamıştık. Üstelik bu kez hep yaptığımızın tersine günübirlik bir gezi yapacaktık. Nasıl olur, yetiştirebilir miyiz soruları kafamızda gezerken, doğru planlamayla kafamızdaki şehir gezisinin ilk aşaması olan uçak biletlerimizi aldık. THY’den aldığımız biletler sabah 07:20 gidiş, akşam 21:00 dönüş şeklindeydi.

Bilet kısmını çözdükten sonra sıra Adana için bir gezi rotası oluşturmaktaydı. Sıkı bir çalışma sonrası Adana’da gezilecek yerler nerelerdir belirledik. Günübirlik bir gezi yapacağımız için Adana merkezde nereler gezilir diye düşünerek bir liste çıkardık ve bu gezi noktalarını haritamız üzerinde işaretledik. Bir anlamda sizin okuduğunuz bu yazı gibi kendimize özgü bir Adana gezi rehberi oluşturduk. Adana Şakirpaşa Havalimanı’nın şehrin merkezinde olması günübirlik gezi için büyük kolaylık sağlıyor. Bizim gezi yaptığımız tarih olan Aralık 2022’de şehrin yeni havalimanının inşaatı henüz devam ediyordu. Yeni havalimanı şehre daha uzak olacağından bu fırsatı iyi değerlendirmek gerekiyor diye düşündük. Uçuş günümüz geldi çattı ve heyecanla beklediğimiz günübirlik gezimiz başladı.

Adana’da bir günde neler yapılır?

Uçağımız İstanbul‘dan tam vaktinde kalktı ve biz 08:30’da Adana’daydık. Günübirlik gezilerin en güzel yanlarından biri de yanınızda valizinizin olmayışıdır. Uçaktan iner inmez bavul sırası beklemeden taksiye bindik ve gezimiz başladı. Alandan Büyük Saat Kulesi’nin de yer aldığı merkeze on dakikada ulaştık ve karşılığında 35 TL taksi ücreti ödedik. Bu muhteşem.

Şehrin eski bölgesinde yürümeye başlıyoruz. Sabah saatlerinde tüm esnafın güne hazırlanışlarına tanık oluyoruz. Bizim dikkatimizi sıra sıra dizilmiş kuyumcular çekiyor. Bu kadar gösterişli altını başka yerde görmedik desek abartmış olmayız. Adanalılar altını çok seviyor.

Adana Eski Meydan Bölgesi

Altınlardan gözlerimiz kamaşarak ilerliyor ve Kemeraltı Camii’ni görüyoruz. Seyhan ilçesinin en eski kavşaklarından birinde yer alan cami, Ramazanoğulları Beyliği Dönemi’nde 1548’de yaptırılmış. Tek minareli yapı kare plandan oluşuyor. Camii bulunduğu yer itibariyle Tarsuskapı Camii olarak da biliniyor. Caminin etrafı ayakkabı boyacı ve tamircileriyle dolu. Şehrin dokusunu özümseyerek yürüyoruz ve bir de güzel yağmur başlıyor. Adana bizi yağmurla karşıladı. Aralık ayı olmasına rağmen havanın İstanbul’a göre oldukça ılık olduğunu belirtmeden olmaz.Adana Kemeraltı Camii

Kemeraltı Camii’nin karşısında yer alan Mestanzade Hamamı’na geliyoruz. Tarihi hamam Ramazanoğlu Hacı Mahmut Ağa tarafından yaptırılmış. Küçük Saat Meydanı’ndaki bu güzel yapı Adana’nın dört önemli hamamından biri.

Buradan karşıya geçiyor ve ara sokaklarda yürüyerek Bebekli Kilise’ye geliyoruz. Özellikle yabancı turistlerin mutlaka ziyaret ettiklerini öğrendiğimiz kilisenin resmi adı Aziz Pavluv Katolik Kilisesi. 1880-1890 yılları arasında yapılan kilise adını ön üst cephesinde yer alan tunçtan yapılmış Meryem Ana heykelinden almış. Bu heykeli bebeğe benzettikleri için bu ismi koymuş olmaları muhtemel. Fakat yakından bakınca biz benzetemedik.

Yağ Camii

Kilisenin bahçesine girip biraz gezdikten sonra kebap kokulu sokaklarda yürümeye devam ediyoruz. Saat sabahın erken saatleri, bu koku ne diyecek oluyoruz ki 05:00’de açılan kebapçılarda sabah kahvaltısı yapıldığını öğreniyoruz. Kahvaltıda et yeniyor. Bu durum Adana için gayet normal. Şehrin eski merkezinde yürüyor ve Eski Çarşı’da yer alan Yağ Camii’ne ulaşıyoruz. Bu yapı aslında Saint Jacque adına yaptırılmış bir Haçlı Kilisesi. Sade bir mimari tarza sahip yapı 1501 yılında Ramazanoğlu Halil Bey tarafından camiye çevrilmiş. Avlusu o kadar huzur veriyor ki bir süre burada dinleniyoruz. Camiinin olduğu sokakta bir dönem yağ pazarı kurulurmuş, Yağ Camii ismini de bu pazardan almış.

Adana Yağ Camii

Yağ Camii’nden Büyük Saat Kulesi’ne doğru yürümeye başlıyoruz. Sağlı sollu dükkanlarda Adana işi kumaşlar ve bolca şalvar görüyoruz. O meşhur şarkıda söylendiği gibi: “Adana’ya gidek mi, şalvarından giyek mi?” Bu çarşı şarkı sözlerini doğrulamak istercesine şalvarla dolu. Adana gezimiz boyunca bu sözleri mırıldandığımızı da eklemek isterim. 😊

Büyük Saat Kulesi

İşte karşımızda Büyük Saat Kulesi. Adana’nın sembolü, kentin eski merkezinin de merkezi olan 32 metre yükseklikteki saat kulesi Ulu Camii mahallesinde yer alıyor. Tarihi yapılar arasında boy gösteren kulenin inşaatına dönemin Adana valisi Ziya Paşa zamanında başlanmış. Klasik Osmanlı mimarisi ile tasarlanan kulenin dört tarafında da saatler bulunuyor. Meydanlardaki çeşmeler ve saat kuleleri Osmanlı’nın son dönemlerinde özellikle 2. Abdülhamid zamanında bir çeşit modernleşme hareketidir. Şehirlere başka bir anlam katabilmek için yapılan saat kulelerine en güzel örneklerden biri de hiç şüphesiz ki Adana Büyük Saat Kulesi’dir.

Büyük Saat Kulesi

Kazancılar Çarşısı

Kuleyi, hemen yanındaki hamamdan gelen sıcak dumanlar eşiğinde seyrediyor, sonrasında ciğer dumanlarının sisi altında kalan Kazancılar Çarşısı’na geliyoruz. Satır kıymasından kebapların büyük bir afiyetle yendiğini, koca koca bakır kazanların ne büyük emekle kalaylandığını görüyor; dükkanlarda sergilenen dev boyutlu kazanları hayretle seyrediyoruz. Anadolu’daki kapalı çarşı geleneğinin en güzel örneklerinden biri olan Tarihi Kazancılar Çarşısı, asırlar öncesinden günümüze ulaşan önemli değerlerden biri olarak özellikle yerli turistlerin ilgisini çekmeye devam ediyor.

Çarşıda gezdikçe Adana’da olduğumuzu iyice idrak ediyoruz. Büyük keyifle geziyor ve günün ilk molasını çarşı içindeki bir çay evinde veriyoruz. Demli bir çay içiyoruz, karşıdaki lokum imalathanesinde çalışanlar güllü lokum ikram ediyor. Hayır demiyoruz. Bakırlara vurulan çekiç sesleri ve ciğercilerden süzülen duman eşliğinde çayımızı içiyor, esnafla sohbet ediyor ve çarşının en eski helvacısına gidiyoruz. Adana’nın cezeryesinin tadına bakıyor, tahin helvamızı da alıp yola devam ediyoruz.

Ulu Cami – Farklı bir mimari

Adana Ulu Cami

Şimdiki durağımız Ulu Cami. Şehrin en huzur duyduğumuz ve beğendiğimiz yerine de böylece giriş yapmış oluyoruz. Medrese, harem, selâmlık, Çarşı Hamamı, Gön Hanı, imaret, arasta ve çarşılarla birlikte bir külliye olarak inşa ettirilen caminin yapılışına 1513’de başlanmış. Ramazanoğlu Halil Bey tarafından başlatılan inşaat 1541’de oğlu Piri Mehmed Paşa tarafından bitirilmiş. Caminin Osmanlı çinileri dillere destandır ve 16. Yüzyıla aittir. Kapısındaki Selçuklu dönemi izleri nedeniyle bu caminin başlangıçta küçük bir mescitken zamanla Ramazanoğulları Beyliği’nin güçlenmesi ve ihtiyacın artması üzerine büyütülerek bugünkü haline geldiği düşünülebilir. Ulu Camii, Sabancı Camii açılana dek şehrin en büyük ve gösterişli camisi olmuş.

Bu güzel camiyi hayranlıkla geziyor ve Ziya Paşa parkına doğru ilerliyoruz. Parkın orta yerinde bir dönemin Adana Valisi ve şair Ziya Paşa’nın büstü dikkat çekiyor. Çok sevdiğimiz bir sözü büstün hemen altında yazılı görünce pek bir seviniyoruz. Bu anlamlı söz meğer Ziya Paşa’ya aitmiş: “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.” Yaptığımız güzel işlerle anılmak dileğiyle Ramazanoğlu Konağı’na doğru ilerliyor ve tarihi mekânda yer alan masaların birine oturup birer sade kahve söylüyoruz. Mevsim kış olsa da Adana ekim ayından bir günü yaşıyor gibi. Ulu çınarlar henüz yaprak dökmemiş, sararmış yapraklar nazlanarak süzülüyor. İşte yorgunluk kahvemizi böyle bir ortamda içiyor, etrafı seyre dalıyoruz.

Ramazanoğulları Beyliği ve Ramazanoğulları Medresesi

Özellikle şehrin “Eski Adana” ismiyle anılan bölgesinde Ramazanoğulları ismini çok sık duyuyoruz. Kimdir bu Ramazanoğulları? Ramazanoğulları Beyliği, Misis ve Adana yöresinde kurulmuş bir Anadolu beyliğidir. 1352 yılında kurulan beylik 1514 yılında kısmen, 1608 yılında tam anlamıyla Osmanlı Devleti hâkimiyetine girmiş. Bu sülale Oğuzların Üçok kolunun Yüreğir boyuna mensuptur. Osmanlı Beyliği’nden sonra Anadolu’da en uzun süre bağımsız olarak kalabilen ikinci beylik olarak tarihe geçmiştir.

Ramazanoğulları Medresesi

Biraz dinlenip tarihin tozlu sayfalarında bir yolculuk yaptıktan sonra Ramazanoğlu Medresesi’nin iç avlusuna giriyoruz. Kapısından girdiğimiz an bambaşka bir dünyaya girmiş gibi oluyoruz. Bu tabir lafın gelişi değil gerçeğin ta kendisi olarak yazıldı sevgili dostlar. Günümüzde Türk-İslam Merkezi olarak kullanılan bu yapıya gösterişli kapısından girdiğiniz an hoş bir şadırvan ve şadırvanın çatısına uzanmış dallarındaki limonları görüyoruz. “İşte” diyoruz “doğru yerdeyiz.”

Tarihte bir çay içme

Avluda biraz dolanıp özenle bakılmış çiçeklerle hasbihal ediyor, sonra bir tabureye oturup sırtımızı tarihi duvarlara yaslıyoruz. Ulu Cami’nin önünden havalanan güvercinler dans etmeye başlıyor. Evet evet bu uçmak değil dans etmek! O kadar güzel ki, etkisinde kalıp bu görüntüyü hafızamıza kaydetmeye çalışırken elimize kameramızı almak aklımıza gelmiyor. Demli bir çay içiyoruz. Sessizlikle baş başayız. Çay ocağını işleten görevli yabancı olduğumuzu ve hayranlığımızı hemen fark etmiş olacak ki bir koca tabak mandalinayla yanımıza geliyor. Mandalina dediğime bakmayın, bir tanesi büyük boy portakal gibiydi. Özenle yıkamış, getirmiş. “İkramımızdır.” diyor. İşte Anadolu’nun güzelliği, gözünü sevdiğim Anadolu, ne kıymetli insanlar yetişti senin topraklarında… Mandalinalarımızı bıçakla keserek yiyoruz, kuşları izliyoruz, çiçekleri kokluyoruz. Sırf bu avluda oturmak bile “iyi ki Adana’ya geldik” dedirtiyor.

Bıraksanız bütün gün burada oturabiliriz, ama zaman kısıtlı, kalkıyoruz. Ulu Camii’nin önünde oturan ak sakallı amcadan üç kalem alıyoruz. Bu üç kalemin hikayesi bambaşka bir yazı konusu olur, şimdilik bende saklı kalsın. Kim bilir belki bir gün bir öykü olur dilden dile dolanır…

Taş Köprü

Ulu Camii’nin arka kapısındaki güvercinlere yem atıyor ve Taşköprü’ye doğru yürümeye başlıyoruz. Yol üzerinde tablacı denilen simit tezgahlarını görüyoruz. Simitlerin yanında şalgam suyu da satılıyor. Adanalılar şalgam suyunu sabah saatlerinden itibaren içmeye başlıyorlar. Biz de geleneğe uyuyor ve Adana’nın meşhur simidinin yanına bir bardak şalgam suyu alıyoruz. Suyun içine acısını isteğe göre ekliyorlar. Eee şehrin geleneği acı şalgamsa biz de geri kalır mıyız? Bol acılı şalgamımızı içip simidimizi yiyerek Taşköprü’ye geliyoruz. Manzaraya göre şarkı geleneğimiz burada da bozulmuyor: “Adana köprü başı, otur saraya karşı” diyerek Seyhan nehrinin üzerinde boy gösteren köprü manzarasına bakıyoruz.

Mevsim itibariyle Seyhan’ın debisi oldukça düşük. Bu mevsimde suyu kesip, yazın gürül gürül bırakıyorlarmış. Nehir etrafında düzenli parklar ve güzel yürüyüş yolları var. Sabancı Camii ve köprü manzarasıyla bir Adana kartpostalına bakar gibi yürüyerek köprüye çıkıyoruz. Köprünün üzeri binbir çeşit çöp dolu. Görmezden geliyoruz ki keyfimiz kaçmasın. Adana’nın önemli simgelerinden biri olan Taşköprü, IV. (385) yüzyılda Roma İmparatoru Hadrianus tarafından yaptırılmış. Bu tarihi yapı, yüzyıllarca Avrupa ile Asya arasında önemli bir köprü vazifesi görmüş.  Taş Köprü 319 metre uzunluğunda ve 13 metre yüksekliğinde. 21 kemerinden 14’ü ayaktadır. Ortadaki büyük kemerde iki aslan kabartması dikkatimizi çekiyor. Dünyanın halen kullanılan en eski köprülerden biri olarak bilinen Taş Köprü, araç trafiğine kapalı. Köprü üzerinde Sabancı Camii’ni fon yaparak fotoğraf çektirmek de bir gelenek olduğuna göre biz de uyguluyoruz.

Taş Köprü

Tarihi Adana Konakları

Sabancı Merkez Camii, Adana’nın Reşatbey semtinde, Merkez Park’ın güneyinde ve Seyhan Nehri’nin batı kıyısında yer alıyor. Açılış tarihi ise 1998. 28.500 kişiye ibadet imkânı sağlaması nedeniyle Balkanların ve Orta Doğu’nun en büyük camilerinden biri kabul ediliyor. Konumu itibarıyla Adana’da bulunan ana arterlerin, demir yolunun ve Adana’yı çevre il ve ilçelere bağlayan yolların kesim noktasında ve yüksek minareleriyle uzaktan görünüyor olması nedeniyle, şehrin sembollerinden biri haline gelmiş. Bu güzel manzarayı izleyerek kıyıdaki parkta bir yürüyüş yapıyoruz. Seyhan nehrinin kıyısında biraz dinlendikten sonra yolun karşısına geçiyoruz. Burada bizi birbirinden güzel, eski ve değerli Adana evleri karşılıyor.

Cadde üzerinde gördüğümüz eski bir evi görüntülemeye başlıyoruz. Balkon ve pencere detaylarına hayran olduğumuz bu evi görüntüye kaydederken bir bey yanımıza yanaşıyor ve bu evin neyini çok beğendiğimizi soruyor. Sohbet etmeye başlayınca Ulvi Bey’in bu eski evin yeni sahibi olduğunu öğreniyoruz. Binanın yanında iş yeri olan Ulvi Bey, hemen bitişiğindeki evin satılacağını duyunca yabancıya gitmesin diyerek bu yapıyı satın almış. Biz çok beğenince de damadı Mustafa Bey’den anahtarı alıp bizi binanın içini görmeye götürmesini istiyor. Adana’nın sıcak insanlarına bir kez daha hayran olduğumuz bir an yaşıyoruz. Eski evin içini geziyoruz, sohbet ediyoruz. Evin ne amaçla kullanılacağı belli değil. Binanın yenilenmiş halini de gelip görmek üzere Ulvi Beyle sözleşip hemen yakınındaki Atatürk Evi Müzesi’ne geliyoruz. Burası aslında Suphi Paşa Konağı.

Atatürk Evi Müzesi

Gazi Mustafa Kemal Atatürk Adana’ya tam dokuz kez gelmiş ve 5 ayrı konutta konaklamış. Bunlardan ikinci ve üçüncü gelişlerinde (16 Mart 1923 ve 17 Ocak 1925) kaldığı tarihi konak, günümüzde bir müze olarak hizmet veriyor. Müzede Atatürk’ün Adana gezilerini anlatan dev boyutta fotoğraflar, Kuvayı Milliye dönemine ait eşyalar, etnografik ürünler, döneme ait gazete arşivleri sergileniyor.  Ayrıca Hatay’ın kurtuluşunu anlatan özel bir de oda var. Bu müzeye geldiğinizde yöresel bir Adana köşkünü görme fırsatınız da olacak. Köşkün içinde üst katta yer alan vitray kapı ve pencereler çok özel. Bu özel müzeyi müzekart ile gezmeniz mümkün.

Atatürk Evi Müzesi

Adanalıyık Allah’ın Adamıyık

Atatürk Evi Müzesi’ni gezerken aklımıza şehre özel o anlamlı söz geliyor: “Adanalıyık Allah’ın adamıyık.” Bu bilindik sözün nereden geldiğini biliyor muydunuz? Gelin Çanakkale Destanı’na doğru bir yolculuğa çıkalım: Bu zafer, tarihe adını altın harflerle yazdırmış bir destanın adıdır. Bu söz bir kahramanlığın öyküsüdür. İngiliz ve Anzak’lara karşı savaşan şanlı Türk Ordusu’nun kıymetli askerleri arasında elbette Adanalı askerler de varmış. Adanalı askerler kahramanca ve planlı bir şekilde mücadele vermişler, bir bayırda konuşlanarak siperlerine küçük mavi bir plaket takmışlar. Bu mavi işaret düşman askerleri karşısında birbirlerini tanımaları için bir parola ve kendi aralarında sakladıkları bir sırmış.

Adanalılar övgüye layık bir titizlikle gizleniyor, düşman askerlerini öldürüyor ve bu askerleri düşman kuvvetlerinin arasına atıyorlarmış. İngiliz ve Anzak kuvvetleri esrarengiz bir şekilde kaybolan yüzlerce askerlerine şaşırırken bir süre sonra Adanalı askerlerin üstün savaş yeteneğini fark edip korkmuşlar. Öyle korkmuşlar ki, siperlerinin yer aldığı tepelere yanaşamamışlar ve birbirlerini tehlikeye karşı şu sözlerle uyarmışlar: “O tepeye yaklaşmayın, orada Tanrı’nın adamları var.” Bu söz zamanla “Allah’ın adamları” şeklinde kullanılmaya başlanmış. O gün kahramanca mücadele eden 900’den fazla Adanalı asker kahramanca şehit olmuş, bayırın adı “Adana bayırı” olarak anılmış, bu hikâye nesilden nesile aktarılmış. “Adana bayırı” Çanakkale dolaylarında il ismiyle anılan ilk ve tek yer olarak tarihe geçmiş.

Adana Sinema Müzesi

Büyük heyecanla gezdiğimiz bu güzel yerden çıktıktan sonra hemen yanında yer alan Adana Sinema Müzesi’ne gidiyoruz. Eski bir Adana evi restore edilerek muhteşem bir müze açılmış. Müzeye girince, şehre özgü yönetmenler, oyuncular ve yapımcılar ile ilgili eserler dikkat çekiyor. Müzenin zemin katı film afişleri için ayrılmış. Posterdeki en az bir isim Adana sakinine ait. Birinci katta, Yılmaz Güney’in fotoğraflarını, film afişlerini ve eşyalarını gösteren bir oda yer alıyor. Ayrıca Yılmaz Güney, ressam Abidin Dino ve yazar Orhan Kemal’in de heykelleri var. Adana’dan sinema ile ilgili diğer tanınmış kişilerin sergilendiği fotoğraflar ve eserlerin arasında yazar Yaşar Kemal, oyuncu Şener Şen ve babası oyuncu Ali Şen, Muzaffer İzgü, Ali Özgentürk, Orhan Duru, Aytaç Arman, Bilal İnci, Meral Zeren, Menderes Samancılar, Nurhan Tekerek ve Mahmut Hekimoğlu yer alıyor.  Bizi Yeşilçam’ın eski günlerine götüren bu şirin müzede bir de kütüphane yer alıyor.

Müzeden çıktıktan sonra çevreyi keşfetmeye devam ediyoruz. Hep söylediğimiz gibi bir şehri tanımanın en iyi yolu sokaklarında kaybolmaktır. Adana gezimizde bu sözümüzü birebir uyguluyoruz. Hiç araç kullanmadan sadece yürüyerek şehri bir uçtan bir uca gezdik desek abartmış olmayız. Hatta o kadar yürüdük ki, sosyal medya hesabımızda paylaştığımız bazı fotoğrafların yerini Adana’da yaşayan takipçi dostlarımız bile bize sordular, bilemediler.

Adana’nın Yolları Taştan

Şehrin yaşam alanlarına, sokaklarına, caddelerine doğru yürüdükçe şehri daha iyi anlıyoruz. Sokaklarda dikkatimizi çeken bir detay da her köşeden bize gülümseyen portakal, turunç ve limon ağaçları oldu. Dallarından meyve sarkan ağaçlara şaşırarak baktık, biz baktıkça Adanalılar da bize baktı. Öyle çok meyve vardı ki artık yerlere dökülmüştü.

Şimdi istikametimiz ülkemizin en eski on müzesinden biri olan Adana Arkeoloji Müzesi. Cumhuriyet’in ilanından kısa bir süre sonra açılan müzenin kuruluş tarihi 1924. Anadolu zaten bir açık hava müzesi gibi. Gezdiğimiz şehirlerde güzel muhafaza edilmiş, özenilmiş ve ziyaretçisi bol olan müzeleri görünce çok çok mutlu oluyoruz. Adana Müzesi yeni yerine geçmiş ve merkeze biraz uzak. Biz buraya da yürüyor ve gün ortasının getirdiği ılık havanın güzelliği eşliğinde müzeye varıyoruz.

Adana Arkeoloji Müzesi

Sessiz sakin ve oldukça büyük olan yapıyı görünce heyecanlanıyor ve gezmeye başlıyoruz. Adana Müzesi’nde Tarsus Gözlükule, Mersin Yumuktepe, Misis, Karatepe, Soğuksutepe gibi höyük ve iskân yerlerinde yapılan arkeolojik kazılarda çıkan eserler ile Adana ve çevresinden derlenen eserler yer alıyor. Müzede Prehistorik dönem eserleri, Hitit, Asur, Fenike, Frig, Arkaik, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait heykel, kitabe, lahit, stel, mimari parçalar gibi taş eserler, pişmiş topraktan yapılmış çanak çömlek, çeşitli kaplar, silindir ve damga mühürler, sikkeler ve diğer arkeolojik buluntular da dikkat çekiyor. Bu eserler çok geniş bir alana yayılmış olan müzenin içinde öyle güzel düzenlenmiş ki, yorulmadan büyük keyifle geziyoruz. Müze kapanmak üzereyken gezimizi bitiriyoruz. Müze binasının ortasında üstü açık ve yeşilliklerle dolu bir de bahçe var. Fakat aniden başlayan yağmur sebebiyle oraya gidemiyor, binadan çıkıyoruz.

Portakal Kokulu Sokaklar

Günübirlik gezinin bir olumsuz tarafı da yanınızda üzerinizdeki kıyafet ve el çantanız haricinde kişisel hiçbir eşyanızın bulunmayışıdır. Montlarımızın şapkasını takıyor ve telefondan navigasyona Ziyapaşa Bulvarı yazarak yola koyuluyoruz. Yine yürüyoruz, palmiyelerle dolu kavşaklardan, turunç yüklü ağaçlarla kaplı ara sokaklardan, buğulanmış pencerelerden sızan ışık hüzmelerini izleyerek ilerliyoruz. Bambaşka bir şehirde bilmediğimiz sokaklardayız. Bu keşif heyecanına soğuyan havanın ürpertisi de eklenince eşsiz bir mutluluk hissediyoruz. Portakal ağaçlarını gördükçe portakal çiçeklerinin renk renk açtığı mevsimde bu sokaklar kim bilir nasıl kokar diye düşünüyoruz. Portakalın çiçeğinin festivalini neden yaptıklarını anlıyoruz.

Tüm bu düşüncelerle Ziyapaşa Bulvarı’na geliyoruz. Burası şehrin modern yüzü. Geniş bulvarlar, modern butikler, küçük kafeler, renkli pastaneler ve cıvıl cıvıl sokaklarıyla tam bir modern şehir havasını içinde barındırıyor. Her taraf yüksek ve yeni apartmanlarla dolu. Bu bölge bir dönem iki katlı, geniş bahçeli köşklerle doluymuş. 50’li yıllarda yapılan bu evler, 80’li yıllarda yerini maalesef apartmanlara bırakmış…Yağmur altında yürürken bu köşklerden en güzel örnek olan Talip Aksoy Evi’ni görüyoruz. Hayran oluyoruz, bahçeyi çevreleyen demirlere yaslanıp bu güzelliği seyre dalıyoruz. Tüm bulvarın böyle köşklerle dolu olduğu yılları hayal edince coşuyoruz. Ah ne güzeldir, hayali bile mutlu ediyor.

Adana’da Ne Yenir?

Bu güzel düşüncelerle yürümeye devam ediyoruz. Sokak arasında bir semt pazarı görüyoruz, şöyle bir dolaşıp uygun fiyatları görünce İstanbul’un pahalılığına sayıp döküp soluğu Kazım Büfe’de alıyoruz. Adana’ya gelince muzlu süt içmeden dönmeyin, mutlaka Kazım Büfe’ye uğrayın dediler. Biz de söz dinledik ve bu çok bilinen büfeye geldik. Şunu belirtmekte fayda var. Adana’da her semtte muzlu süt içebileceğiniz yerler var ve şehrin sakinleri hepsinin de lezzetli olduğunu söylüyor.

Bizim vaktimiz dar olduğu için en meşhuruna uğramak istedik. Büfe çok kalabalıktı. Gençler akın etmişti. Sipariş vermek için sıraya girdik, sıra hızlı ilerledi. Ben son anda “çocuk gibi muzlu süt mü içeceğim?” düşüncesiyle karışık meyve suyu siparişi verdim. Güzeldi. Çağrı geleneksel lezzette ısrarcı olarak muzlu sütünü sipariş etti. Biz bir beklerken iki geldi. İkinci bardak diğerinden biraz küçüktü. Yanlışlık oldu, biz bir adet sipariş verdik dememize kalmadan ikinci bardağın ikram olduğunu öğrendik. O an anladım ki bu muzlu süt içilecek. İçtim. Muzu ya da sütü veya her ikisini de sevmiyor olabilirsiniz. Ama muzlu sütü seveceksiniz. Çok net söylüyorum.  İstanbul’da Beşiktaş’ta da şubesi varmış. Meraklılarına duyurulur.

Birbirinden güzel tatlar

Bu güzel deneyimden sonra günün sonunu keyifli bir yemekle bitirmek şart olmuştu. Sabah 05:00’de evden çık, 07:20’de uçağa bin, Adana’ya in ve tüm şehri yürüyerek keşfet. Yemek hakkımızdır. Hep söyleriz, biz yeme-içme üstadı değiliz, gurme hiç değiliz. Gezdiğimiz yerlerde temiz yemek sever, arar bulur ve yeriz. Ama iş tavsiyeye gelince haddimizi de biliriz. Fakat iş Adana olunca yemekten bahsetmeden olur mu? Olmaz. Şimdiki durağımız Asya Restoran. Çağrı geçen sene Portakal Çiçeği Festivali’nde yaptığı Adana ziyaretinde Ramazanoğlu Caddesi üzerindeki bu restorana gelmiş ve çok beğenmişti. Bu nedenle gezimizde hiç düşünmeden buraya geldik. Bir hatırlatma yapalım, buraya özellikle akşam saatlerinde gelecekseniz önceden arayıp yer ayırtmalısınız. Biz şansımıza yer bulduk. Temiz, düzgün bir işletme. Zeytinyağlı ve meze bölümü çeşitli.

Bu benim için çok önemli çünkü ben vejetaryenim. Masayı süzme yoğurtlu mezeler, salata ve yeşilliklerle donattık. Çağrı ise Adana kebabın mutluluk denizine dalış yaptı. Yanına bir de karışık kebap söyleyerek mutluluğunu perçinledi. Restoranın sloganı “Adana’da kebap mutluluktur.” Bu sloganı hak eden bir yerdi. Yemekte özellikle humus siparişi de verdik. Bu humus bildiğimiz humuslardan değil, güveç kabında üzerinde peynirle pişiriliyor, servis edilmeden önce üzerine kızgın yağ dökülüyor. Humusu pek sevmem, bunu da pek sevmedim. Ama denemiş olduk.  Bilenler humusun asıl lezzetinin Tarsus’ta olduğunu söylediler. Konaklamalı bir gezi planladığımızda Tarsus’a gitme fırsatımız da olacaktır. Adana-Tarsus arası oldukça yakın. Yemeğin üzerine demli çayımızı içerken yağan yağmur altında nazlanarak salınan karşı kaldırımdaki begonvili seyrettik. Geziyi yaptığımızda Aralık ayının ortasındaydık, bu mevsimde bile bize tüm pembeliğiyle göz kırpan begonvil, bu gezimizde hatıramızda kalan hoş detaylardan sadece biri…

Çukurova’nın güzel yürekli insanlarına selamlar

Bizim günübirlik Adana gezimizin detayları işte böyle. Sizlerle adım adım tüm detaylarıyla paylaşmaya çalıştık. Bu güzel şehrin daha nice güzelliği var elbette. Bici bici tatlısı var mesela. Mevsim kış olunca buz yemeye çekindiğimizi itiraf edelim. Sırf bu nedenle bile bu güzel şehre bir daha gelinir. Sıcakkanlı, dost canlısı insanlarını unutmak olur mu? Şehirlerini tanıtmaya çalışan, yabancıyı hemen anlayıp hürmet gösteren Çukurova’nın güzel yürekli insanlarına bizden selam olsun.

Tekrar geleceğiz…Hazır mısın Adana?

Yazı ve Fotoğraflar: Gonca-Çağrı SAĞLIK

 

Adana günübirlik nasıl gezilir? yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/adana-gunubirlik-nasil-gezilir/feed/ 0
Isparta Gezi Rehberi https://www.turrehberin.com/isparta-gezi-rehberi/ https://www.turrehberin.com/isparta-gezi-rehberi/?noamp=mobile#respond Wed, 16 Aug 2023 11:14:29 +0000 https://www.turrehberin.com/?p=18022 Dört bir yanı gül ve lavanta kokulu Isparta’dayız. Torosların en güzel manzaralarını seyrederek yaptığımız yolculuk sonrası bu güzel şehre ulaşıyoruz. İstanbul-Isparta arası ortalama 7 saat sürüyor. Biz bu seyahatimizi Kütahya’da bir gece konaklamalı planladık ve İstanbul-Kütahya-Isparta sırasıyla gerçekleştirdik. Biz gezimizi yaptığımızda Temmuz ayının ilk haftasıydı ve lavanta bahçeleri en renkli günlerini yaşıyordu. O nedenle Isparta …

Isparta Gezi Rehberi yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>

Dört bir yanı gül ve lavanta kokulu Isparta’dayız. Torosların en güzel manzaralarını seyrederek yaptığımız yolculuk sonrası bu güzel şehre ulaşıyoruz. İstanbul-Isparta arası ortalama 7 saat sürüyor. Biz bu seyahatimizi Kütahya’da bir gece konaklamalı planladık ve İstanbul-Kütahya-Isparta sırasıyla gerçekleştirdik.

Biz gezimizi yaptığımızda Temmuz ayının ilk haftasıydı ve lavanta bahçeleri en renkli günlerini yaşıyordu. O nedenle Isparta gezimizin ilk durağı Keçiborlu ilçesinin Kuyucak köyündeki lavanta tarlaları oldu.

Isparta Lavanta Köyün dar yoluna girdiğimizde bizi boylu boyunca lavanta tarlaları, alabildiğince mor renk karşıladı. Yıllar önce geldiğimizde birkaç lavanta tarlası görmüş, fotoğraf çekip dönmüştük. Bu kez gördüğümüz karşısında şaşırdık, dört bir yan boylu boyunca lavanta tarlasıyla çevrilmiş. Arabanın içine camları açmadığımız halde lavanta kokusu doldu. Lavantaların içine sosyal medyada yayınlamaya uygun fotoğrafların çekilmesi için sahneler kurulmuş. Salıncaklar, içine oturulan kalpler, kahve fincanlarıyla süslü masalar, bisikletler, pencereler, kapılar daha neler neler var. Etraftaki bu hareket bize fazlaca mekanik gelse de kendimizi lavantaların renklerinin etkisi altına girmekten alıkoyamıyoruz.

Isparta’da İlk durak Lavantalar Diyarı

Bir süre öncesine kadar kimsenin adını bilmediği Kuyucak köyü, Lavanta tarlaları sayesinde bilinir olmuş. Köyün kalkınmasında Kültür ve Turizm Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı ve Anadolu Efes’in “Gelecek Turizmde” adlı kalkınma programının etkisi büyük. Fakat Kütahya’da da görüp hissettiğimiz, bir şehri tanıtmada üstün körülük algısını Kuyucak’ta da hissediyoruz. Özensizlik kendini çok net hissettiriyor. Köylünün de fayda sağladığı bu önemli yükselişin devamı için çalışmalara devam edilmesi, sürdürülebilirlik açısından çok önemli olacaktır. Bu hatırlatmayı yapmak bizim naçizane görevimizdir.
Tarlaları geziyor, bol bol fotoğraf çekiyoruz. Lavanta yüklü çalıların etrafı arı kaynıyor. Bu konuda dikkatli olmanız yönünde bir uyarı yapmak faydalı olacaktır.

Lavanta tarlalarını görmek için en uygun zaman temmuz ayının ilk üç haftası. Bu tarih dışında giderseniz göreceğiniz tek şey kuru-yuvarlak çalılıklar olacaktır. Fotoğraf çektiğiniz saat çok önemli. Mor rengin en güzel anını yakalamanın, güneş ışığının lavantalara vurduğu zaman ile ilgili olduğunu unutmayın. Lavantaların gerçek rengini yakalamak için zamanlamayı çok iyi yapmalısınız.

Köydeki gezimizin sonunda meydanda kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Köylü teyzeler bizi cana yakın tavırla karşılıyor. Lavanta kolonyası, lavanta dondurması, lavanta kolyesi, lavanta sabunu ve lavantaya dair her şeyi bulabileceğimiz tezgahlara uğruyor, sohbet ediyor, hediyelik eşyalarımızı alarak yola devam ediyoruz.

Isparta’lılar yaşamlarından memnun

Isparta, ülkemizde yaşam memnuniyeti en yüksek 10 şehir arasında yer alıyormuş. Kuyucak’tan Isparta’ya doğru ilerlerken yolda bunu düşünüyoruz ve şehre olan merakımız kat kat artıyor. Şehre vardığımızda ilk durağımız konaklayacağımız otel Rose Terapi oluyor. Kısa konaklamalı Anadolu gezilerimizde konaklayacağımız otellerin lüks değil, güvenli ve temiz olmasını öncelik tuttuğumuzu biliyorsunuz. Isparta için yaptığımız araştırmalarda da bu beklentimizi karşılayan otellerden biri Rose Terapi oldu. Sakin bir mahalle içinde, tertemiz bir oteldi. Beklentimizi karşıladığını belirtmek isterim. Otele yerleşip, biraz dinlendikten sonra şehir merkezine doğru gidiyoruz. Otelin merkeze mesafesi yürüyerek gidildiğinde biraz uzak, biz aracımızla gidip merkezde belediyenin otoparkına park ettik.

Bir şehri tanımanın en iyi yolu o şehrin sokaklarında yürümek ve hatta kaybolmaktır. Biz bunu bilir bunu söyleriz. Bu kuralı yine bozmadık ve Isparta kent merkezinde gezimize yürüyerek başladık. İlk durağımız Firdevs Bey Bedesten’i oluyor. Mimar Sinan Camii’ne gelir sağlamak için dönemin Isparta Valisi Firdevs Bey tarafından 1561 yılında yaptırılmış olan çarşı, Mimar Sinan üslûbunu taşıyan Isparta’ya ait bir taş cinsi olan, düzgün kesilmiş kövke taşlarıyla yapılmış. Bedesten, kuzey-güney doğrultusunda uzanıyor ve her iki yönden birer girişi var. Kurşun kaplı beşik-tonoz çatısı 1967 yılında gördüğü onarımla değiştirilerek ahşap çatı ile kaplanmış ve içindeki dükkanlarla birlikte hizmete girmiş. Sıcak havada taşların verdiği serinlikle bulunmaz nimet olan atmosferinin keyfini çıkarıyor ve bedesteni gezerek yorgunluk atıyoruz.

Firdevs Bey Bedesteni Isparta

Isparta Meydanında Yemek

Bedesten’den çıkınca bizi tarihi bir fırın ve pideci karşılıyor. Öğle yemeğimizi burada yiyoruz. Oturduğumuz mekân 1833’den beri hizmet veriyormuş. Bu tarihe şaşırıyor ve eskidir kıymetlidir diye burada mola veriyoruz. Mola sonrası eski çarşıya doğru ilerliyoruz. Yol üzerinde Isparta’nın en büyük ve önemli hamamlarından biri olan Dalboyunoğlu Hamamı’nı görüyoruz. Hamamı, Sav Köylü Dalboyunoğlu Hacı Ahmet Ağa 1689 yılında yaptırmış. Şehrin orta yerindeki bu güzel yapının hemen karşısındaki ulu çınarların altında kurulmuş bir pazara rastlıyoruz. Çeşit çeşit sebze-meyve İstanbul’un yarı fiyatına satışa sunulmuş. Büyük keyifle alışveriş edip yerel üreticilerle sohbet ederek gördüğümüz ilk sokak arasına dalıyoruz.

Eski evler, bahçelerde güller, balkonlarda edilen hoş sohbetler…Bir zaman makinesine girmiş gibi hissediyor, şöyle bir silkeleniyoruz. Gördüklerimiz o kadar güzel ki. Sadece bu duygu bile bu seyahatin heybemize sakladığı güzelliği olmaya yeter. Isparta deyince aklımıza ilk gelen şeyin gül olması kadar normal ne olabilir? Güller Diyarı Isparta’nın her köşesi gül kokuyor, çarşılardaki dükkanlar gül kokulu sabunlar, güllü lokumlar, kolonyalar, gül şeklinde hediyeliklerle dolup taşıyor. Yolda gördüğümüz gül heykelleriyle fotoğraf çektiriyoruz. Bu çok eğlenceli ve renkli bir tecrübe oluyor.

En ünlü Isparta’lı İslamköy’den

Isparta İslamköy’ün bağrından kopmuş ve Türk siyasetine damga vurmuş rahmetli Süleyman Demirel’in fötr şapkasıyla halkı selamlayışının konu edildiği bir heykel görüyoruz. Biz de karşısında duruyor ve bir selam veriyoruz. O yılları gülümseyerek hatırlıyoruz.

Isparta Süleyman Demirel

Eski çarşının en dikkat çekici kapalı pazarlarından biri olan tarihi Üzüm Pazarı 461 seneye dayanan geçmişiyle şehrin ziyaretçilerini selamlıyor. Mimar Sinan üslubunun güzel örneklerinden biri olan Üzüm Pazarı 110 dükkândan oluşuyor. Bir dönem ticaretin merkezi olan çarşıya Isparta’nın lezzetli üzümünün adının verilmesi elbette tesadüf değil. Çarşıyı gezerken çocukluğumuza ışınlanıyoruz. Isparta bizi geçmişe yolculuk yaptırmaya çok kararlı.

Isparta’nın gülü kadar önemli bir diğer değeri de halısıdır. Isparta Halısı gerek ipliği gerek dokuması ve desenleriyle 19. Yüzyıldan günümüze ulaşmış önemli kültürel değerlerimizden biridir. Birbirinden güzel ve renkli halıları görebilmek için Isparta Etnografya Halı ve Kilim Müzesi’ni gezebilirsiniz. Müze binası merkezden biraz uzak, araç kullanmanız gerektiğini hatırlatmak isteriz.

Güzelim Eğirdir Gölü

Eğirdir GölüTürkiye’nin en büyük ikinci tatlı su gölü olan Eğirdir Gölü de bölgenin en büyük zenginliklerinden biri. Göller Bölgesi’nin başkenti Eğirdir’e sağlı sollu elma ve şeftali bahçeleriyle çevrili yollardan ulaşıyoruz. Yılın her mevsimi serin ve rüzgârlı olan Eğirdir bizi yine şaşırtmıyor ve şiddetli esinti eşliğinde bu güzel yeri gezmeye başlıyoruz.
Eğirdir’in tarihi Selçuklulara kadar uzanıyor. Bu güzel belde o dönemlerde sultanların sayfiye yeriymiş. Günümüzde de tertemiz plajlarıyla bu özelliğini sürdüren Eğirdir Gölü, günün her saatinde farklı renklere bürünüyor. Yakından baktığınızda bile deniz zannetme olasılığınız yüksek.

Selçuklu Eserleri Eğirdir’in hazinesi

Göl kenarında rüzgâra karşı bir yürüyüş yaptıktan sonra tarihi Hızır Bey Camii’ne geliyoruz. Eğirdir’in en büyük camisi olan Hızır Bey Cami’nin yapılış tarihi tam olarak bilinmiyor. Caminin doğu cephesi sur duvarlarından oluşuyor. Cami ve Dündar Bey Medresesi sur duvarlarından iç kaleye açılan kapıdan geçiyor ve bu güzel manzaraya hayran kalıyoruz. Eğirdir

Hızır Bey Camii’ne komşu Dündar Bey Medresesi Eğirdir’in dikkat çeken yapılarından biri. Medrese 1237 senesinde Selçuklu Sultanı II.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında han olarak inşa ettirilmiş. Han, 1301’de Hamidoğlu Dündar Bey tarafından medreseye çevrilmiş. İki katlı bu güzel yapının şadırvanlı avlusu sakin ve huzur verici atmosferiyle gezimizin yorgunluğunu atmamıza vesile oldu. Eğirdir Dündar Bey Medresesi

Biz gezdiğimizde Halk Eğitim Merkezi’nin kilim dokuma tezgâhları da ortada sergileniyordu. Rengarenk kilimleri seyretmek mutluluk vericiydi. Dündar Bey Medresesi’nde biraz dinlendikten sonra çarşı içine doğru yürüyoruz. Eğirdir sokaklarında eski zamanlarda bir an yaşıyor gibi hissettiren dükkanlar ve sokaklar dikkat çekiyor. Yeni olan şeyler buraya uğramamış. Uğramamış olması da Eğirdir’e farklı bir güzellik katmış. Sokaklardaki koca çınarların gölgesindeki evler ve dükkanlar kent merkezine kendine has bir güzellik katıyor.

Çarşıyı gezerek Eğirdir Kalesi’ne ulaşıyoruz. Kale, Eğirdir Gölü’ne uzanan yarımada üzerinde yer alıyor. Kuzey-güney yönünde yarımada boyunca uzanan sur duvarları üzerinde evler yer alıyor. Kale içine doğru yürüyor ve tepeye çıkıp rengiyle görenleri mest eden Eğirdir Gölü’nü seyre dalıyoruz.

Eğirdir gezimizi sahilde bir yürüyüş yaparak bitiriyoruz. Deniz kenarından farkı olmayan bu güzel sahilde bir kahveye oturup demli bir çay söylüyor, göle uzanan koca dağlara bakarak yudumluyoruz.

Atabeg’in Isparta bölgesi artık Atabey İlçesi.

Isparta gezimizi bitirmeden önce Atabey ilçesine doğru yol alıyoruz. Bu şirin ilçe Ertokuş Medresesi ve İslamköy ile tanınıyor. Bildiğiniz gibi Süleyman Demirel İslamköy’lü.

Atabey ilçesinin merkezinde yer alan Ertokuş Medresesi’ne geliyoruz. Sakin bir bahçenin içinde pırıl pırıl parıldayan bu tarihi yapıyı geziyor ve hemen arkasındaki bahçede bir kısa mola veriyoruz. Medrese, I.Alaaddin Keykubat zamanında, Selçuklu uç kumandanı Mübarizeddin Ertokuş tarafından H.621 / M.1224 yılında yaptırılmış.

Atabeg

Medresenin taşları Agrai (Atabey) ve Seleukeia Sidera (Bayat) harabelerinden getirilmiş. “Kapalı Tip Medrese” türüne giren yapı, dış avlu, iç avlu ile türbe ve medrese odalarından oluşuyor. Medresenin hemen karşısında ahşap sütunlar ve tahta işlemeleriyle dikkat çeken Feyzullah Paşa Cami de görülmeye değer.

Isparta, tarihi ve doğal güzellikleri, kanyonları, gülü, lavantası, elması, şeftalisi ve huzur dolu sokaklarıyla sizleri mutlu edecek. Biz Isparta merkezde kendimizi şehrin sakinliğine ve huzuruna bıraktık. Kaldığımız otelin yer aldığı mahalle, şehrin en sakin yerlerinden birindeydi. Bu bizim gibi büyük şehrin kalabalığından yorulan gezginler için biçilmiş kaftandı. Akşam otele döndükten sonra çevrede bir yürüyüşe çıktık. Hem şehrin içinde halkıyla içiçe bu mahalleyi görmüş hem de Isparta’nın 60’lı yıllara ait güzel mimarisiyle tanışmış olduk. Tek katlı evlerin etrafı botanik bahçesi gibiydi. Elmalar, kirazlar ve kayısılar dallardan sarkıyor, çiçeklerin kokuları metrelerce uzaktan duyuluyordu.

Biz Isparta’yı gezerken mevsim yazdı, yaz deyince akla düğün mevsimi gelir elbette. Gelin konvoyları hep lavanta rengiyle süslenmişti, dikkatimizi çeken bu ayrıntı bizi mutlu etti. Isparta gezisinde hissedeceğiniz sakinliğe ulaşmak için çok beklemeyin, bu güzel şehri gezi rotalarınızda üst sıralara yazın deriz.

Isparta ve Eğirdir Gezi Videomuzu aşağıdan izleyebilir ve Youtube kanalımıza abone olabilirsiniz.

Birlikte nice güzel keşiflere diyoruz.

Yazı ve Fotoğraflar: Gonca SAĞLIK & Çağrı Sağlık

Isparta Gezi Rehberi yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/isparta-gezi-rehberi/feed/ 0
Türk İslam Eserleri Müzesi https://www.turrehberin.com/turk-islam-eserleri-muzesi/ https://www.turrehberin.com/turk-islam-eserleri-muzesi/?noamp=mobile#respond Wed, 16 Aug 2023 10:38:48 +0000 http://www.turrehberin.com/?p=9625 Türk İslam Eserleri Müzesi Türk İslam Eserleri Müzesi, Sultan Ahmet Camii‘nin karşısında, Hipodromun seyirci duvarlarının üzerine yapılan At Meydanı Sarayı’nda bulunuyor. Müze 40,000 parçayı aşkın eseriyle dünyanın sayılı müzeleri arasında yer almış durumda. 1914 yılında Osmanlının son döneminde kurulan müze, aynı zamanda Osmanlı’nın açtığı son müze. Türk ve İslam tarihine ait çok önemli eserler, evraklar …

Türk İslam Eserleri Müzesi yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Türk İslam Eserleri Müzesi

Türk İslam Eserleri Müzesi, Sultan Ahmet Camii‘nin karşısında, Hipodromun seyirci duvarlarının üzerine yapılan At Meydanı Sarayı’nda bulunuyor. Müze 40,000 parçayı aşkın eseriyle dünyanın sayılı müzeleri arasında yer almış durumda. 1914 yılında Osmanlının son döneminde kurulan müze, aynı zamanda Osmanlı’nın açtığı son müze. Türk ve İslam tarihine ait çok önemli eserler, evraklar ve yaşantı tarzını gösteren eşyaları burada değişik bölümlerde görebiliyorsunuz. Aynı zamanda antik hipodromun seyirci bölümü kalıntıları da burada sergilenmekte.

Müzenin içinde sergilenenlerden daha da önemlisi belki de 500 yılı aşkın burada bulunan At meydanı Sarayı veya Damat İbrahim Paşa Sarayı. Yani binanın kendisi. Bina Topkapı Sarayına yakınlığı nedeniyle Osmanlı’nın Başkentinin en önemli yerinde. Kanuni Sultan Süleyman’ın çocukluk arkadaşı Pargalı İbrahim, daha sonra hem Vezir hem de Sultan’a damat olmuş ancak aşırı ve hızlı yükselişi aynı şekilde sonunu getirmiş. Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk defa evinde masada yemek yiyen ve evini heykeller ile donatan kişi olması sebebiyle Frenk İbrahim Paşa olarak da anılmış.

