GezerkenIstanbulİstanbul Tarihi

Çubuklu

Bir semtin iki hikayesi

Yine bir başka duygunun peşindeyiz ve bu kez yolumuz Çubuklu’ya düştü. Beykoz’un bu güzel mahallesinden çevreyolu bağlantı yolu üzerinde olması nedeniyle aracımızla birçok kez geçmiştik. Her geçtiğimizde içinde bir cevher sakladığını hissetmiştik. Nitekim haklı çıktık.

İstanbul’un her semti başka bir ülke.” Ahmet Rasim ne güzel söylemiş. Kadim şehir İstanbul’un her bir köşesinde bambaşka güzellikler görüyoruz. Bir semtte yaşadığımız duygu diğeriyle bir olmuyor. Farklı duygular yaşatsa da bize hep o güzelliği vaat ediyor.

Çubuklu evleriÇubuklu, Boğaziçi’nin çok bilinen artık neredeyse yüzü eskiyen semtlerinin aksine sessiz, huzur dolu ve farklılıklarla dolu. Gerçekten bir mahallede gezdiğinizi çok net anlıyorsunuz. Pencereden bakan dost yüzler hala eskisi gibi. Bebek arabasındaki çocuğa dükkanının önündeki kasadan bir elma ikram eden bakkal amca tamamen gerçek. Bu gerçeklik İstanbul’dan o kadar hızlı uzaklaşıyor ki, perde kapanmadan oyunu seyretmeye başlamak gerek.

Çubuklu adının hikayeleri

Çubuklu izlenimlerimize geçmeden önce semtin isim hikayesine bir bakalım istiyoruz. Birçok semtte olduğu gibi burada da isim hikayesi hakkında farklı rivayetler var. Gelelim ilk rivayete: Söylenen o ki Osmanlı zamanında burada çubuk lülesi yapılırmış. Çubuk lülesi nedir? Lüle, çubuk ve nargilelerin ucuna takılan ve içine tütün veya tömbeki doldurmaya mahsus, pişmiş topraktan yapılmış, fincan ağzı gibi açık ve yan tarafında bir deliği bulunan kaba verilen isim.

İkinci rivayetin kaynağı ise Evliya Çelebi.  Bayezid-i Velî olarak bilinen Sultan İkinci Bayezid Han, oğlu ve şehzadesi Birinci Selim’i (Yavuz Selim) Trabzon’dan getirttiği zaman “Çubuklu Bahçe” denen yerde kızılcık çubuğu ile sekiz defa vurmuş ve bazı nasihatlerde bulunmuş. Bayezid-i Velî’nin oğluna sekiz defa vurması onun sekiz sene padişahlık yapacağına delâlettir demişlerdir. Ayrıca orada Şehzade’ye söylediği bazı sözleri vardır ki, apaçık padişahın bir kerametidir: “Bu kuru çubuğu yere dik!”

– “Oğlum! Elem çekme, zikreyle. Zikir tarihinden itibaren tedibimle hilafet senindir. Al bu yediğin kuru çubuğu yere dik. Sekiz sene kadar meyvesini yiyesin!”

Orada bulunan, hem Bayezid-i Velî hem de Kara Şemseddin Hazretleri “âmin” demişler ve Selim ise sekiz değnek yedikten sonra çubuğu babasından alıp;

– Ya Rabbi, bu kuru ağaç meyve versin, o meyvesini bu dünyaya meşhur eyle, diyerek dikmiş ve kuru çubuk çok geçmeden yeşerip meyve vermeye başlamıştır. “Çubuklu Bahçe” olarak anılan yerin kızılcığı ise, emsallerinden katbekat üstün olmuş.

Rivayetler böyle. Adı geçen kızılcık ağaçları ise artık yerinde yok. Fakat Padişah Bahçesi olarak anılan bölge hala yemyeşil, suyu hala tertemiz.

İlk Gazoz Markası

Suyu demişken ülkemizin ilk gazoz markası olan Çubuklu Gazozundan bahsetmemek olmaz. Bu gazoz, Padişah Bahçesi’nin içinden akan Göztepe suyundan yapılırmış. Lezzetine doyum olmayan bu gazoz Hasan Bey adıyla ünlenmiş. Suyun lezzeti, gazozun lezzetinin sırrıymış. Çok kıymetli olan bu su membasından sahile, oradan da karşı yakaya taşınırmış.

Çubuklu sahili boğazın diğer semtlerine göre çok daha yeşil. Sahilde yürürken bir yanınız Boğaziçi, diğer yanınız mis gibi fıstık çamları ve korulukla çevrili.  Karşı yakada bize göz kırpan İstinye ve Yeniköy. Burası boğazın en geniş yerlerinden biri. 2017’de bu yolu köprü trafiğine takılmadan alabilmek için arabalı vapurlar hizmete girmiş. Bu vapurlarla Çubuklu’dan İstinye ve Yeniköy’e sadece 8 dakikada ulaşmak mümkün. İstanbul için büyük önem taşıyan deniz taşımacılığının yaygınlaşması çok önemli. Hem zamandan kazanç hem ekonomiden. Boğaziçi semtlerinin iskelelerinin sessiz kalmaması, aktif olarak kullanılması dileğiyle bu güzel semti gezmeye devam ediyoruz.

