İstanbul

İstanbul

İstanbul’u sevmezse gönül, aşkı ne anlar demiş şair. Dillere destan güzelliği ve İmparatorluklara başkentlik yapmasını getiren çekiciliği ile ün salmış İstanbul’u anlatmaya nereden başlasak. İşte bu aşkın başlangıcı, elimizdeki bilgilere göre, M.Ö 6000 yıllarında başlamış. Gerçi o dönemki kanıtlar, bugün İstanbul’un ilçeleri olan yerlerdeki yerleşimler ile ilgili. Bilinenin aksine, bir kaç eski yol tabelasında da gösterdiği gibi, İstanbul diye anılan yer bugünkü Sarayburnu kısmıdır. Asıl ismi Byzantium-Byzantion olan şehrin kuruluş hikayesi ise M.Ö 700’lü yıllara dayanıyor. Yunan ve Roma’nın ünlü tarihçileri, Kalkhedon (Kadıköy) kurucularının kör olduğunu anlatır. Byzas’ın (Kurucu Kral) kahinin söylediği bu topraklarda adıyla anılan Byzantion / Byzantium’u kurmasının bu sayede mümkün olduğunu anlatır.

Zengin şehir-devlet yapısı ile açık hedef olan Byzantium M.Ö. 269’da Bytnialılar tarafından alınsa da, M.Ö. 146’da Roma İmparatorluğu altına girerek şehir-devlet yapısından çıkmış. M.S. 269’da Gotlar, 313’de ise Nicomedialılar şehri ele geçirmiş. 324 yılında ise çoğumuzun aşina olduğu İstanbul’un tarihi, I. Constantinus’un şehri tekrar Roma İmparatorluğu sınırları içerisine katmasıyla başlamış. Romalı asillere yeni şehre gitmeleri tavsiye edilirken, Byzantion kısa süre içinde Nea Roma (Yeni Roma) olarak anılmış olmuş. Aya İrini ve Aya Sofya kiliselerini yaptıran, Hipodromu tamamlayan I. Constantinus, 330 yılında şehre kendi adını vermiş ve Byzantion, Constantinopolis (Constantin’in Şehri) adını almış. Hristiyan dünyası için çok önemli olayların odak noktası olan şehir, Hristiyan alemi için de bir odak noktası olmuş.

476 yılında Batı Roma yıkıldıktan sonra ilk kurucusun adıyla Bizans İmparatorluğu’na dönüşen Doğu Roma’nın başkenti, sonraki yüzyıllarda sürekli olarak Bulgar, Rus ve Arap orduları tarafından kuşatılmış ama savunulmuş.

Doğu’da Türkler ile çarpışarak güç kaybeden Bizans’a asıl sonu Batı’dan gelen Haçlı seferleri vermiş. Katolikler ile anlaşan Ortodoks Bizans, Türklerin ve Arapların elinden geri alınacek kendi topraklarının tekrar kendine iade edileceğini düşünürken, Latin Katolikler bu topraklarda kendi Latin Krallıklarını kurmuş. En sonunda 4. Haçlı seferi esnasında 9-13 Nisan 1204 yılında şehir Latin Haçlı ordusu tarafında işgal edilip talan edilmiş. Katliam ve yağma tarih kitaplarında bile anlatılamayacak boyuta gelmiş. Şehrin tüm zenginliği, ağırlıklı olarak Venedik‘e götürülmüş. Bizans yönetimi ve zenginleri ise Nicea (İznik)’e göç etmiş. Latinlerin yok ettikleri şehir, fakirleşmiş ve en sonunda 1261 yılında kuvvetini iyice kaybedince Bizans şehre tekrar hakim oluyor.

Latin hakimiyeti döneminde ön plana çıkan Galata kenti (Galata bölgesi) Bizansın ikinci döneminde bu önemini korumaya devam eder ve Constantinopolis eski gücünden uzak bir şehir tablosu çizer. Ancak Ortodoksluğun dini merkezi haline gelen şehirde sanat da üst noktalara çıkar. Bu dönemde iç yapısı tamamlanan Khore (Kariye) Kilisesi ise buna en güzel örnek.

1373 yılından itibaren sürekli olarak Osmanlıya vergi vermek zorunda kalan şehir 1453 yılına kadar 2 kere, 1393’de Yıldırım Bayezid ve 1422 yılında II. Murad tarafından kuşatılmış olsa da 1453 yılında II. Mehmet başarılı olmuş.

6 Nisan – 29 Mayıs 1453 tarihleri arasında gerçekleşen son deneme, II. Mehmet’i Fatih, Constantinopol’ü ise Konstantiniyye yapmış.

Peki ne ara İstanbul oldu bu şehir diye soracak olursanız onun cevabı çok daha farklı. Birçok isimle anılan ama resmi ismi hep Konstantiniye veya Dersaadet, Darül Hilafe gibi isimler olan şehrin ismi Atatürk tarafından verilen emirle 3 Ocak 1929 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere İstanbul olarak değiştirilmiştir. Bu değişikliğin asıl amacı ise daha çok yurtdışı politika ile alakalı.

İSTANBUL ÇEKİMLERİMİZ

İstanbul Gezi Yazıları

Başa dön tuşu