Topkapı Sarayından bile daha gösterişli olan bu sarayı görmek ayrı bir tat veriyor. Sultanahmet Meydanı ile ilgili videomuzu aşağıda izleyebilirsiniz. Bu videoda sadece İbrahim Paşa Sarayı değil aynı zamanda Ayasofya, Sultanahmet Camii, Antik Hipodrom ve Alman Çeşmesini de izleyebileceksiniz. İyi seyirler dileriz.

Türk İslam Eserleri Müzesi yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/turk-islam-eserleri-muzesi/feed/ 0
Zeyrek Camii / Molla Zeyrek Camii https://www.turrehberin.com/zeyrek-camii-molla-zeyrek-camii/ https://www.turrehberin.com/zeyrek-camii-molla-zeyrek-camii/?noamp=mobile#respond Wed, 16 Aug 2023 09:03:19 +0000 https://www.turrehberin.com/?p=13643 Molla Zeyrek Camii Gelin arzu ederseniz Molla Zeyrek Camii’nin içini birlikte gezelim. Bu arada Youtube kanalımıza abone olmayı ve size daha rahat ulaşabilmemiz için bildirimleri açmayı unutmayın. İyi seyirler dileriz. Doğu Roma döneminden kalma bir yapı olan Pantokrator Kilisesi ve manastırı, günümüz İstanbul’u için Molla Zeyrek Camii olarak bilinmektedir. Burası Ayasofya‘dan sonra, Bizans’tan geriye kalan …

Zeyrek Camii / Molla Zeyrek Camii yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Molla Zeyrek Camii

Gelin arzu ederseniz Molla Zeyrek Camii’nin içini birlikte gezelim. Bu arada Youtube kanalımıza abone olmayı ve size daha rahat ulaşabilmemiz için bildirimleri açmayı unutmayın. İyi seyirler dileriz.

Doğu Roma döneminden kalma bir yapı olan Pantokrator Kilisesi ve manastırı, günümüz İstanbul’u için Molla Zeyrek Camii olarak bilinmektedir. Burası Ayasofya‘dan sonra, Bizans’tan geriye kalan kiliseler içinde en büyük ikinci kilisedir. 3 ayrı şapel birleşiminden oluşan kiliseye bir manastır da eşlik etmekteymiş. Yığma tuğla tekniğiyle 1118-1124 yılları arasında yapılan kilisenin banisi Bizans İmparatoru II. İoannis ve ailesi tarafından yaptırılmış ve “Her Şeye Kadir İsa” ya adanmıştır. Bu yüzden orijinal ismi “Hristos Pantokrator’a” ithafen Pantokrator olmuş.

Molla Zeyrek Camii Dışı

Günümüz İstanbul’unda Zeyrek olarak bilinen semte adını veren cami burasıdır. Molla Zeyrek Camii’nin teras bölgesinden enfes bir Haliç görüntüsü olduğunu söylemeyi unutmayalım.

Bu güzel yapı söylediğimiz üzere Bizans İmparatorluk ailesi için yaptırılmış ve bu sebepten dolayı içi muhteşem eserler ile donatılmış. Ünü o kadar fazlaymış ki, Komnenos ve Paleologos Hanedanlıkları üyeleri ölünce buraya gömülmüşler. Hatta gücü yeten çok yüksek rütbeli Bizanslı yöneticiler bile buraya gömülmüş. Tabii bu ün Haçlı Seferleri esnasında 4. Haçlı Ordu’su için güzel bir yağma alanı olması ile sonuçlanıyor.

Molla ZeyrekOsmanlı’nın Fatih Sultan Mehmet eliyle fethi gerçekleştirdiği yıllarda bu bina çoktan harabe haline gelmiş, hatta hapishane olarak kullanılır bir noktadaymış. Fatih burada hapis tutulan Georgios Kourtesios Scholarios’u Ekümeniğin ilk İstanbul Patriği olarak görevlendirmiş.

Yine aynı dönemde, Hazırcevap Mehmet Efendi olarak bilinen bir alimi, bu kilise ve etrafının cami ve medreseye çevrilmesi görevini veren Sultan, Mehmet Efendi’yi de buraya baş öğretmen olarak atamış. Hazırcevap sıfatının karşılığı Zeyrek ismini alan, zekasından ötürü de Farsça Molla olarak dillendirilen Mehmet Efendi sayesinde burası hem cami hem de medrese olarak işlev görmeye başlamış. Caminin ismi Molla Zeyrek Camii olarak kalmış. Semt ise önce Zeyrekhane ardından ise Zeyrek olarak bilinmiş.

Zeyrek Camii / Molla Zeyrek Camii yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/zeyrek-camii-molla-zeyrek-camii/feed/ 0
Pirinç Han https://www.turrehberin.com/pirinc-han/ https://www.turrehberin.com/pirinc-han/?noamp=mobile#respond Wed, 16 Aug 2023 08:22:45 +0000 https://www.turrehberin.com/?p=13583 Pirinç Han 16 Pirinç Han, Ankara‘da At Pazarı bölgesinde bulunan bir han. Aslında 17. yy. da Rumeli Kazaskeri Emin Mehmet Efendi tarafından yaptırılmış olmasına rağmen, bugün gördüğümüz yapı, o zaman yaptırılan yapı değil. 1930 yıllarında o yapının yıkıldığı ve onun yerine bu ahşap Osmanlı konağının han olarak adlandırıldığı biliniyor. Zaten normalde Osmanlı tarzı hanlarda, han …

Pirinç Han yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
Pirinç Han

16

Pirinç Han, Ankara‘da At Pazarı bölgesinde bulunan bir han. Aslında 17. yy. da Rumeli Kazaskeri Emin Mehmet Efendi tarafından yaptırılmış olmasına rağmen, bugün gördüğümüz yapı, o zaman yaptırılan yapı değil. 1930 yıllarında o yapının yıkıldığı ve onun yerine bu ahşap Osmanlı konağının han olarak adlandırıldığı biliniyor. Zaten normalde Osmanlı tarzı hanlarda, han meydanında da ufak bir mescit bulunması gibi bir takım özelliklere sahip değil. Ancak bugünkü yapıda oldukça tarihi ve bir başka özelliği ise, şehrin ilk ahşap hanı unvanına sahip olması. Eski hanın yerine bir ilkokul yaptırılmış. Bu konak ise restore edilerek han haline getirilmiş. En son 1985 yılında bir restorasyon geçiren yapı, bugüne kadar, Ankara’nın önemli ziyaret yerlerinden birisi haline geldi. Tabii burayı en çok şehir sakinleri bilmekte, Ankara’yı ziyarete gelenler genelde bu noktayı kaçırmaktalar.

İçinde artık özellikle antikacıların yoğunlaştığı dükkanlar ile dikkat çeken Pirinç hanın duvarlarında ise ünlü Türk Şair Faruk Nafız Çamlıbel‘in en ünlü eserlerinden birisi olan Han Duvarları isimli şiirinin son dizeleri bulunmakta.

Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..

Pirinç han ile ilgili yaptığımız çekim ile sizleri baş başa bırakıyoruz.

 

Pirinç Han yazısı ilk önce Turrehberin.com üzerinde ortaya çıktı.

]]>
https://www.turrehberin.com/pirinc-han/feed/ 0