Hıdiv Kasrı

Hıdiv Kasrı Çubuklu
Solda Hıdiv Kasrı ve Bahçesi

Sahilde bizi karşılayan ormanlık alanın tepesinde Hıdiv Kasrı yer alıyor. Kasır, 1907 yılında Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa tarafından İtalyan mimar Delfo Seminati’ye yaptırılmış.  27O dönümlük bir arazi içinde inşa edilen Kasır “Art Nouveau” tarzında ve İstanbul Boğazı’nı seyreden bir kule ile tasarlanmış. Kulesinde Boğazın`ın yarısının seyredildiği hâkim bir görüş mevcut. Hıdiv Kasrı’nın diğer önemli bir özelliği de buharla çalışan ilk asansöre sahip olmasıdır.

Sahil şeridinden mahallenin içine doğru yürürken bizi Çubuklu İskelesi karşılıyor. 1912’de inşa edilen iskele, boğazın en tenha iskelesi olarak bilinirmiş. 1914 kayıtlarına göre o dönem sadece 160 yolcusu varmış. İskele bugünkü haline 1989 senesinde kavuşmuş ve taşınmaz kültür varlığı olarak ilan edilmiş.

Çubuklu İskelesi ve Gonca

İskelenin güzelliğine, sandalların renklerine ve balıkçı motorlarının senkronize seslerine dalıp gidiyoruz. Biraz dinlendikten sonra yürüyüşümüze devam ediyoruz. Yol boyu köşkler, eski evler ve muntazam apartmanlar dikkat çekiyor. Bir dönem en güzel yalıların burada yer aldığını hatırlıyoruz. Bu düşüncelerle semtin en eski yapılarından biri olan Halil Ağa Camii’ne ulaşıyoruz. Yapılış tarihi 1613 olan camii, buradaki bostanları korumakla görevli Çubuklu Bostancı Askerlerinin namaz kılması için yapılmış. Buradaki bostanlar öyle önemliymiş ki bu bostanlara sarayın bostancıları nezaret edermiş.

Çubuklu’da Bostandan Çayıra

Yol bizi Çubuklu Çayırı denilen bölgeye getiriyor. Karşımızda Petrol Ofisi’ne ait eski bir akaryakıt deposunun silolarını görüyoruz. Vapur iskelesine inerken sol tarafta ise Feyzabat Havuzu Külliyesi yer alıyor. Bahçenin girişinde Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın adını taşıyan bir de çeşme yer alıyor. Yapılış tarihi 1721 olan çeşmenin tam karşısında bir de havuz varmış. İbrahim Paşa yaptırdığı bu güzel eserlerin yanı başındaki asırlık çınarlar altında dinlenirmiş. Çeşmenin kitabesinde Çubuklu’nun İbrahim Paşa devrinde suyu bulduğu yazar. Fakat çeşmeyi yakından görmek mümkün değil. Demir kapılar ardındaki çeşmeyi yerlere eğilerek bir kenardan görüntülemeye çalıştık. Tarihin halktan bu denli kopuk hale getirilmesini kabul etmek mümkün değil.

Semtteki bir diğer önemli çeşme de Kanlıca yoluna giden Çubuklu Caddesi üzerinde yer alan Berberbaşı Ali Ağa Efendi Çeşmesi’dir. Yapılış tarihi 1722 olan çeşmenin üzerinde 2. Mahmut’un tuğrası yer alıyor. Ali Ağa isimli şahıs sultanın berberi olarak tanınırmış.

Bu çeşmeyle ilgili bir de hikâye var. Mısır Hıdivi çok fazla tehdit alırmış. Birçok kez suikast girişimiyle karşılaşmış. Yine bir tehlike anında Hıdiv Kasrı’nın geniş bahçesi içindeki gizli geçitten geçerek bu çeşmeye ulaşmış ve buradan sandala binerek kaçmış.

Hikayeleri, tertemiz havası, sessiz sokakları ve İstanbul’dan uzak havasıyla Çubuklu sizleri bekliyor. Kalabalıklardan sıkıldıysanız bu fırsatı değerlendirin.

Güzel keşifler diliyoruz.

Yazı: Gonca SAĞLIK
Fotoğraflar: Çağrı Sağlık

Nasıl gidilir:

Üsküdar iskelenin karşısından hareket eden Beykoz otobüs ve dolmuşları sizi Çubuklu’ya getirecektir. Deniz yolunu tercih edeceksiniz vapur saatlerini kontrol etmenizi tavsiye ederiz. Hafta içi, Cumartesi ve Pazar günleri seferler değişiyor.

Bizi Instagram ve Youtube‘da takip etmeyi unutmayın.

İlgili Makaleler

2 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu